Herkesin ne olduğunun ve olmadığının ortaya çıktığı bu süreçte tanıdığım başta savaşan melekler olmak üzere mazlumların avukatı değerli arkadaşım Av.Kemal Uçar ile Youtube kanalında 22 Mart 2020 tarihinde canlı söyleyişi gerçekleştirdik. Yaklaşık 60 dakikalık söyleşide ana konumuz infaz yasası olmakla birlikte khk’lar, ohal uygulamaları ve mevcut siyasi davalar hakkında değerlendirmelerde bulunduk.

Bu söyleyişi iki hafta sonra Odatv’de şöyle bir manşetle haber oldu “O komutanın tepkisi Balyoz kumpasından yatanları şoke etti... Yarbay Mehmet Alkan aslında kim...” Haber içeriğinde özetle şu eleştiriler yapılıyordu;

“…Fetullahçıların ağzıyla konuşuyordu! 17-25 Aralık olmasaydı Balyoz, Ergenekoncuların tahliye olmayacağını söyledi.

İçeride FETÖ’den yatanlara sahip çıktı; yine Ergenekon ve Balyoz’dan hapis yatanlara cezaevinde daha iyi davranıldığını iddia etti. İşi bel altına kadar getirdi; o dönem tüm mahkum ve tutukluların eşlerine "pembe odada" görüşme yapmasını çarpıtarak kararın Balyoz Ergenekon tutukları için çıkarıldığı iddia etti. Oya bu tutuklar "pembe oda" uygulamasını kişiliklerine hakaret olarak görüp reddettiler.

15 Temmuz darbe girişimi başarısız oldu” dedi ancak “20 Temmuz darbe girişimi başarılı oldu” diye konuştu! Bu söylemi de özellikle Fetullahçı örgütün kullandığını herkes biliyor…Mehmet Alkan nereye koşuyor? Ya da aslında hep öyle miydi? Karışık bir iş vesselam…”

Bu videoyu ilk çıkaran, kim olduğunu tahmin ettiğimiz, @YzbDz adlı hesap oldu, kendisine dm’de ulaşmam üzerine cevap vermek yerine beni engelledi. Odatv bu habere internet sitesinde ilk olarak 05 Nisan 2020 saat 19.56’da yer verdi, her nedense, sitenin twitır hesabından (@odatv) 18 saat içinde aynı haber aynı şekilde tam 6 defa paylaşıldı!

Sonrasında birçok Balyoz/Ergenekon davası mağduru bana mesaj göndererek açıklama istedi hatta suçlayanlar oldu ama ben olay sıcakken cevap vermek yerine zaman geçmesini bekledim ve bu yazıda hem onlara hem odatv’ye cevap vereceğim.

Çoğunluğun itiraz ettiği ve alındıklarını söylediği “pembe oda” ile başlamak istiyorum. Eğmeden bükmeden bu konuda “Balyoz/Ergenekon mağdurları ve eşlerinden özür diliyorum.” Çünkü meramımı canlı yayın sırasında ani bir söylem olması nedeniyle olsa gerek doğru ifade edememişim. Orada demek istediğim şuydu; Balyoz/Ergenekon döneminde eylemsiz suç olmaz, kanunsuz suç olmaz, masumiyet karinesi, adil yargılanma ilkeleri başta olmak üzere çok büyük hukuksuzluklar yaşandı, insanlar mağdur edildi, çile çekti hatta hayatını kaybedenler oldu (Rahmet olsun onlara). TSK’ya büyük darbe vuruldu, olması gereken terfi ve atamalar yargı eliyle engellendi. Bu hukuksuzluklar içinde dahi cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların eşleriyle mahrem görüşmesi yönünde bir kanun (6411 sayılı Kanun 24.01.2013) çıkarıldı. Oysa bugünkü süreçte eşlerin açık görüşte karşılıklı görüşmesine dahi engel olunuyor. İstisnalar dışında kendilerinin ve eşlerinin böyle bir şeyi hakaret görüp kabul etmediklerini ifade edenlerden bu yanlış ifadeden dolayı tekraren özür diliyorum. Yapmak istediğim sadece iki hukuksuz dönemi güncel bir olay üzerinden karşılaştırmaktı.

