DIŞSAL VURUMSAL VURDUMDUYMAZLIKLAR


 

Yerel seçimler yaklaştıkça ve israille ticarete tepkiler arttıkça, iktidar cenahından gelen savunmalar, saçmalamada level atlattı. Gazeteci Cem Küçük, haftanın en mantıksız mantıklarından birini öne sürmeyi başardı. israilin, Mescid-i Aksa’nın etrafını çevirerek Müslümanların girmesini engellediği dikenli tellerin Türkiye’den gitmesi, halk tarafından israile destek olarak yorumlandı. Bunun üzerine, bir televizyon programında konuşan Cem Küçük: “Türkiye, israile dikenli tel satmıyor, tel satıyor. Dikenli teli israil kendisi yapıyor.” dedi…

Ne yapmamız gerekiyor şimdi? “Hııımm. Tamam o zaman. Dikenli tel satılmıyorsa sorun yok. Daha önce de silah satılıyor sanmıştık. Oysa ki; silah parçaları ve aksamı satılıyormuş. Bunu öğrenince çok rahatladık. Meğer biz ne kadar art niyetli insanlarmışız. Tel ihracatı, en az silah parçası kadar masum bir ticaret. Yanlış anladığımız için kusura bakmayın. Kazançlarına bereket.” diyelim mi mesela? TÜİK raporunda 2024 yılında 5.882.244 liralık dikenli tel satıldığı yazmasına rağmen; “israile niye zahmet veriyorsunuz? Dikenli tel yapıp göndermemeniz çok ayıp.” diye mi karşılık verelim? Alay mı ediyorsunuz beyefendi? Bu milletin aklıyla dalga geçtiğinizi zannederken, kendi aklınızın dalga geçilecek kapasitede olduğunu ifşa ettiniz. Menfaatperestliğin insanı ne acınası hallere düşürebileceğinin vahim bir örneğini seyrettirdiniz. İktidarperestlik demeyip menfaat tabirini kullanışım, bilinçli tercihim. Çünkü, 2019’da Beyaz Tv’de: “Erdoğan giderse, biz dahil hepimiz yargılanırız. Seri bir tutuklama başlar.” sözleriniz ve aynı programın konuğu AKP’li Mehmet Metiner’in: “Korkutma bizi. Zaten yeterince korkağız. İngilizce bilmiyorum. Gidecek yerim de yok.” şeklinde mukabelede bulunması unutulacak gibi değildi ve unutulmadı.

Ayrıca Cem Küçük: “AKP’nin radikal İslamcılarla da, Mavi Marmara’daki o manyak tipler yani kafadan israil düşmanı, kafadan batı düşmanı garip garip tiplerle yollarını ayırması lazım. Bana göre Tayyip Bey bunu yapacaktır diye tahmin ediyorum.” cümleleriyle safını belirtmişti. israil düşmanlarının egale edilmesi gerektiğini söylediği düşüncesiz düşüncesiyle ve “Mavi Marmara’daki manyak tipler” tabiriyle, sadece soyadının değil, zekasının da küçük olduğunu göstermişti. Bu tip bir zihniyete cevap vermeye hiç lüzum hissedilmese de, aklımızla oynamaya aklının kafi gelmeyeceğini algılaması için yazılıyor bu tür satırlar. Elbette, insanın ne kadar küçülebileceğine dair emsal teşkil etmesi adına da önemli bu yanıtlar. Umarım, kapasitesi yeter de, verilen mesajları anlar.

israile, ülkemizden barut ve silah satışını gözler önüne seren TÜİK raporuna, AKP’li Osman Nuri Kabaktepe “montaj” dedi. Oysa; kabak gibi ortadaydı, herkesin ulaşabileceği devletin resmi belgesi. Ardından aynı mevzuda Ticaret Bakanlığı’mızdan akıllara zarar bir itiraz geldi. “Barut değil, jel yakıt ve çakmak gazı”; “silah değil, yivsiz av tüfeği yedek parça ve aksesuarları ile balıkçılık malzemeleri (zıpkın vb.)” ihraç edildiği açıklandı. Hatta “ülkemizden silah satılıyor” diyerek tepki gösterenlerin özür dilemesini isteyenler çıktı. Peki! Av silahı satışına karşı olduğumuz için özür diler, Law silahı satmadığınız için teşekkür ederiz! Aksam ve yedek parça satışını eleştirdiğimiz için özür diler, sigara içip kanserden ölsünler diye çakmak gazı sattığınız için teşekkür ederiz! Atom bombası satmıyorlar ya; tabii ki masumlar! Ne olmuş yani, Türkiye’den giden zıpkınlarla balık avlayıp besleniyorlarsa? Zıkkım mı yesin, Müslüman avlayan siyonist avcılar? Zaten sattığımız demir; peynir yapımında, çelik; emzik imalatında kullanılıyordur! Hiç anlaşılır değil değil mi; bir insan israille ticarete niçin karşı olur!..

