%42 Ölüm Artışı: Gençliği Bataklığa İten Yapısal İhmal ve Acil Paradigma Çağrısı

​Giriş: Krizin Kritik Derinleşmesi, Vahametin Boyutları ve Toplumsal İnfial

Türkiye, özellikle metamfetamin ve sentetik kannabinoidler gibi düşük maliyetli ancak yüksek bağımlılık potansiyeline sahip sentetik uyuşturucuların gençler arasında hızla yayılmasıyla derinleşen bir uyuşturucu kriziyle mücadele etmektedir. Bu durum, sıradan bir kamu sağlığı sorununun ötesine geçerek, ülkenin ulusal güvenliğini ve toplumsal geleceğini ciddi şekilde tehdit eden stratejik bir boyuta ulaşmıştır.

​Kamuoyunda ve meslek örgütlerinde, uyuşturucuya bağlı genç ölümlerinin alarm verici düzeyde arttığı ve mevcut hükümet stratejilerinin bu yıkıcı gidişatı durdurmakta yetersiz kaldığı yönünde güçlü bir eleştirel konsensüs mevcuttur. Resmi veriler dahi durumun vehametini gözler önüne seriyor: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, uyuşturucuya bağlı ölüm oranlarında son yıllarda kaydedilen artış %42'ye varmış durumdadır. Bu, krizin 'kontrol altında' söylemlerinin ötesinde, kritik bir derinleşme yaşadığının en somut kanıtıdır.

​Bu analiz makalesi, sorunu sosyal, ekonomik, psikolojik ve politik boyutlarıyla incelemekte; mevcut mücadele mekanizmalarının yapısal eksikliklerini ve yetkililerin sorumluluk almaktan kaçınan tavrını ortaya koymakta, uluslararası kanıta dayalı politika reformları için acil bir çağrıda bulunmaktadır.

​I. Gençliği Maddeye İten Yapısal Kırılganlıkların Etki Analizi

​Uyuşturucu kullanımına başlama, Biyo-Psiko-Sosyal Model çerçevesinde, yalnızca kişisel tercihlerle değil, gençlerin maruz kaldığı yapısal dezavantajlarla yakından ilişkilidir. Madde bağımlılığı, temelde toplumsal bir hastalığın semptomudur.

​A. Ekonomik Determinantlar ve Umutsuzluk Döngüsü

​Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, özellikle 15-24 yaş arası genç işsizliği oranlarının kronikleşmiş yüksekliğini teyit etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve toplumsal dışlanmışlık hissi, gençlerin geleceğe dair motivasyonunu tüketmektedir.

​Madde, bu anlamsızlık, öfke ve 'kaybedilmişlik' duygusundan geçici bir kaçış aracı olarak işlev görmektedir. UNODC raporları, sosyo-ekonomik dezavantajların ve gelecek güvencesizliğinin madde kullanımının birincil risk faktörü olduğunu küresel ölçekte vurgulamaktadır. Türkiye'de bu yapısal sorunlara dair köklü bir çözümün üretilememesi, gençlerin 'umutsuzluktan uyuşturucuya' giden yolunu adeta asfaltlamaktadır.

​B. Ruh Sağlığı İhmali ve Öz-Tedavi Riski

​Akademik literatürde, madde bağımlılığının kökeninde sıklıkla tanılanmamış veya tedavi edilmemiş travma, depresyon ve kaygı bozukluklarının yattığı belirtilmektedir.

​Ruh sağlığı hizmetlerine erişimdeki zorluklar, uzun bekleme süreleri, düşük uzman/halk oranı ve toplumsal stigma, gençleri profesyonel yardım aramak yerine, uyuşturucuyu bir 'öz-ilaç' (self-medication) olarak kullanmaya yöneltmektedir. Hükümetin, koruyucu ruh sağlığı politikalarını ulusal bir öncelik haline getirmemesi, bu krizi adeta tetikleyen bir ihmaldir.