Şimdi gelelim diğer hususlara;

17-25 Aralık olmasaydı Balyoz/Ergenekoncuların tahliye olmayacağı; Bu konuda; o dönem Başbakan danışmanı olan Yalçın Akdoğan’ın bu davaların terse dönmesinde dönüm noktası olan ‘milli orduya kumpas kuruldu’ söylemini ne zaman ortaya attığı ve sonrasında neler olduğunun hatırlanmasının yeterli olacağını düşünüyorum.

İçeride FETÖ’den yatanlara sahip çıktı; Birincisi baştan hatırlatmak gerekirse mevcut durumda ben de fetö üyesi olmakla yargılanıyorum. İkincisi evrensel ve anayasal hükümlere göre kişiler haklarında kesin hüküm verilene kadar masum/suçsuzdurlar. Üçüncüsü Ergenekon/Balyoz’da olduğu gibi mevcut fetö davaları da siyasi davalardır. Bu tür davalarda kesin hüküm olsa bile “adil yargılama ilkeleri kapsamında” altında verilmediği sürece meşru değildir. Örneğin, yasal ve rutin faaliyetleri nedeniyle cezası kesinleşmiş olup, infazda olan belki binlerce insan var. Ben bunların suçlu olduğuna da kararlarının adil olduğuna da kesinlikle katılmıyorum. Balyoz davasında kararların Ekim 2013’te kesinleştiğini dikkate aldığımızda bunu en çok onların bilmesi gerekir. Dördüncüsü ben bir hak savunucusuyum. Hak savunucusu haksızlığın kimden geldiğine de kime yapıldığına da bakmaz ve haksızlığa sadece haksızlık olduğu için karşı gelir.

15 Temmuz darbe girişimi başarısız oldu ancak 20 Temmuz başarılı oldu; Bana göre bu konu çok açık ve nettir. 20 Temmuzdan sonra yaşananların bir darbe sonrasında fazlası var eksiği yoktur. Bir darbeden sonra olanlarla 20 Temmuzdan sonra OHAL bahanesiyle yapılanları karşılaştırdığınızda darbe dönemlerini rahmetle bile anabiliriz. En azından benim açımdan belki yüzbinler açısından bu böyledir.

Fetullahçıların ağzıyla konuşmak; Böyle bir suç var da benim haberim mi yok! Kanunlarda yazılı olanlar dışında suç ve kabahat çıkarmaya kimsenin hakkı yetkisi yoktur. Bu somutluğu ve hukuki geçerliliği olmayan isnattır. Fetullahçılar kimler, ağızları nasıl ben bilmiyorum! Bundan kasıt “senin dediğini başkası da diyor” demekse kimse kusura bakmasın ben kim böyle diyor kim öyle diyor ona bakacak değilim. Sözler, kavramlar kimsenin tekelinde değildir, kimsenin kimseye ne söyleyip söylemeyeceği konusunda zaptiyelik yapmaya da hakkı yoktur. Ben sadece doğru mu yanlış mı diye söylediğime bakarım. Söylenene değil de söyleyene bakıyorsanız olgularla değil algılarda iş yaptığınızı itiraf etmiş olursunuz. Söylediğimin başkasının işine gelmesi beni gerçekleri söylemekten alıkoyamaz. Hem bu söylem iktidar ve şerikleri açısından kendini inkar değil midir? Neredeyse dört yıldır yapmadığınızı bırakmadınız ama hala ocu bucu diye bir şey varsa ya siz onunla mücadele etmiyor başka bir şey yapıyorsunuz ya da öyle iddia ettiğiniz gibi bir şey yoktur.

Mehmet Alkan nereye koşuyor? Hep öyle miydi? İş karışık mı; Mehmet Alkan’ın bir yere koştuğu yok sadece hakkını arıyor, hakkı savunuyor, ne zulüm ne merhamet sadece adalet diyor. Bir hak savunucusu olarak kendisi ve tüm mağdur ve masumlar için elinde tahta kılıç dahi olmadan yel değirmenleriyle mücadele etmeye çalışıyor. Bir şey yapamasa da bir şeyleri değiştiremese de, İbrahim’in yangınına su taşıyan karınca misali, safını belli ediyor. Bertaraf olmayı göze alarak güçlüden taraf değil haklıdan taraf olmaya çalışıyor. Mehmet Alkan’ın kalbinde ne varsa dilinde de o vardır, hep öyleydi, hesap yapmayı, pusuya yatmayı, saptırmayı bilmez, her daim doğrucu Davuttur. Dolayısıyla ortada karışık bir iş yoktur.