Sisi ile barışmaları sebebiyle, Esma Biltaci’nin şehadetini daha önce seçim malzemesi yapanlar, babası Muhammed Biltaci’nin idam kararını artık meydanlarda kullanamıyorlar. “AKP düşerse Gazze düşer” de diyemiyorlar. Keşke söyleseler, iktidar düşerse bu seçimde nerenin düşeceğini. Mesela Gazze yerine Gebze düşer mi? Bilelim de, tedbirimizi alalım. AKP tarafından yalnız bırakılacağımızı öğrendik. Şimdiden kendi başımızın çaresine bakalım… Bu sefer Gazze’yi hiç ağızlarına alamazlar diyorduk ki; utanmadılar ve “Gazze” dediler. AKP İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum; İstanbul’u kazanırlarsa Gazzelilerin sevineceğini dile getirmekle yetinmedi ve yelpazeyi genişletti. Sevinecekler listesine Balkanları ve Ahıska Türklerini de ilave etti. Bu arada Gazzeli çocukları nasıl güldüreceğini de açıkladı. Düşünecekmiş! Yanlış okumadınız. Gazzelileri düşünecekmiş! Kendilerini düşünen bir belediye başkanı var diye, Gazzeli çocukların yüzü gülecekmiş. Ne büyük iş! Düşünecekmiş ancak, düşünmesi için de seçimi kazanması gerekiyormuş. Bizler 6 aydır Gazze’den başka pek bir şey düşünemiyoruz ama Gazzeli çocukların ve mazlumların yüzünde bir tebessüm oluşturamıyoruz. Biliyor musunuz Murat Bey; israil öldürmeyi düşünmüyor, öldürüyor. Belki farkında değilsiniz fakat, düşünerek soykırıma engel olunamıyor… Aylardır cumhurbaşkanımızdan ve iktidardan Gazze için bir şeyler yapmasını istiyoruz. Yanlış adresteymişiz meğer. Gazze’ye çözüm üretmek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin göreviymiş ve Ekrem İmamoğlu’na seslenmeliymişiz! Gazze için iktidarın yapmadığını, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilirse, Murat Kurum yapacakmış! Gazze’yi kurtarmayan İmamoğlu’nu kınım kınım kınıyoruz… Murat Kurum, seçime kadar Gazze’nin tahliye edileceğine ve yerine israillilerin yerleştirileceğine inanıyor galiba. Zira, Gazzeli çocuklar; AKP’li iktidar mensuplarını mahşer gününde görüp yakalarına yapıştıklarında sevinirler ancak...

Ayasofya’ya dair söylemleri de var Murat Kurum’un. “31 Mart’ta bir tarafta Ayasofya müze olsun diyenler, diğer tarafta Ayasofya’nın sesi sonsuza dek yankılansın diyenler var.” diyor. Ayasofya’nın üst katının müze olduğunu ve Türklerin de ücretli girebildiğini sanırım bilmiyor. Bu arada iki Yunanlı turistin Ayasofya ziyareti esnasında Yunan bayrağı açarak poz verdiğinden ve “Sevgili şehrim, sonsuza kadar Yunan” yazdıklarından da haberdar değil galiba. Ayasofya gerçekten açıldı mı beyefendi? Alt kat Müslümanlara cami, üstü zimmilere tanrı evi mi? Bu mudur Ayasofya’nın açılmış hali?..

Türkiye Gazetesi Yazarı Rahim Er: “AKP İstanbul’u kazanamazsa, Gazzeli yavrularımız sahipsiz ve kimsesiz kalacak.” diyor. AKP Adıyaman Milletvekili Mustafa Alkayış: “Çocuğunu toprağa vermiş masum kadın, erkek, genç, yaşlı Gazzeli kardeşlerimiz, oy oranımızı takip ediyor.” şeklinde konuşuyor. AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe; israille ticareti kamu kurumlarının yapmadığını, sivil şirketlerin yaptığını ifade ediyor. MÜSİAD ve TÜSİAD’ı kınayıp kınamadığı sorulduğunda: “TÜSİAD ve MÜSİAD’ı ötekileştirmemek lazım. Onlar bu ülkenin değeridir.” şeklinde yanıtlıyor. İsmailağa Cemaati’nden İsmail Hünerlice; ticareti kesersek israil halkının aç kalacağından ve masum halkı aç bırakmanın İslam hukukunda yer almadığından dem vuruyor. Gönderilen ürünlerin mecburen israil üzerinden Filistin’e gittiğini de iddia ederek, israille ticarete karşı olmadığını da belirtiyor. Hünerlice: “israile dikenli tel gönderiyoruz diyenler var. Allah o telle seni boğsun. Hendek Savaşı dua ile kazanıldı. Dua edin.” cümlelerini de konuşmasına ekliyor. Devletin reddetmediği dikenli tel satışını, beyefendi reddederek kraldan çok kralcılığını ispatlıyor. Ebubekir Sifil: “Bu sadece bir yerel seçim değil. AKP kazanamazsa, ülke bölünür.” sözleriyle, AKP güzellemelerine katılıyor. Özetle; siyasetçisi, gazetecisi, hacısı, hocası iktidarı temize çıkarmak için pisliğe bulaşmakta yarışıyor. Tüm bunlar olurken, AKP Bala Belediye Başkanı Ahmet Buran’ın, KON TV’deki programın yayın öncesinde; “DEM Parti’yi soralım mı?” diyen sunucuya: “O konuya girmeyelim. Biz görüştük onlarla. Bize verecekler.” ifadelerine karşılık, kimse de çıkıp “PKK ile ittifak mı yapıyorsunuz?” sualini yöneltmiyor. Şanlıurfa’daki Eyyübiye Belediyesi’nin seçim kampanyasında, depremzedeler için UNICEF tarafından gönderilmiş çocuk battaniyelerini dağıtmasını sorgulayan olmadığı gibi. Aynı şekilde Kocaeli’nin AKP’li Çayırova Belediyesi’nin deposunda biriktirilen deprem yardımlarının seçim hediyesi olarak kullanılmasının irdelenmemesi gibi tıpkı. israil senatosuna televizyonlar ve ekranlar satan Vestel’e, katliam sürerken cumhurbaşkanımızın ödül vermesine ses çıkarılmamasının aynısı yani…

