ÇALIŞMAK VE ÇATIŞMAK

Muhterem okuyucularım!

Bu yazımda “ben”i size şikayet etmek istiyorum.

Ben ki çok yanlışlar yapmış birisiyim. Şimdi ise yaptığım bu yanlışlıklardan dolayı üzgünüm, şaşkınım.

Son seçimlere zorunlu olarak “ittifak sistemleri” ile girildiğini hatırlayınız. Benim üyesi, yöneticisi, hizmetkarı ve sempatizanı olduğum Saadet Partisi de Millet İttifakı’nın mensubu olarak seçimlere girdi. Bugün oluşan Cumhurbaşkanlığı, hükümet ve TBMM tablolarında karınca kaderince benim de emeğim ve etkim olduğuna inanıyorum.

Ben ne yaptım?

Millet İttifakı’nı oluşturan en büyük parti olan CHP’ye, hep AKP’nin 22 yıldır açtığı pencereden baktım. Bu pencereden bize gösterilmek istendiği şekilde gördüm. CHP ile aynı ittifakta bulunmanın partim için doğru bir karar olamayacağını düşündüm. Düşünmekle kalmadım, seçim çalışmaları esnasında Hayme Ana’yı merkeze alarak aleyhte çıkışlar yaptım. Partimde herkes harıl harıl “gücü yettiğince” çalışırken ben “gücümün yettiğince” çatışma üslubu ile eteklerine bastım. Daha da ileri giderek, eteklerinden geri çektim. Daha da ileri giderek, herkesin de benim gibi geri asılmasını isteyen çalışmalar yaptım. Daha doğrusu herkes çalışırken ben çatıştım. Bu durumda benim bu çatışmalarım oy versem de vermesem de bu günkü Cumhurbaşkanı’nın seçilmesine ve AKP’nin iktidar olmasına yaramış oldu.

Şimdi düşünmeye başladım:

Acaba Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olsaydı, Karamollaoğlu da yardımcısı olarak göreve gelseydi, yine İsrail bu kadar kudurmaya kalksaydı, Türkiye neler yapabilirdi?

Diplomatik ilişkiler devam eder miydi?

Askeri ilişkiler devam edebilir miydi?

Ticaret adı altında yüzlerce uçak, yüzlerce gemi, binlerce TIR, yükü olarak İsrail’e destek olup, ikmal malzemeleri götürebilir miydi?

Kürecik İsrail’in gözü kulağı olmaya devam edebilir miydi?

İncirlik ve diğer üslerden İsrail’e her türlü destek verebilirler miydi?

Uluslararası platformlarda Hamas illegal ilan edilebilir miydi?

Kudüs’ün “doğu-batı” diye bölünmesine hizmet edilebilir miydi?

Saadet ve Karamollaoğlu bunlara müsamaha gösterip müsaade eder miydi?

Yine benim çatışmalarım olmasaydı da, Saadet bu günkü sayısının iki üç misli milletvekili ile meclise gelebilseydi, sesleri daha gür çıkar mıydı? Bugün takdirle karşıladığım milletvekillerimizin faaliyetlerini, o zaman haksızlıkları, kanunsuzlukları, aksaklıkları daha gür sesle haykırarak görev yapsalardı neler olurdu?

Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı, Karamollaoğlu yardımcısı olsaydı ve hükümet protokol kurallarına göre oluşup, mesela Ticaret Bakanı Milli Görüşçü birisi olsaydı, İsrail ihtiyacı olan maddelerin ulaştırılması ile böyle desteklenebilir miydi?

Ya CHP böyle “helalleşmeci ve uzlaşmacı” durumundan çıkarılıp, rotasına müdahil olunup, eski ayarlarına geri döndürülüp, AKP’nin işine geldiği şekilde açtığı pencereden tarif ettiği şekle sokulup, eski iflah olmaz durumuna geri götürülebilir miydi?

Ben bütün bu olanlardan benim yaptığım çatışmaların da etkisi olduğunu bilmekte ve görmekteyim.

Soğuk terler döküyorum.

Binlerce bebeğin küvezlerde boğdurulması, binlerce çocuğun enkaz yığınlarda çığlıklarla can vermesi, binlerce hastanın çaresizlikten hayata veda etmesi, binlerce kadının, sivilin, yaşlının, bombalarla yakılması, insanların nükleerle karıştırılmış bombalar ile öldürülüp sakat bırakılması, köylerin kasabaların yerle bir edilmesi, bu kadar savaş suçunun rahatlıkla işlenmesi…

Kudüs ve Mescidi Aksa’nın acıklı durumu…

Acaba benim çatışmalarımın bunda etkileri var mı?

Ben herkese öğretmeye çalıştığım “teşkilat disiplini ve alınan kararlara ve emirlere uyma” konularında akide sapması varmış gibi göstrip, bu hataları nasıl yaptım?

Bu hatalarım nelere mal oluyor?

Uykularım kaçıyor!

Rüyalarım kabusa dönüyor!

Ben ne yaptım?

Bunun hesabını nasıl vereceğim?

Ben nasıl aldandım?

Ben kimlerin aldatmasına maruz kaldım?

Ben ben miyim?

GARİP KUŞLAR

Garip kuşlar içini dökermiş öte öte,

Ben kimim ki, benler var benden öte!

Ekrem Şama