TAKVİMLERİN İSYANI

Kabus olsa, gözlerimizi açınca biterdi. Korku filmi olsa, ekranı kapatınca giderdi. Öyle safi bir gerçekti ki; nice sabahlara rağmen karabasan bitmedi. Öyle kati bir hakikatti ki; set yıkılırken dahi oyuncular sahneden gitmedi. Çünkü göz yumuldu, Gazze’de yaşanan kabusun yaşanmasına. Çünkü “son” yazılmadı, korku filminin çoktan uzatmalı korkunç senaryosunun sonuna…

2 sene oldu. Koskoca 2 tane sene. 2 tane 365 gün, 2 tane 6 saat. Her mevsim, katar katar sonbahar yağdı Gazze’nin üstüne. Ağlayan serçeler sardı, vakitlerin kucağını Gazze’de. Öyle çok gözyaşı döktü ki Gazzeli kadınlar; belki de bulutlar içine çekmek istedi toprağa verdiği yağmuru. Öyle aç kaldı ki Gazze’de çocuklar; belki de her lokma ekmek, tokun elinden geri almak istedi hamurunu…

2 yıl doldu. Göz açıp kapayana kadar değil, söz bitip tükenene kadar… Bir yandan bu çağda gördüğümüz asr-ı saadet imanına vurulduk, bir yandan hayatımızın en büyük imtihanına tutulduk. Çok şey yaşadık, çok şey gördük bu 2 yıl müddetince. Çok şey öğretti Gazze bizlere…

7 Ekim 2023’ten bu yana, siyonizmin ne denli tehlikeli ve vahşi olduğu en net şekliyle ortaya döküldü. Ömrü boyunca Erbakan Hocamız bu dehşet ideolojiyi anlatırken “komplo teorisi” diyenler, gerçekleşenler neticesinde nazari bakış açılarından sıyrılıp tatbiki tabloyu gördü. 7 Ekim’de Hamas’ı, sivil israillileri öldürmekle itham etmelerine rağmen, ortaya çıkan video kayıtları ve itiraflarla, kendi halklarını öldürmekten imtina etmedikleri meydana çıktı. Kendi yurttaşlarına bunu yapabilenlerin, şehitlerimizin naaşı üzerinden buldozerle geçmesi de şaşırtıcı olmamalıydı. Diriler kadar ölülere de şerlerini yönlendiren siyonistler, bebekleri ve çocukları hedef almaktan da geri durmadılar. Yahudilikte organ bağışı caiz olmadığından, organları için küçücük çocukları kaçırdılar. Bu vesileyle, Kur’an-ı Kerim’in ilk inen surelerinde İslam düşmanlarına ait hasletlerden niçin uzun uzun bahsedildiğini ve israiloğullarına bu kadar geniş yer verilmesinin sebebini algıladık. Müslümanların düşmanlarını tanımasının ehemmiyetine bir daha ve daha kuvvetli inandık…

israil hudut tanımaz zulmüyle acının tanımını değiştirdi. Filistin ise, akıl almaz direnişiyle sabrın kitabını yeniden yazdı. Yudumladıkları susuzluğa, doydukları açlığa, her gün kalabalıklaşan yalnızlığa, soluklarını solduran yorgunluğa, bakışlarını donduran uykusuzluğa, sabahlarına doğan karanlığa rağmen vazgeçmediler. Bütün cevapları sorgulatacak sorulara, kafaları duvarlara vurduracak vurdumduymazlığa karşı sağduyularını yitirmediler. Taklidi imanlarımıza mukabil, tahkiki imanla tanıştık Gazzeliler sayesinde. Ne diğerkam insanlar, ne muazzam Müslümanlar olduklarına şahitlik ettik. Onların yolu imtihan, yoldaşları Kur’an’dı. “Hasbünallahü ve nimel vekil” demeleri dilden değil, bedenlerini aşan ruhtandı. Bundan sebepti, iki bacağını kaybeden mücahidin ağzından ilk önce: “Şimdi ben nasıl savaşacağım?” cümlesinin dökülmesi. Bundan sebepti, İsmail Haniye’nin şehadetinin ardından ailesinin: “Biz taziye değil, tebrik kabul ediyoruz.” demesi…