Gazze Devlet Ofisi’nin resmi rakamları ile, yardımlaşma raporunu hazırlayan Filistin Diplomasi Merkezi FİDE’nin raporunda, Türkiye’den Filistin’e gidenler yer alıyor. 7 Ekim’den bu yana ülkemizden, devlet ve sivil toplum örgütlerinin Gazze’ye 365 kamyon malzeme sokabildiği raporlarda görülüyor. Bunlar; Kızılay, Diyanet, İHH, Cansuyu gibi kuruluşlarla organize edildi. Buna karşılık, israile günde ortalama 8 gemi gidiyor. Gemilerin her birine 500 tır civarında yükleme yapılabildiğine göre, israile günde 4000-5000 kamyon malzeme gönderiliyor. Gemilerimizin israil üzerinden Filistin’e gönderildiği iddiası ise, Filistin’e giden gemilerin ayrı tutulması ve resmi raporlarda “Filistin” ibaresinin açıkça yer alması gerekçesiyle çürütülmüş oluyor. Filistinli Gazeteci Muin Naim: “Filistinlilerin çelik fabrikası mı var ki, Türkiye’den çelik alacak?” diyerek, olaya son noktayı koyuyor.

Bu seçim öncesi, Akit vb. gazeteler daha önce yaptıkları gibi “Erdoğan İslam Ordusu kurdu.” manşetleri de atamıyor. Enteresan olan şu ki; birileri de “Nerede bu İslam Ordusu? Gazze yanarken devreye girmeyecekse, ne zaman harekete geçecek?” diye sormuyor. Belki de en fanatik AKP’liler bile böyle bir ordunun hiç kurulmadığını adları gibi biliyor. İslam Ordusu kurmadığı aşikar olan Erdoğan’ın sarayında 2024 Şubat ayında 1 milyar 454 milyon TL. harcanıyor. Gazze’de ise, ot kaynatanlar bile şanslı sayılıyor. Pek çoğu günlerce iftarsız ve sahursuz oruç tutuyor. Emine Erdoğan’ın: “Şiir yazmıyoruz ama şiir gibi yaşıyoruz.” cümlesi canlanıyor zihnimizde. Ardından, Gazzeli kardeşlerimizin geçirdiği zehir gibi günler geliyor aklımıza. Sonrasında, insanlar açlıktan ölürken Recep Tayyip Erdoğan’ın: “Gazze için bir şey yapmadığımızı söyleyenler kul hakkına giriyor.” söyleminde nasıl bulunabildiği sorusu dolaşıyor uzun uzun beynimizin kıvrımlarında. Hamaset masalları anlatanların aksine, yaşayarak destan yazanları düşünüyoruz en çok da…

Cumhurbaşkanı değil de parti başkanı gibi davranmaya devam eden Erdoğan: “Hiç çekinmeyin, yüzümüze hakikatleri haykırın ki, hatamızı görüp kendimizi düzeltelim.” diyor. “Silivri artık soğuk değil mi?” diye espri yapmaya teşebbüs ediyorduk ki; Erdoğan’ın Konya Mitingi’nde “Çırağa Müjde” diye bağıran 50 kişilik staj mağduru gözaltına alınıyor. Yine Erdoğan’ın Ankara Mitingi’nde “israil ile ticareti kes” diyerek pankart açan ve slogan atan başörtülü hanımların akıbeti de gözaltına alınmak oluyor. Tıpkı Bursa’da İçişleri Bakanı’nın mitinginde “İsrail ile ticaretten utanç duyuyoruz” pankartı açanların gözaltına alınması gibi. Hakan Fidan’ı protesto ederek “Allah aşkına israille ticareti bitirin” diyen vatandaşlara yapıldığı gibi. Yüz günden uzun zamandır Gazze için “Kanlı El Eylemi” yapanlara Çevik Kuvvetle müdahale edilmesi gibi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin aynı konuda Bursa ve Sakarya’dan sonra Şanlıurfa’da protestoyla karşılaştığında olduğu gibi. Üstelik Mehmet Özhaseki, bu kişilere: “Sosyal medyada para verip tuttuğunuz trollerinizi salmışsınız. Tüm dünya biliyor, siz de bilin ki; Filistin için ciğeri yanan, Filistin’in hakkını dünyada savunan tek lider var. O da Recep Tayyip Erdoğan.” diyerek ithamlarda bulundu. Bu insanların Allah korkusundan, merhamet dolu vicdanlarından dolayı böyle tavırlar takınabileceğini galiba düşünemedi. İktidarın israil ile ticareti kesmemesine tepki gösteren Bitlis Tatvan Camii İmamı Mesut Abadağlı’nın, hakkı savunmak adına konuştuğuna ihtimal verilmeyerek açığa alınması hadisesindeki gibi. Oysa ki; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gazze’de soykırım yapan israil ordusuna katılan Türk vatandaşları Mine Gümüşkaya ve Umut Akçay için soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermişti. “Sırf israil ordusuna katılmaları, söz konusu suçları işledikleri anlamına gelmez.” şeklinde gerekçe belirtilmişti. Üstelik “izin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanların vatandaşlıktan çıkarılması kanunlarımızda mevcuttu.