Son olarak, mezkûr isimli davaların mağdurlarına bir kaç kelamla sitem etmek istiyorum. Evet siz mağdur oldunuz, mağdur edildiniz, acılar çektiniz, bedel ödediniz, canlar verdiniz. Bunun nedeni Akp’nin “Atatürk Cumhuriyetini yıkarak yerine teokratik, otokratik ve zümre egemenliğine dayalı bir Orta Doğu krallığı kurma hedefi” yani 2023 hedefinin önündeki en büyük engel olarak gördüğü TSK’yı hizaya getirme, ekarte etme, partiye bağlama amacıydı. Sizler bu amacın ilk kurbanı oldunuz ama bizler yani khklılar ise ikinci kurbanıyız. Ayrı bir yazıya konu olacak kadar uzun olduğu gibi konumuz olmadığından ve acıları karşılaştırarak polemiğe girmek istemediğimden iki durum arasındaki benzerlik ve farklılıklara değinmek istemiyorum. Ama birçoğunuzun az çok da olsa tanıdığı Mehmet Alkan olarak diyorum ki; o dönem görevde olmama rağmen yakınlarınıza yardım için hukuki yardım sandığı kurulduğunda maddi yardımda bulundum, birçoğunuzu cezaevinde ziyaret ettim, tahliye olduğunuzda ziyaret edip geçmiş olsun dedim. Ama ben bir gece yarısı khk ile fetöcü diye ihraç edilince; gerçek bir hak savunucusu olarak tanıdığım gazeteci Müyesser Yıldız, rahmetli Ali Tatar Yarbayımın abisi Ahmet Tatar ve belki bir iki kişi dışında, bir telefon etmediniz, duruşmalarıma gelmediniz, Vakfıma gelmediniz, halimi sormadınız hatta paşa olan iki kişi ziyaret talebimi dahi kabul etmedi. Hatta saçma ihraç kararımı imzalayanlar arasında iki mağdurun olduğunu, bunlara bilgi getirenin şimdi paşa olan eski bir mağdur olduğunu biliyorum. Önemli değil herkes kendine yakışanı yapar. Benim bu kasıtsız yanlış ifademin size verdiği rahatsızlık kadar keşke “bu davanın savcısıyım ve bağırsaklarımızı temizliyoruz” diyenlere de bir tepki verseydiniz! Hatta tepkiyi bırakın TSK’yı tarumar etmek için Akp’ye sürekli destek veren Üçok gibilere bir şeyler söyleseydiniz. Bu arada unutmadan başta Binali Yıldırım olmak üzere Akp içinden periyodik olarak yapılan “Ergenekon balyoz gerçekti, fetöcüler sulandırdı” açıklamalarının bu davaları, sınırlı da olsa, ileride tekrar açma tehlikesi içerdiğini naçizane hatırlatmak isterim.

Hatırlatma; aslında hatırlatmaya gerek yok ama hatırlatmanın faydası var çünkü kimin nasıl anlayacağı nasıl düşüneceği belli olmuyor. Malum normalde kanunlarda yasak olan eylemler yazılırken artık sağlam olsun diye, eleştiri amacıyla yapılan açıklamalar suç değildir gibi, serbest olanlar da yazılmaya başlandı. Bu kapsamda ben de savunduğumuz kişilerin elbette bilerek isteyerek darbe teşebbüsüne katılmamış, iktidarı ve gücü yasa dışı yollardan ele geçirme amaçları olan bir örgütten ve varlığından habersiz olanlar ve hatta onlar yüzünden mağdur olmuş kişiler olduğunu hatırlatmak isterim.

Evet uzun bir yazı oldu, noktayı şu şekilde koyalım; Mehmet Alkan hiçbir zaman birisinin adamı olmamıştır şimdi de değildir. Söylediği, yaptığı şeyler tamamen kendisine aittir prim yapmak (ne demekse) gibi bir amacı yoktur. Sadece haktan hukuktan adaletten yanadır, dokuz köyden kovsalar da doğru bildiğini söylemekten vazgeçmeyecektir.  Her insan gibi elbette hata yapabilecektir. Sağlıklı mutlu adaletli günler dilerim…