7 Ekim’den sonra en çok da mahcubiyeti öğrendik. Tarihin her döneminde hak ve adalet üzere olan atalarımızın, Gazze’ye bir lokma ekmek sokamayan torunları olarak, yüzümüzle yüzleşmekten çekindik. Gazzeliler bir kahramanlık destanı yazarken, bizler zamana yenildik. Alışılmaza alıştık, hiçbir şey olmamış gibi rutinimizi devam ettirdik. Tuzu azalmış gözyaşlarımız eskisi kadar yakmadı yanaklarımızı. Buzu ılışmış kışlarımız eskisi gibi titretmedi avuçlarımızı. Şehitlerimizden yere dökülen kan kadar mürekkep akıtmadı kağıtlara kalemşorlar. Tükenmez kalemlerini tüketmedi, yüreklerinden sızan yaşlarla yazılan satırlar…

En çok da Müslüman ülkelerin yöneticileri adına hicap duyduk. İktidara, ordulara, silahlara sahip liderler varken, Gazze’deki ablukayı kırmak için halkların harekete geçmek zorunda kalması, ayıp olarak dünya durdukça duracak. Sumud Filosu’nun teknelerine siyonistler baskın yapıp aktivistleri tutuklarken bile limanlarımızdan israille ticaretin sürmesi hiçbir vakit unutulmayacak. Yere ilk düşen ve gerisi gelmeyen kar tanesi gibi tek başına bırakıldı, asrın en güzideleri. Birileri “Gazze’deyiz” derken, orada Gazzelilerden başkasının olmadığını en iyi bilenler Gazzelilerdi. İktidarın, üstünde miting düzenlediği köprünün altından çok Ro-Ro’lar geçti. Sözde 2 Mayıs 2024’te kesilen ticaretin, 2025’in Ağustos sonunda resmi makamlarca yeniden bitirilmesi ise, ayrı bir trajikomedi. Yıllar boyunca savaşa ve açlığa maruz kalmış Yemen, Kızıldeniz’de israile giden gemileri vururken, memleketimizin idarecileri konuşmakla yetindi. Eyleme dökülmeyen söylem, yok hükmündedir. Bir yandan Gazze’yi dilinden düşürmezken, bir yandan AKP aleyhinde slogan atması ve hükümeti somut adımlara çağırması sebebiyle İsmail Çelik’in 70 gün tutuklu kalması, riyakarlık değil de nedir? israile petrol sevkinin sürmesiyle, ilişkilerin kesilmemesiyle, Gazzelileri katleden çifte vatandaşların ülkemizde hiçbir müeyyide ile karşılaştırılmamasıyla, Hamas’ın silah bırakması planına destek olunmasıyla; yanında durulan Gazze midir, israil midir? 2 yıl boyunca utanmaktan usanmak doldu heybemize. Bütün renkler kıpkırmızı oldu gözbebeklerimizde…

Hoca, alim, şeyh denilen zatların, liderlerine tek nasihatte bulunmaktan dahi imtina ettiklerine tanık olduk bu süreçte. İslam birliğine ihtiyacımızı en çok hissettiğimiz günlerde, Müslümanları ayrıştırma gayretlerini dinledik esefle. Kippalı Aryeh: “israile Gazzeli harita” savaşı veriyor. Rabıtaların efendisi Cübbeli Ahmet: “Ölüye mi, diriye mi rabıta?” peşinde koşuyor. İslam’ın mukaddesleri çiğnenirken, öylesine kutsamışlar ki liderlerini, en ufak bir eleştiri karşısında ağızları cehennem kusuyor. Gazze gösterdi ki; er kişi değildir, sırtına cübbesini geçiren her kişi. Nice sarıklılar, Filistin’in mücahitleri yerine, iktidarın yanlışlarını sarıp sarmalamayı seçti…

Ebu Ubeyde’nin: “Ey İslam dünyasının liderleri, partileri, alimleri! Siz bizim kıyamet gününde hasımlarımızsınız.” sözünü anımsadık çokça. Ve koro halinde sustuk; söylenecek kelime kalmayınca hep bir ağızdan susulur ya…

Gazze, kimsenin okumak istemediği bir kitap gibiydi. Prolog vardı da, muktedirler mutlu epilog yazmaya tevessül etmedi…

Yazıklar olsun size; yürürlükten kaldırdıkları insanlıklarıyla yeryüzünde yürümeye devam eden Müslüman halkların liderleri! Yazıklar olsun size; onları vicdan mahkemelerinde bile yargılama ihtiyacı hissetmeyen ümmet kitleleri! İki yıl kere yazıklar olsun; Gazze’yi seçim mezesi yapan Müslüman yöneticilere. Yazıklar olsun; 730 gün kere, 12 saat kere, her dakikası ve her saniyesi adedince, koltuklarında oturmayı sürdüren iktidar sahiplerine…

Fatma Yağmur