Gazze’de zulümler ve ölümler sürerken dans edenler kervanına; seçim müziğinde oynayan AKP’li Murat Kurum, televizyonda misket oynayan AKP’li Turgut Altınok ve AKP Eskişehir Belediye Başkan Adayı Nebi Hatipoğlu’nun ‘Dilber’ şarkısı eşliğinde oynamasından sonra, YRP Düzce Belediye Başkan Adayı Davut Güloğlu’da katıldı. “Biz Düzce’mizin yıllardır çözülmeyen eksiklerini ve ihtiyaçlarını gidermekle yetinmeyiz. Biz milletimizle göbek atmayı da biliriz, eğlenmeyi de biliriz.” diyen Güloğlu, coştukça coştu konser verdiği mitingine katılanlarla. Önce AKP’nin 30 maddelik mutabakat metnini yerine getirmemesi yüzünden, daha sonra da İstanbul’dan istedikleri 2 ilçeyi AKP kendilerine bırakmadığı için bu seçimde ittifak yapmadıklarını itiraf eden Fatih Erbakan’ın partisi, iktidarın başkan adaylarından geri mi kalsaydı? Nedense; AKP ile yollar ayrılınca, Fatih Erbakan’ın Gazze konusunda hükümete tepkisi de arttı…

Yerel seçim çalışmalarıyla yeterince meşgul olan cumhurbaşkanımız, Netanyahu’yu Allah’a havale ederken, Gazze’deki Şifa Hastanesi viraneye çevriliyordu; ama olsundu. Yaralıları tedavide ısrar ederek hastaneden gitmeyi reddeden Doktor Muhammed Zahir el-Nono infaz ediliyordu; ama olsundu. Hastaneden zorla çıkardıkları yaralı adamın üzerinden tankla geçip parçalıyorlardı; ama olsundu. Yine aynı hastanedeki beş aylık hamile kadının kocası; eşini dövdüklerini, kendisinin ve çocuklarının gözü önünde tecavüz ettiklerini anlatıyordu; ama o da olsundu. Değil mi ki; cumhurbaşkanımız “Kudüs kırmızı çizgimizdir” diyordu. Bunun bize yetmesi gerekiyordu. Zaten AKP Sivas Milletvekili Ali Turan’a göre, israil ile ilişkilerimizi kesmemizi ABD, Avrupa, İran ve şer güçler istiyordu. Şifa Hastanesi’nden Cemile Hessi isimli Filistinli hanım, El-Cezire Televizyonu’na bağlanıp: “Vaziyet burada çok kötü. Felaket bir durum içerisindeyiz. İftar edecek gıda bulamadan oruç tutuyoruz. 6 gündür ne bir damla su, ne de yemek yiyebildik. Hastalarımız, yaralılarımız ölüme terk edilmiş durumda. İşgalciler kadınlarımıza tecavüz edip öldürüyor.” diyordu; ama olsundu. Ali Turan: “Gerekirse ticaret de kesilir.” diyordu ancak tüm bu olanlar, gerekmesi için yetmiyordu. Sahne önünde israili eleştiren lakin katliam yapabilmesi için mühimmat desteği verilmesini engellemeyen cumhurbaşkanımız: “Batılı ülkelerin münafıklığı Gazze’yi dünyanın en büyük çocuk mezarlığına çevirdi.” diye demeçler veriyordu ya; bu bizi memnun etmeliydi. israil Savunma Bakanı Yoav Gallant yayınladığı ramazan mesajında: “Ramazanın cihat ayı olduğunu biliyoruz. Biz buna hazırız ama bunu düşünen kim varsa büyük hata yapmış olur.” cümlesiyle tehditler savuruyordu. Ramazan dışında olduğu gibi ramazan içinde de cihadı düşünmediği anlaşılan cumhurbaşkanımız, Şifa Hastanesi’nden gelen tecavüz haberlerinin sabahında, Cengiz Kurtoğlu ile düet yapmışsa; ne olmuştu yani? Ahh, bu arabesk şarkılar! Hep Gazze’ye yanan içlerinin dışa vurumu. Psikoloji literatüründeki ismiyle; “dışsal vurumsal vurdumduymazlıklar…”

AKP’ye hiç oy vermemiş bir vatandaş olarak, muhalefet için bütün imkanlarımı seferber etsem ve AKP için tek adım atmadığım halde, her gün “AKP’nin yanındayım.” diye haykırsam; ne kadar inandırıcı olabilirim? AKP’nin Gazze’nin yanında olması da, işte o kadar inandırıcı. Fakat Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın: “Türkiye, Gazze’ye yardımlar konusunda bilinen ve bilinmeyen faaliyetler içinde.” söylemi, yüreğimizi ferahlatmalıydı…

AKP, 20 bakan ve cumhurbaşkanıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini kazanma peşindeyken; Gazze hususunda iktidarı temize çıkarmak adına saçmalamanın sınırları zorlanıyor dümdüz. Evet, batılı yöneticiler ikiyüzlü. Müslüman halkların yöneticileri ise; yüzsüz…