​C. Yeni Nesil Uyuşturucuların Yıkıcılığı

​Metamfetamin ve sentetik kannabinoidler gibi maddelerin hızla yayılması, krizi derinleştiren en önemli etmendir. EGM verileri, bu maddelerin yakalanma oranlarındaki artışı doğrularken, bu maddelerin neden olduğu akıl sağlığı hasarı, akut psikozlar ve hızlı ölümler, mevcut tedavi sistemlerini hazırlıksız yakalamaktadır. Bu yeni nesil maddeler, kullanıcıyı çok daha kısa sürede geri dönülmez bir bataklığa sürüklemektedir.

​II. Hükümet Stratejilerinin Değerlendirmesi: Paradigma Kısıtlılığı ve Yetmezlik

​Hükümet, 2018-2023 Uyuşturucu ile Mücadele Ulusal Strateji Belgesi gibi belgeler yayımlasa da, mevcut politika odağı, sorunun yapısal boyutunu çözmekten ve artan ölümlerin önüne geçmekten fırsat oluşturacak kadar uzak kalmıştır.

​A. Kapasite Yetmezliği: Tedavi ve Rehabilitasyon Krizi

​Bağımlılıkla mücadelenin temel bilimsel ilkesi olan uzun süreli tedavi ve yeniden entegrasyon ilkesi, Türkiye'de büyük ölçüde ihmal edilmektedir. Sağlık Bakanlığı'na bağlı tedavi merkezlerinin (AMATEM/ÇEMATEM) mevcut yatak kapasiteleri, artan bağımlı sayısının ve TÜİK'in ortaya koyduğu %42'lik ölüm artışının çok gerisindedir.

​Türkiye Psikiyatri Derneği gibi meslek örgütleri, tedavi merkezlerindeki bekleme sürelerinin uzunluğunun, tedaviye başlama motivasyonunu yok ettiğini ve nüks oranlarını (relaps) artırdığını belirtmektedir.

​En Kritik Eksiklik: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) standartlarına göre zorunlu olan tıbbi detoksifikasyon sonrası sosyal ve mesleki rehabilitasyon merkezlerinin sayısı, yok denecek kadar azdır. Bu durum, gençlerin tedavi sonrası yeniden maddeye dönmesini garantileyen sistemik bir boşluktur ve yetkililerin bu hayati alana yeterli yatırım yapmaması toplumsal vicdanda kabul edilemez bir durum oluşturmaktadır.

​B. Polisiye Odağın Sınırlılıkları ve Üst Akla Ulaşamama

​Uyuşturucu ile mücadeledeki bütçe ve personel kaynağının büyük bir kısmı, arzla mücadele (polis operasyonları) alanına tahsis edilmektedir. Ancak bu yaklaşım, genellikle zincirin en alt halkası olan sokak satıcılarını hedef almakta, uluslararası organize suç ağlarının finansal kaynaklarını ve üst düzey lider kadrolarını hedeflemede sınırlı kalmaktadır.

​UNODC, kalıcı çözüm için finansal takibe, kara para aklama ile mücadeleye ve üst düzey yapısal çözümlere odaklanılması gerektiğini belirtir. Polisiye başarının sadece yakalanan madde miktarı üzerinden ölçülmesi, sorunun kökenini kurutmaktan uzaktır.

​C. Yüzeysel Önleyici Politikaların Etkisizliği

​Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) gibi geniş çaplı farkındalık programları, derinlemesine davranış değişikliği oluşturmakta yetersiz kalmaktadır. Etkili Önleme programları, sadece bilgilendirme değil, gençlerin yaşam becerilerini (problem çözme, duygusal regülasyon) güçlendirmeye odaklanmalıdır. Mevcut çabalar, risk altındaki dezavantajlı gençlere yönelik bireyselleştirilmiş, yoğun ve uzun süreli sosyal destek mekanizmalarını oluşturmakta yetersiz kalmakta, göstermelik programlar ötesine geçememektedir.

​III. Acil Çağrı: Yapılması Gerekenler ve Politika Reformu

​Uyuşturucu krizinin çözümü, güvenlik ve sosyal politikaların entegre edildiği, bilimsel kanıtlara dayalı yeni bir ulusal paradigmaya geçişi gerektirmektedir. Türkiye, "Güvenlik Odaklılık" paradigmasından "Kamu Sağlığı ve Sosyal Adalet Odaklılık" paradigmasına acilen geçiş yapmalıdır.

