AİLE BÜTÇESİ YAPMANIN PÜF NOKTALARI
İnsanımızın yaşam tarzı hızla değişiyor; hatta çoğu zaman biz farkında bile olmadan değiştiriliyor. Teknolojinin, iletişimin ve küresel sermayenin etkisiyle tüketim kültürü hayatın merkezine yerleştiriliyor. Bu kültür bizim geleneklerimize ve aile yapımıza uymadığı hâlde, tüketim çılgınlığına karşı direnmek neredeyse ayıplanan bir davranış hâline geldi. “Kanaat” gibi değerlerimiz erozyona uğrarken, “tüketmek” bir meziyet gibi sunuluyor.
Büyük ailelerden çekirdek aile düzenine geçiş de bu dönüşümün en belirgin sonuçlarından biri. Tecrübesiz gençlerin ağır hayat şartları karşısında zorlanması kaçınılmaz oluyor. Üstüne bir de “finansal okuryazarlık” kavramının, insanı değil bankaları öne çıkaran bir söylemle anlatılması eklenince; gençlerin sahipsizliği, toplumun da yönlendirmeye ne kadar açık olduğu daha net görülüyor.
Bir yandan kırsaldan kente göçler sürerken, tarım toplumundan şehir toplumuna geçiş hâlâ tamamlanamamış durumda. Tarım nüfusu azalırken genç işsizlik de artıyor. Geçmişte aile bütçesine büyük katkı sağlayan memleketten gönderilen kışlık yiyeceklerin yerini bugün endüstriyel ürünler almış durumda. Yeni neslin damak tadı değişti, doğal olana erişim azaldı, bağımlılık arttı… Bu tablo aile bütçesini doğrudan etkiliyor.
Aslında tam da bütçe yapma mevsimindeyiz. Bütçe deyince aklımıza hemen devletin hazırladığı makro bütçeler gelir. Oysa asıl gözden kaçan, ailelerin ve bireylerin hazırlaması gereken mikro bütçelerdir. Evinde bütçe yapmayı alışkanlık hâline getirmemiş bir toplumun, ülkenin bütçe dengesine dair hassasiyet geliştirmesi de zor olur.
Bir gerçeği açıkça söylemek gerek:
Aile bütçesi, kusursuz olması gerekmeyen; ama mutlaka yapılması gereken bir plandır.
Bütçe yapılmadığında yanlış harcamalar, gereksiz borçlanmalar, kredi bağımlılığı ve nihayetinde faiz sarmalı kaçınılmaz bir sonuç hâline gelir. Bankaların tüketici kredileriyle “kolay borçlandırma” yöntemlerini yaygınlaştırması da hesapsız harcamaları tetikliyor. İlk anda bir rahatlama hissi verse de, sonrasında ağır bir yük olarak geri dönüyor.
Bütçenin temel mantığı basittir:
Gelir ile gider dengede olmalı.
Aksi hâlde bir sonraki aylar değil, yıllar bile zora girebilir. “Ayağını yorganına göre uzatmak” hâlâ en geçerli ekonomi kuralıdır. Bunun yanında mutlaka kenara bir miktar birikim konulmalı; tasarruf da bütçenin vazgeçilmez bir parçası hâline getirilmelidir.
Ailenin gelir-gider kalemleri doğru analiz edilmelidir. En büyük giderler nelerdir, azaltılabilir mi araştırmak gerekir. Gelirler artırılabilir mi, yine araştırmak gerekir. Gözden kaçan küçük harcamalar var mı? Bunların her biri planlama sürecinde dikkate alınmalıdır.
Ayrıca alışverişe listeyle çıkmak, ihtiyaç dışı ürünlerden uzak durmak, kredi kartını sadece bir ödeme aracı gibi kullanmak, teknoloji ürünlerinde “son model” tuzağına düşmemek… Bunlar basit ama etkili önlemlerdir. Dijital alışverişlerin cazibesine karşı da dikkatli olmak gerekir; sanal ortamın kolaylığı çoğu zaman fazladan harcamayı beraberinde getiriyor.
Gençleri bu planlamaya dahil etmek ise ayrı bir önem taşır. Onlara küçük sorumluluklar vermek, bütçe farkındalığı oluşturmak hem aile ekonomisine katkı sağlar hem de hayatları boyunca taşıyacakları bir bilinç kazandırır.
Unutmayalım ki mevsimlere göre harcamalar değişir; yazın daha hafif olan giderler, okul döneminde ve kış aylarında artış gösterir. Bütçe yaparken bu döngüler mutlaka dikkate alınmalıdır.
Yeni yıla girmeden gelecek yılın bütçesini hazırlamak, yıl bittiğinde de geride kalan dönemi değerlendirmek; sürdürülebilir bir ev ekonomisi için hayati önem taşır. Çünkü aile bütçesi, sadece rakamlardan ibaret değildir. Hayatın düzenini, aile huzurunu ve geleceğe güvenle bakabilmeyi doğrudan etkiler.
Ekonominin zorlaştığı bir dönemde güçlü kalmanın yolu; gelirden değil, disiplinli bütçe yönetiminden geçiyor.
Feyzullah Aydoğan