Saygılarımla…


 


 

Yerel seçimler yaklaştıkça ve israille ticarete tepkiler arttıkça, iktidar cenahından gelen savunmalar, saçmalamada level atlattı. Gazeteci Cem Küçük, haftanın en mantıksız mantıklarından birini öne sürmeyi başardı. israilin, Mescid-i Aksa’nın etrafını çevirerek Müslümanların girmesini engellediği dikenli tellerin Türkiye’den gitmesi, halk tarafından israile destek olarak yorumlandı. Bunun üzerine, bir televizyon programında konuşan Cem Küçük: “Türkiye, israile dikenli tel satmıyor, tel satıyor. Dikenli teli israil kendisi yapıyor.” dedi…

Ne yapmamız gerekiyor şimdi? “Hııımm. Tamam o zaman. Dikenli tel satılmıyorsa sorun yok. Daha önce de silah satılıyor sanmıştık. Oysa ki; silah parçaları ve aksamı satılıyormuş. Bunu öğrenince çok rahatladık. Meğer biz ne kadar art niyetli insanlarmışız. Tel ihracatı, en az silah parçası kadar masum bir ticaret. Yanlış anladığımız için kusura bakmayın. Kazançlarına bereket.” diyelim mi mesela? TÜİK raporunda 2024 yılında 5.882.244 liralık dikenli tel satıldığı yazmasına rağmen; “israile niye zahmet veriyorsunuz? Dikenli tel yapıp göndermemeniz çok ayıp.” diye mi karşılık verelim? Alay mı ediyorsunuz beyefendi? Bu milletin aklıyla dalga geçtiğinizi zannederken, kendi aklınızın dalga geçilecek kapasitede olduğunu ifşa ettiniz. Menfaatperestliğin insanı ne acınası hallere düşürebileceğinin vahim bir örneğini seyrettirdiniz. İktidarperestlik demeyip menfaat tabirini kullanışım, bilinçli tercihim. Çünkü, 2019’da Beyaz Tv’de: “Erdoğan giderse, biz dahil hepimiz yargılanırız. Seri bir tutuklama başlar.” sözleriniz ve aynı programın konuğu AKP’li Mehmet Metiner’in: “Korkutma bizi. Zaten yeterince korkağız. İngilizce bilmiyorum. Gidecek yerim de yok.” şeklinde mukabelede bulunması unutulacak gibi değildi ve unutulmadı.

Ayrıca Cem Küçük: “AKP’nin radikal İslamcılarla da, Mavi Marmara’daki o manyak tipler yani kafadan israil düşmanı, kafadan batı düşmanı garip garip tiplerle yollarını ayırması lazım. Bana göre Tayyip Bey bunu yapacaktır diye tahmin ediyorum.” cümleleriyle safını belirtmişti. israil düşmanlarının egale edilmesi gerektiğini söylediği düşüncesiz düşüncesiyle ve “Mavi Marmara’daki manyak tipler” tabiriyle, sadece soyadının değil, zekasının da küçük olduğunu göstermişti. Bu tip bir zihniyete cevap vermeye hiç lüzum hissedilmese de, aklımızla oynamaya aklının kafi gelmeyeceğini algılaması için yazılıyor bu tür satırlar. Elbette, insanın ne kadar küçülebileceğine dair emsal teşkil etmesi adına da önemli bu yanıtlar. Umarım, kapasitesi yeter de, verilen mesajları anlar.

israile, ülkemizden barut ve silah satışını gözler önüne seren TÜİK raporuna, AKP’li Osman Nuri Kabaktepe “montaj” dedi. Oysa; kabak gibi ortadaydı, herkesin ulaşabileceği devletin resmi belgesi. Ardından aynı mevzuda Ticaret Bakanlığı’mızdan akıllara zarar bir itiraz geldi. “Barut değil, jel yakıt ve çakmak gazı”; “silah değil, yivsiz av tüfeği yedek parça ve aksesuarları ile balıkçılık malzemeleri (zıpkın vb.)” ihraç edildiği açıklandı. Hatta “ülkemizden silah satılıyor” diyerek tepki gösterenlerin özür dilemesini isteyenler çıktı. Peki! Av silahı satışına karşı olduğumuz için özür diler, Law silahı satmadığınız için teşekkür ederiz! Aksam ve yedek parça satışını eleştirdiğimiz için özür diler, sigara içip kanserden ölsünler diye çakmak gazı sattığınız için teşekkür ederiz! Atom bombası satmıyorlar ya; tabii ki masumlar! Ne olmuş yani, Türkiye’den giden zıpkınlarla balık avlayıp besleniyorlarsa? Zıkkım mı yesin, Müslüman avlayan siyonist avcılar? Zaten sattığımız demir; peynir yapımında, çelik; emzik imalatında kullanılıyordur! Hiç anlaşılır değil değil mi; bir insan israille ticarete niçin karşı olur!..

