Sudan'daki Felaketin Çok Boyutlu Anatomisi: Vahşet, İnsani Kriz ve İnsanlık Çağrısı

​Özet

​Nisan 2023'ten bu yana Sudan, iki askeri kanat—Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ve Hızlı Destek Güçleri (HDS)—arasındaki acımasız iktidar savaşının esiri olmuş, kökleri etnik ve yapısal sorunlara dayanan bir vahşet sarmalıyla sarsılmaktadır. Bu analiz, çatışmanın sadece bir siyasi kriz olmanın ötesinde, sistematik cinsel şiddet, etnik temizlik iddiaları, kıtlık ve dünyanın en büyük yerinden edilme trajedisi ile tanımlanan köklü bir insanlık felaketi olduğunu gözler önüne sermektedir. Milyonlarca masum insanın kaderine terk edildiği bu insani felaketin çok boyutlu ve derinlemesine analizini yapmak ve uluslararası topluma yönelik acil eylem çağrısını yükseltmek elzemdir.

​1. Krizin Kökleri ve Vahşetin Tohumları

​Sudan'daki mevcut felaketin tohumları, ülkenin uzun süredir ihmal edilen yapısal sorunlarına ve tehlikeli siyasi manevralara dayanmaktadır:

​Paralı Askerlerin Gölgesindeki Devlet: Hızlı Destek Güçleri (HDS), Darfur'daki Cancavid milislerinden türetilmiş, yasal ve etik bağlayıcılığı zayıf bir yapı olup, mevcut kaosun kaynağında yer almaktadır [1]. Vahşetin fitili, meşruiyetten yoksun bu iki silahlı gücün, iktidarı ele geçirme uğruna halkı rehin almasında ateşlenmiştir.

​Darfur'un Tekrarı ve Etnik Hedefleme: Vahşetin en karanlık yüzü Darfur'da görülmektedir. HDS'nin Afrika kökenli topluluklara (özellikle Masalitlere) yönelik toplu katliamlar, evlerin yakılması ve sistematik etnik temizlik eylemleri, 2003 Darfur Soykırımı'nın korkunç hayaletini canlandırmıştır [2]. Savaş, kaynak mücadelesini etnik nefretin kurbanı etmiştir.

​2. Felaketin Boyutları: Bir İnsanlık Krizinin Göstergeleri

​Çatışmaların siviller üzerindeki yıkımı, uluslararası hukuku hiçe sayan eylemlerle tam bir yıkım tablosu çizmektedir:

​Sistematik Cinsel Şiddet: Utanç Verici Bir Savaş Silahı: Kadınlar ve kız çocukları, HDS milisleri tarafından kaçırma, tecavüz ve zorla köleleştirme de dahil olmak üzere en dehşet verici şiddet biçimlerine maruz kalmıştır. Bu sistematik kullanım, yalnızca bireyleri değil, aynı zamanda toplumun moralini ve toplumsal dokusunu parçalamayı hedefleyen alçakça bir savaş taktiğidir [3].

​Açlık ve Ölüm Kapanı: Yaklaşık 25 milyon insan akut gıda güvensizliği altında inlemektedir [4]. Çatışmanın gıda zincirlerini ve sağlık altyapısını yok etmesiyle, milyonlarca masum insan, açlık ve tedavi edilemeyen hastalıklar nedeniyle sessizce ölüme terk edilmiştir. Çocuklar, yetersiz beslenmenin ve salgın hastalıkların ilk kurbanlarıdır.

​Dünyanın En Büyük Yerinden Edilme Faciassı: Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre 8 milyondan fazla kişi, canını kurtarmak için evini terk etmiştir. Bu devasa zorunlu göç dalgası, hem ülke içinde hem de komşu ülkelerde kritik bir insani yük oluşturmuştur [5].

​Sağlık Sisteminin Çöküşü: Ülkedeki hastane ve sağlık tesislerinin büyük çoğunluğu ya yıkılmış ya da işlevsiz hale gelmiştir [6].

​Hukuki ve Etik Sorumluluk: Savaş Suçları ve Hesap Verebilirlik

​Sudan’da işlenen vahşet, sadece ahlaki bir trajedi değil, aynı zamanda uluslararası hukukun açık ihlalidir. Sivillere, hastanelere ve insani yardım görevlilerine yönelik kasıtlı saldırılar, cinsel şiddetin sistematik kullanımı ve etnik hedefleme eylemleri, açıkça savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar teşkil etmektedir. Çatışmanın tarafları olan askeri ve paramiliter liderlerin, komuta zincirindeki eylemleri nedeniyle bireysel cezai sorumluluk altında olduğu gerçeği, uluslararası toplum tarafından net bir şekilde vurgulanmalıdır.

​3. Uluslararası Sessizlik ve Etik İflas

​Sudan’daki bu büyük insanlık felaketine karşı uluslararası camianın gösterdiği orantısız ilgisizlik, etik bir iflası temsil etmektedir. Bölgesel ve küresel aktörler, kendi jeopolitik ve ekonomik çıkarları uğruna çatışan tarafları desteklemeye devam ederken, bu devasa vahşeti durdurmak için gerekli kararlılığı gösterememiştir. "Bir daha asla" taahhüdü, Sudan topraklarında maalesef boşa çıkmıştır.

