N’OLDU BEEEEE, HÜSMEN AĞA NE DEĞİŞTİ?

Doğma büyüme Kuvayi Milliye kızıyım, soyumuz muhacirlere dayanır…

Bilmeyenler için not düşeyim; muhacir, yerleşik bir hayattan göç ederek gelen kişilere denir.

Balkan Türklerindenim.

Bir de benim gözümden muhacirleri dinleyin…

AİLEDE MUHACİR ÇOCUKLARI

Muhacir çocukları aile içinde çok rahat, şımarık bir çocukluk geçirirler (istisnalar hariç).

Anneler çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için tüm gün bir bankamatik gibi, 7/24 harıl harıl çalışır…

Balkonları gibi, çocuklarının üstünü başını tertemiz, çiçek gibi yapar ve onlara çiçekler gibi bakar…

Muhacirler çiçekleri ve badanalı evleri çok sever.

Muhacir bir annenin gözünde çocukları onun için bir çiçektir adeta…

Ve çocuklarını inanılmaz çok severler…

O yüzden rahat yetiştirirler, birer çiçek edasıyla…

Çocuklarının topluma karışmalarını isterler, çok temiz ve titizdirler.

Muhacir aileler genelde 3 ile 6 çocuklu bir yuva oluştururlar…

Genelde kızlı erkekli, karışık olur çocukları…

Çocuklar rahatlarına düşkün olarak yetiştikleri için, genelde işleri o ona buyurur şeklinde gider…

Kapıya genelde komşu veya misafir çok gelir, ama alacaklı hiç gelmez.

Çünkü muhacirler borç için kapıya insan gelmesine asla tahammül edemez…

Hasbelkader borçlanmışsa bile, yemez, içmez, uyumaz; o parayı bulur, buluşturur, çalışır ve o borcunu öder…

KAPI ÇALINCA

Evin büyük çocuğu, kapı çaldığında bir ufağının adını söyler.

Aldığı cevap:

“Neeeeebeeeeeee…”

Anlamamazlıktan gelir…

Anne genelde mutfaktan seslenir

“Kapı çalıyorrr”…

Evin büyük çocuğu bu kez bir ufak kardeşine,

kalk anlamında,

“Haydeeeeeeeee” diye seslenir…

Bir ufak çocuk da;

“Eeeeeebeeeeee…”

‘Kapıyı açmak hep bana düşüyor’ manasında cevap verir..

Neticede, çok zor gelse de, kapıyı bir ufak çocuk açar…

Biraz fazla şımarıklık gösterilmiş olsa da, büyüğe saygısızlık asla yapılmaz…

Neticede büyüğün dediği olur…

Akşam olunca, işten eve, evin reisi olarak Hüsmen Ağa gelir.

Baba içeri girince ailenin tüm çocukları şöyle bir toparlanır, kendilerine biraz çeki düzen verir…

Sofra, çoğunlukla çoktan hazırdır, Hüsmen Ağa elini yüzünü yıkayıp kurular ve sonra sofrada baş köşeye oturur.

Her zaman o baş köşe boş bırakılır, Hüsmen’e ait beeee…

Yemekte, tüm gün yorulmuş olan anne çocukların şımarıklıklarını şikayete başlar genelde…

Hüsmen Ağa bu işe çok bozulur,

“Allah Allah beeee, ilişmeeebeeee çocuklara, büyüsün kızancıklar” diye cevap verir…

Yani “Şımarıklığa devam çocuklar” mesajını doğrudan verir…

Çocuklar bu mesajı zaten hemen alırlar…

Hüsmen Ağa evin hanımına hak verir gibi olursa, çocuklara kızacak olsa, anne bu işe anında çok bozulur…

Ve hemen çocukları koruma ve savunmaya geçer…

Hüsmen Ağa:

“Neeeelakırtı ettin beee, heee beee” der…

Evin annesi, “Amann boşver, bozma çocukların moralini, ye yemeği, kalk” der…

Yani, çocuklar hem anne, hem baba tarafından çifte koruma altındadır aslında…

Sonra çocuklar isteklerini sıralar tek tek…Hüsmen Ağa rahatına oldukça düşkündür, fazla parada, malda, mülkte gözü yoktur…

Ama tutumludur da…

Heee, Hüsmen’e bir yastık döşek, tek oda, bir katık yeter.

Hüsmen Ağa rahatına bakar, mal mülk ile pek işi olmaz…

Genelde çocuklarının hiçbir istediğine hayır demez, onları üzmez, ama ileri bir tarihe atmayı, sallamayı çok sever…

Sallama tarihi için şöyle söyleyebilirim, taaaaakiii çocukluktan başlarsın istemeye, gençlik yıllarında muradına erersin, ancak o zaman alırlar istediğini…

Çocuklar büyüyüp evlenip iş güç, çoluk çocuk sahibi olsa da…

Hüsmen Ağa ihtiyarlamış olsa da, rahatına düşkünlüğünden asla ödün vermez…

Eeeeeebeeee, evden camiye, oradan çınar altı sohbetleri, oradan eve ve evde hep yemek hali hazır, istediği an önüne sofra eksiksiz kurulur…

FAKAT

Çocuk veya torunlardan biri geleneği bozmuş, aşırıya kaçmış, borç yapmış, ödeyememiştir…