Sisi ile barışmaları sebebiyle, Esma Biltaci’nin şehadetini daha önce seçim malzemesi yapanlar, babası Muhammed Biltaci’nin idam kararını artık meydanlarda kullanamıyorlar. “AKP düşerse Gazze düşer” de diyemiyorlar. Keşke söyleseler, iktidar düşerse bu seçimde nerenin düşeceğini. Mesela Gazze yerine Gebze düşer mi? Bilelim de, tedbirimizi alalım. AKP tarafından yalnız bırakılacağımızı öğrendik. Şimdiden kendi başımızın çaresine bakalım… Bu sefer Gazze’yi hiç ağızlarına alamazlar diyorduk ki; utanmadılar ve “Gazze” dediler. AKP İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum; İstanbul’u kazanırlarsa Gazzelilerin sevineceğini dile getirmekle yetinmedi ve yelpazeyi genişletti. Sevinecekler listesine Balkanları ve Ahıska Türklerini de ilave etti. Bu arada Gazzeli çocukları nasıl güldüreceğini de açıkladı. Düşünecekmiş! Yanlış okumadınız. Gazzelileri düşünecekmiş! Kendilerini düşünen bir belediye başkanı var diye, Gazzeli çocukların yüzü gülecekmiş. Ne büyük iş! Düşünecekmiş ancak, düşünmesi için de seçimi kazanması gerekiyormuş. Bizler 6 aydır Gazze’den başka pek bir şey düşünemiyoruz ama Gazzeli çocukların ve mazlumların yüzünde bir tebessüm oluşturamıyoruz. Biliyor musunuz Murat Bey; israil öldürmeyi düşünmüyor, öldürüyor. Belki farkında değilsiniz fakat, düşünerek soykırıma engel olunamıyor… Aylardır cumhurbaşkanımızdan ve iktidardan Gazze için bir şeyler yapmasını istiyoruz. Yanlış adresteymişiz meğer. Gazze’ye çözüm üretmek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin göreviymiş ve Ekrem İmamoğlu’na seslenmeliymişiz! Gazze için iktidarın yapmadığını, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilirse, Murat Kurum yapacakmış! Gazze’yi kurtarmayan İmamoğlu’nu kınım kınım kınıyoruz… Murat Kurum, seçime kadar Gazze’nin tahliye edileceğine ve yerine israillilerin yerleştirileceğine inanıyor galiba. Zira, Gazzeli çocuklar; AKP’li iktidar mensuplarını mahşer gününde görüp yakalarına yapıştıklarında sevinirler ancak...

Ayasofya’ya dair söylemleri de var Murat Kurum’un. “31 Mart’ta bir tarafta Ayasofya müze olsun diyenler, diğer tarafta Ayasofya’nın sesi sonsuza dek yankılansın diyenler var.” diyor. Ayasofya’nın üst katının müze olduğunu ve Türklerin de ücretli girebildiğini sanırım bilmiyor. Bu arada iki Yunanlı turistin Ayasofya ziyareti esnasında Yunan bayrağı açarak poz verdiğinden ve “Sevgili şehrim, sonsuza kadar Yunan” yazdıklarından da haberdar değil galiba. Ayasofya gerçekten açıldı mı beyefendi? Alt kat Müslümanlara cami, üstü zimmilere tanrı evi mi? Bu mudur Ayasofya’nın açılmış hali?..

Türkiye Gazetesi Yazarı Rahim Er: “AKP İstanbul’u kazanamazsa, Gazzeli yavrularımız sahipsiz ve kimsesiz kalacak.” diyor. AKP Adıyaman Milletvekili Mustafa Alkayış: “Çocuğunu toprağa vermiş masum kadın, erkek, genç, yaşlı Gazzeli kardeşlerimiz, oy oranımızı takip ediyor.” şeklinde konuşuyor. AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe; israille ticareti kamu kurumlarının yapmadığını, sivil şirketlerin yaptığını ifade ediyor. MÜSİAD ve TÜSİAD’ı kınayıp kınamadığı sorulduğunda: “TÜSİAD ve MÜSİAD’ı ötekileştirmemek lazım. Onlar bu ülkenin değeridir.” şeklinde yanıtlıyor. İsmailağa Cemaati’nden İsmail Hünerlice; ticareti kesersek israil halkının aç kalacağından ve masum halkı aç bırakmanın İslam hukukunda yer almadığından dem vuruyor. Gönderilen ürünlerin mecburen israil üzerinden Filistin’e gittiğini de iddia ederek, israille ticarete karşı olmadığını da belirtiyor. Hünerlice: “israile dikenli tel gönderiyoruz diyenler var. Allah o telle seni boğsun. Hendek Savaşı dua ile kazanıldı. Dua edin.” cümlelerini de konuşmasına ekliyor. Devletin reddetmediği dikenli tel satışını, beyefendi reddederek kraldan çok kralcılığını ispatlıyor. Ebubekir Sifil: “Bu sadece bir yerel seçim değil. AKP kazanamazsa, ülke bölünür.” sözleriyle, AKP güzellemelerine katılıyor. Özetle; siyasetçisi, gazetecisi, hacısı, hocası iktidarı temize çıkarmak için pisliğe bulaşmakta yarışıyor. Tüm bunlar olurken, AKP Bala Belediye Başkanı Ahmet Buran’ın, KON TV’deki programın yayın öncesinde; “DEM Parti’yi soralım mı?” diyen sunucuya: “O konuya girmeyelim. Biz görüştük onlarla. Bize verecekler.” ifadelerine karşılık, kimse de çıkıp “PKK ile ittifak mı yapıyorsunuz?” sualini yöneltmiyor. Şanlıurfa’daki Eyyübiye Belediyesi’nin seçim kampanyasında, depremzedeler için UNICEF tarafından gönderilmiş çocuk battaniyelerini dağıtmasını sorgulayan olmadığı gibi. Aynı şekilde Kocaeli’nin AKP’li Çayırova Belediyesi’nin deposunda biriktirilen deprem yardımlarının seçim hediyesi olarak kullanılmasının irdelenmemesi gibi tıpkı. israil senatosuna televizyonlar ve ekranlar satan Vestel’e, katliam sürerken cumhurbaşkanımızın ödül vermesine ses çıkarılmamasının aynısı yani…