​4. Vahşeti Durdurmak ve Onarım İçin Acil Çağrı

​Bu dehşet sarmalını kırmak için üç temel sütuna dayanan kararlı ve acil bir uluslararası müdahale şarttır:

​I. Vahşete Son Veren Acil Eylem

​Zorunlu ve Denetimli Ateşkes: Tüm çatışma taraflarını kapsayan, uluslararası bir gözetim gücü tarafından desteklenen sürekli bir ateşkes ilan edilmelidir.

​Cinsel Şiddet Suçlarının Kayıt Altına Alınması ve Hukuki Takibat: BM İnsan Hakları Konseyi ve UCM, cinsel şiddet ve etnik temizlik vakalarını derhal soruşturmalı ve faillerin hesap vermesi için en üst düzeyde yargı süreçleri başlatılmalıdır [3].

​İnsani Yardım Köprüsü: Sudan'a, çatışma bölgeleri dahil olmak üzere, engelsiz insani yardım akışını sağlayacak lojistik bir köprü kurulmalıdır.

​II. Güvenlik ve Yönetim Reformu

​Askerin Siyasetten Çıkarılması: Sudan'ın kurtuluşu için ilk şart, ordunun ve paramiliter yapıların siyasetten kesin olarak çekilmesi ve tek bir sivil otoriteye bağlı ulusal bir güç altında reforme edilmesidir [7].

​Kapsayıcı Sivil Yönetime Dönüş: Meşruiyetini halktan alan sivil toplumun dahil olduğu, güç ve kaynak paylaşımını adil bir şekilde düzenleyen anayasal bir süreç başlatılmalıdır.

​III. Uzun Süreli Onarım ve Adalet

​Toplumsal Uzlaşma ve Travma Tedavisi: Çatışmanın yarattığı derin etnik ve toplumsal bölünmeleri iyileştirmek için yerel düzeyde uzlaşma mekanizmaları ve yaygın psikososyal destek programları hayata geçirilmelidir.

​Uluslararası Destekli Yeniden İnşa: Yerinden edilenlerin onurlu geri dönüşünü sağlamak, yıkılan altyapıyı onarmak ve gençlere umut vermek için uzun vadeli ekonomik ve kalkınma programları uluslararası toplum tarafından finanse edilmelidir.

​5. Türkiye'nin Rolü ve Bölgesel Dinamikler: Arabuluculuk Potansiyeli

​Sudan'daki kriz, küresel jeopolitik fay hatlarının kesişim noktasıdır. Bu karmaşık ortamda Türkiye, hem Afrika hem de Ortadoğu coğrafyalarıyla kurduğu güçlü diplomatik ve tarihi bağlar sayesinde özel bir pozisyona sahiptir:

​Tarihi ve Stratejik Bağlar: Türkiye, Sudan ile köklü kültürel ve ekonomik ilişkilere sahiptir. Bu ilişkiler, Ankara'ya çatışmanın tarafları nezdinde diğer Batılı veya bölgesel aktörlere kıyasla daha yüksek bir itibar ve güvenilir arabuluculuk potansiyeli sunmaktadır.

​Tarafsız Arabuluculuk İhtiyacı: Bölgesel güçlerin (Mısır, BAE vb.) çatışmanın farklı taraflarına destek verdiği bir ortamda, Türkiye'nin tarafsız bir arabulucu olarak devreye girmesi, kalıcı bir çözüm için yeni bir kapı açabilir. Ankara, özellikle askeri kanatların siyasetten çekilmesi ve sivil yönetime geçiş süreçlerinin müzakeresinde, uluslararası toplum ile çatışan taraflar arasında köprü görevi görebilir.

FATMA YILDIZ

​Kaynakça (Seçilmiş Akademik ve Kurumsal Referanslar)

​[1] SETA. (2024). Sudan İç Savaşının Dünü, Bugünü, Yarını ve Çözüm Önerileri. (Çatışmanın yapısal ve jeopolitik kökenleri).

[2] GZT / İnsan Hakları Örgütleri. (2025). Sudan'daki iç savaşın boyutları gittikçe genişliyor. (Darfur ve etnik temizlik iddiaları).

[3] İNSAMER. (2024). Sudan Krizi ve Çözüm Önerileri Çalıştay Raporu. (Cinsel şiddet ve kadınların durumu).

[4] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ). (2024). Sudan’da Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) Raporu. (Akut gıda güvensizliği verileri).

[5] Uluslararası Göç Örgütü (IOM). (2024). Sudan Displacement Tracking Matrix (DTM) Reports. (Yerinden edilme sayıları ve trendleri).

[6] UNICEF / OCHA. (2024). Sudan: Humanitarian Crisis Update. (Sağlık sisteminin çöküşü ve çocukların durumu).

[7] Kriter Dergi / Tunç Demirtaş. (2023). Sudan Krizi'nin Bölgesel Etkileri ve Türkiye'nin Pozisyonu. (Krizin siyasi kökenleri ve askerin rolü).