​Bu yeni mücadele paradigması, dört temel stratejik çözüm ve beklenen etkileri üzerine inşa edilmelidir:

​İvedi Tedavi Kapasitesi Reformu: AMATEM ve özellikle ÇEMATEM kapasitesinin acilen artırılması ve yüksek riskli bölgelere odaklanılması gerekmektedir. Beklenen Etki: Tedavi bekleme sürelerinin azalması ve gençlerin motivasyon kaybının önlenmesi sağlanacaktır. (Kaynak: Türkiye Psikiyatri Derneği)

​Sosyal Rehabilitasyon Ağı Kurulumu: Tıbbi tedaviyi takiben, gençlere mesleki eğitim, sosyal beceri geliştirme ve barınma desteği sunan, yatılı rehabilitasyon merkezlerinin ulusal bir ağ şeklinde kurulması zorunludur. Beklenen Etki: Nüks (relaps) oranlarının uzun vadede düşürülmesi ve toplumsal entegrasyonun sağlanması hedeflenir. (Kaynak: DSÖ Rehberleri)

​Yapısal Önleme ve İstihdam Programları: Dezavantajlı gençlere yönelik pozitif ayrımcılık içeren iş garantili eğitim programları başlatılmalıdır. Ayrıca okullarda psikolojik danışman ve sosyal hizmet uzmanı kadroları güçlendirilmelidir. Beklenen Etki: Bu, madde kullanımına iten umutsuzluk ve yoksulluk döngüsünün kırılması için temeldir. (Kaynak: ILO ve UNODC Ortak Raporları)

​Kanıta Dayalı Önleme Eğitimi: Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına, bilimsel temelli duygusal düzenleme ve sosyal beceri eğitimlerinin zorunlu ders olarak entegre edilmesi gerekmektedir. Beklenen Etki: Madde kullanım riskine karşı gençlerin dirençliliğinin (rezilyans) artırılmasını sağlayacaktır.

​Sonuç: Ertelenemez Toplumsal Yatırım ve Sorumluluk Çağrısı

​Uyuşturucu krizi, Türkiye'nin geleceğine yönelik en ciddi tehditlerden biridir. Gençleri bataklığa iten derin nedenler (kronik işsizlik, ruh sağlığı hizmetlerindeki eksiklik, yoksulluk) çözülmeden ve tedavi sonrası rehabilitasyon boşluğu doldurulmadan, sadece polisiye tedbirlerle kalıcı bir zafer elde edilemez. TÜİK'in raporladığı %42'lik ölüm artışı, mevcut politikanın büyük bir başarısızlık göstergesi olduğunu teyit etmektedir.

​Hükümetin, mücadele yaklaşımını güvenlikten, kamu sağlığı ve sosyal adalet odağına kaydırması ve bu yeni paradigmaya uygun bütçe ve personel kaynaklarını tahsis etmesi zorunludur.

​Gençlerimizi sokaklarda ve ihmal edilmiş tedavi merkezlerinin kapılarında kaybetmeye devam etmek, ulusal intihardır! Yetkililer, bu ertelenemez toplumsal yatırımı derhal yapmak ve krizin derinleşmesindeki yapısal sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Aksi takdirde, Türkiye'nin en değerli varlığı olan gençliği kaybetme riski devam edecektir.

​AHMET KACIR

​KAYNAKLAR

​Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (Güncel yıl). Genç İşgücü İstatistikleri.

​Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC). (Güncel Yıl). World Drug Report.

​Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM). (Güncel Yıl). Türkiye Uyuşturucu Raporu.

​Türkiye Psikiyatri Derneği. (Çeşitli Yıllar). Madde Bağımlılığı Çalışma Birimi Raporları.

​Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ). (Çeşitli Yıllar). Management of Substance Abuse.

​Kelleci, M. ve Türk, G. (2016). Madde Bağımlılığının Nedenlerine, Sosyal Tedavi ve Rehabilitasyonuna İlişkin Görüşlerin Odak Grup Yöntemiyle Belirlenmesi.

​ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü). (Çeşitli Yıllar). Youth Employment Strategies.