Gazze Devlet Ofisi’nin resmi rakamları ile, yardımlaşma raporunu hazırlayan Filistin Diplomasi Merkezi FİDE’nin raporunda, Türkiye’den Filistin’e gidenler yer alıyor. 7 Ekim’den bu yana ülkemizden, devlet ve sivil toplum örgütlerinin Gazze’ye 365 kamyon malzeme sokabildiği raporlarda görülüyor. Bunlar; Kızılay, Diyanet, İHH, Cansuyu gibi kuruluşlarla organize edildi. Buna karşılık, israile günde ortalama 8 gemi gidiyor. Gemilerin her birine 500 tır civarında yükleme yapılabildiğine göre, israile günde 4000-5000 kamyon malzeme gönderiliyor. Gemilerimizin israil üzerinden Filistin’e gönderildiği iddiası ise, Filistin’e giden gemilerin ayrı tutulması ve resmi raporlarda “Filistin” ibaresinin açıkça yer alması gerekçesiyle çürütülmüş oluyor. Filistinli Gazeteci Muin Naim: “Filistinlilerin çelik fabrikası mı var ki, Türkiye’den çelik alacak?” diyerek, olaya son noktayı koyuyor.

Bu seçim öncesi, Akit vb. gazeteler daha önce yaptıkları gibi “Erdoğan İslam Ordusu kurdu.” manşetleri de atamıyor. Enteresan olan şu ki; birileri de “Nerede bu İslam Ordusu? Gazze yanarken devreye girmeyecekse, ne zaman harekete geçecek?” diye sormuyor. Belki de en fanatik AKP’liler bile böyle bir ordunun hiç kurulmadığını adları gibi biliyor. İslam Ordusu kurmadığı aşikar olan Erdoğan’ın sarayında 2024 Şubat ayında 1 milyar 454 milyon TL. harcanıyor. Gazze’de ise, ot kaynatanlar bile şanslı sayılıyor. Pek çoğu günlerce iftarsız ve sahursuz oruç tutuyor. Emine Erdoğan’ın: “Şiir yazmıyoruz ama şiir gibi yaşıyoruz.” cümlesi canlanıyor zihnimizde. Ardından, Gazzeli kardeşlerimizin geçirdiği zehir gibi günler geliyor aklımıza. Sonrasında, insanlar açlıktan ölürken Recep Tayyip Erdoğan’ın: “Gazze için bir şey yapmadığımızı söyleyenler kul hakkına giriyor.” söyleminde nasıl bulunabildiği sorusu dolaşıyor uzun uzun beynimizin kıvrımlarında. Hamaset masalları anlatanların aksine, yaşayarak destan yazanları düşünüyoruz en çok da…

Cumhurbaşkanı değil de parti başkanı gibi davranmaya devam eden Erdoğan: “Hiç çekinmeyin, yüzümüze hakikatleri haykırın ki, hatamızı görüp kendimizi düzeltelim.” diyor. “Silivri artık soğuk değil mi?” diye espri yapmaya teşebbüs ediyorduk ki; Erdoğan’ın Konya Mitingi’nde “Çırağa Müjde” diye bağıran 50 kişilik staj mağduru gözaltına alınıyor. Yine Erdoğan’ın Ankara Mitingi’nde “israil ile ticareti kes” diyerek pankart açan ve slogan atan başörtülü hanımların akıbeti de gözaltına alınmak oluyor. Tıpkı Bursa’da İçişleri Bakanı’nın mitinginde “İsrail ile ticaretten utanç duyuyoruz” pankartı açanların gözaltına alınması gibi. Hakan Fidan’ı protesto ederek “Allah aşkına israille ticareti bitirin” diyen vatandaşlara yapıldığı gibi. Yüz günden uzun zamandır Gazze için “Kanlı El Eylemi” yapanlara Çevik Kuvvetle müdahale edilmesi gibi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin aynı konuda Bursa ve Sakarya’dan sonra Şanlıurfa’da protestoyla karşılaştığında olduğu gibi. Üstelik Mehmet Özhaseki, bu kişilere: “Sosyal medyada para verip tuttuğunuz trollerinizi salmışsınız. Tüm dünya biliyor, siz de bilin ki; Filistin için ciğeri yanan, Filistin’in hakkını dünyada savunan tek lider var. O da Recep Tayyip Erdoğan.” diyerek ithamlarda bulundu. Bu insanların Allah korkusundan, merhamet dolu vicdanlarından dolayı böyle tavırlar takınabileceğini galiba düşünemedi. İktidarın israil ile ticareti kesmemesine tepki gösteren Bitlis Tatvan Camii İmamı Mesut Abadağlı’nın, hakkı savunmak adına konuştuğuna ihtimal verilmeyerek açığa alınması hadisesindeki gibi. Oysa ki; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gazze’de soykırım yapan israil ordusuna katılan Türk vatandaşları Mine Gümüşkaya ve Umut Akçay için soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermişti. “Sırf israil ordusuna katılmaları, söz konusu suçları işledikleri anlamına gelmez.” şeklinde gerekçe belirtilmişti. Üstelik “izin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanların vatandaşlıktan çıkarılması kanunlarımızda mevcuttu.

Gazze’de zulümler ve ölümler sürerken dans edenler kervanına; seçim müziğinde oynayan AKP’li Murat Kurum, televizyonda misket oynayan AKP’li Turgut Altınok ve AKP Eskişehir Belediye Başkan Adayı Nebi Hatipoğlu’nun ‘Dilber’ şarkısı eşliğinde oynamasından sonra, YRP Düzce Belediye Başkan Adayı Davut Güloğlu’da katıldı. “Biz Düzce’mizin yıllardır çözülmeyen eksiklerini ve ihtiyaçlarını gidermekle yetinmeyiz. Biz milletimizle göbek atmayı da biliriz, eğlenmeyi de biliriz.” diyen Güloğlu, coştukça coştu konser verdiği mitingine katılanlarla. Önce AKP’nin 30 maddelik mutabakat metnini yerine getirmemesi yüzünden, daha sonra da İstanbul’dan istedikleri 2 ilçeyi AKP kendilerine bırakmadığı için bu seçimde ittifak yapmadıklarını itiraf eden Fatih Erbakan’ın partisi, iktidarın başkan adaylarından geri mi kalsaydı? Nedense; AKP ile yollar ayrılınca, Fatih Erbakan’ın Gazze konusunda hükümete tepkisi de arttı…

Yerel seçim çalışmalarıyla yeterince meşgul olan cumhurbaşkanımız, Netanyahu’yu Allah’a havale ederken, Gazze’deki Şifa Hastanesi viraneye çevriliyordu; ama olsundu. Yaralıları tedavide ısrar ederek hastaneden gitmeyi reddeden Doktor Muhammed Zahir el-Nono infaz ediliyordu; ama olsundu. Hastaneden zorla çıkardıkları yaralı adamın üzerinden tankla geçip parçalıyorlardı; ama olsundu. Yine aynı hastanedeki beş aylık hamile kadının kocası; eşini dövdüklerini, kendisinin ve çocuklarının gözü önünde tecavüz ettiklerini anlatıyordu; ama o da olsundu. Değil mi ki; cumhurbaşkanımız “Kudüs kırmızı çizgimizdir” diyordu. Bunun bize yetmesi gerekiyordu. Zaten AKP Sivas Milletvekili Ali Turan’a göre, israil ile ilişkilerimizi kesmemizi ABD, Avrupa, İran ve şer güçler istiyordu. Şifa Hastanesi’nden Cemile Hessi isimli Filistinli hanım, El-Cezire Televizyonu’na bağlanıp: “Vaziyet burada çok kötü. Felaket bir durum içerisindeyiz. İftar edecek gıda bulamadan oruç tutuyoruz. 6 gündür ne bir damla su, ne de yemek yiyebildik. Hastalarımız, yaralılarımız ölüme terk edilmiş durumda. İşgalciler kadınlarımıza tecavüz edip öldürüyor.” diyordu; ama olsundu. Ali Turan: “Gerekirse ticaret de kesilir.” diyordu ancak tüm bu olanlar, gerekmesi için yetmiyordu. Sahne önünde israili eleştiren lakin katliam yapabilmesi için mühimmat desteği verilmesini engellemeyen cumhurbaşkanımız: “Batılı ülkelerin münafıklığı Gazze’yi dünyanın en büyük çocuk mezarlığına çevirdi.” diye demeçler veriyordu ya; bu bizi memnun etmeliydi. israil Savunma Bakanı Yoav Gallant yayınladığı ramazan mesajında: “Ramazanın cihat ayı olduğunu biliyoruz. Biz buna hazırız ama bunu düşünen kim varsa büyük hata yapmış olur.” cümlesiyle tehditler savuruyordu. Ramazan dışında olduğu gibi ramazan içinde de cihadı düşünmediği anlaşılan cumhurbaşkanımız, Şifa Hastanesi’nden gelen tecavüz haberlerinin sabahında, Cengiz Kurtoğlu ile düet yapmışsa; ne olmuştu yani? Ahh, bu arabesk şarkılar! Hep Gazze’ye yanan içlerinin dışa vurumu. Psikoloji literatüründeki ismiyle; “dışsal vurumsal vurdumduymazlıklar…”

AKP’ye hiç oy vermemiş bir vatandaş olarak, muhalefet için bütün imkanlarımı seferber etsem ve AKP için tek adım atmadığım halde, her gün “AKP’nin yanındayım.” diye haykırsam; ne kadar inandırıcı olabilirim? AKP’nin Gazze’nin yanında olması da, işte o kadar inandırıcı. Fakat Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın: “Türkiye, Gazze’ye yardımlar konusunda bilinen ve bilinmeyen faaliyetler içinde.” söylemi, yüreğimizi ferahlatmalıydı…

AKP, 20 bakan ve cumhurbaşkanıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini kazanma peşindeyken; Gazze hususunda iktidarı temize çıkarmak adına saçmalamanın sınırları zorlanıyor dümdüz. Evet, batılı yöneticiler ikiyüzlü. Müslüman halkların yöneticileri ise; yüzsüz…

Saygılarımla…