Alacaklılar kapıya gelmiş, Hüsmen Ağa’nın surat düşmüş, rahatı kaçmıştır…

Hüsmen Ağa “Haydeeeee, acepppp bu iş neden başımıza geldi?” diye dertlenir…

Ve yaşına başına bakmaz, üç kuruş, beş kuruşa bakmaz, bir katkım olsun diye yapabileceği bir iş tutar…

Tabi ki onu çalışırken gören akranları seslenir:

“N’olduuubeeeeeeHüsmenn Ağa?”…

“Aaaaabeeee, n’aparsınnnnbeeeee, ne bu hal beeee Hüsmen Ağa?”…

Hüsmen Ağa cevap verir;

“N’olacakkkkbeeee, kızancıklar borç yapıvermiş breeeeee, ödeyememiş”

Hüsmen Ağa’nın torun sevgisi, çocuklarına duyduğu sevgiden daha üst seviyede olur…

Hüsmen Ağa’nın tüm sistem, moral, motivasyon alt üst…

Tabi ki akranları bu fırsatı kaçırmaz:

“Olurrrbeeeee Hüsmen Ağa, ödenirrr, ödenirrr”…

“Eeeee beee, kızancık işte, n’apacaksın, ödeyecezzzbeeeee”…

Hüsmen Ağa örneğini verdikten sonra, asıl önemli konumuza gelelim…

EKYS SINAV SİSTEMİ

Bizim EKYS sınavının kimse, adını dahi ağzına almazdı…

Zaten sınava da kolay kolay kimse girmezdi, çünkü mobbing olaylarından korkarlardı…

Girmiş olsa bile, amir olamayacağını açık seçik, net şekilde herkes bilirdi…

Kim icazet alırsa, onlar sınava girerdi…

Kimin yönetici olacağına da, aralarında konuşur, öyle karar verirlerdi…

Hatta, çoğunlukla ahbap çavuş ilişkilerine bağlı olarak yönetici seçilirdi…

Hatta kimse sınava girmez,

Sınav tarihi hiç konuşulmazdı…

Zaten sınava bile gerek yoktu…

Önceden kim kararlaştırılmışsa; o görevlendirme ile amir olur, taaaa neden sonra canı isterse, bir veya iki yıl sonra, keyfe keder, makam kapısını kilitler, hiçbir işe bakmaz, EKYS sınavına çalışırdı…

Geçer not alsın, yeter…

Maksat, adet yerini bulsun…

AMİRLERİN RAHATI İNANIN HÜSMEN AĞA’DA YOKTU…

Bu yıl kurum amiri gruptan paylaşmış, “EKYS’ye herkes girsin” mealinde bir paylaşım…

Tabi ki kurum çalışanları anında mesajı almıştır…

Tabi ki bunun neden olduğunu herkes biliyor…

Sanırım, yasaklar, icazet almalar dönemi bitti…

“Yazma Hoca Hanım, yazsan n’olacakkkkk ki?” diyenler;

İşte, yazdığımda bu olacak: liyakat gelecek…

“Arkadaşımı köyden getirip sizin başınıza amir yapmaya karar verdim, canımmmm öyle istiyor dönemi” son bulacak…

“İtirazı olan olursa, keserim ek derslerini” mobbingleri sona erecek…

Herkes girsin ki, mücadele veren boşuna mücadele vermiş olsun istiyorlar…

Çok net.

Liyakat mücadelemi hiç de boşuna vermedim…

Boş mücadele işine hiçbir zaman girmem…

Olsun, iyi olan, hak eden, liyakati olan kazansın, geçsin makama, amir olsun…

Gözüm yok makamda!

Liyakatim ile, hakkım ile teşrif ederim makama, o başka…

Öyle torpil falan arayan yetersiz tiplerden hiçbir zaman olmadım…

Hayatım boyunca torpile hiç ihtiyacım olmadı ki, bu kadar liyakat ve akademik kariyerden sonra mı torpile ihtiyacım olacak?

Ama yine de bu tarihi değişimi başlatmış olan bendeniz, muhacir kızı olarak, muhacir dili ile sormadan geçmek istemiyorum bu olayı:

“N’olduuu be yaaaaa, ne değişti, niye EKYS sınavı serbest bırakıldı, neden breee, resmî sosyal medya grubu üzerinden paylaşım oldu, 10 yıldır neden olmuyordu daaaa?”

Dedemin dediği gibi:

“De gidi deeeeee…”

Demek ki neymiş?

Breeeebreeeeebeeeee, sonundaaa be yaaaa.

Heleeeeee…

Bu başarı bana ait!

Yalnız;

Kimse üstünü kapatmaya, kendine pay çıkarmaya çalışmasın…

NEYMİŞ?

HİÇBİR MÜCADELE BOŞUNA DEĞİLMİŞ!

Ne demişler; yiğidi yaşat, hakkını peşinen ver.

Plaketler, çiçekler verip fotoğraflar çekilip “liyakatin öncüsü” diye paylaşım yapacaklarını hiç sanmıyorum…

Hahahaaaa…

Nerdeeeeebeeeeeeee?

Heeeeebeeeeee…

Deeeeebeeeeee…

Halbuki bu başarı yeni, taptaze…

Öyle geçen yılki, tedavülden çoktan kalkmış başarılara benzemez…

Neyse ki başarımı artık gören de çok, takdir eden de çok, başarı ay gibi parlar, herkes görür, fakat takdir etmek herkesin harcı değil, biliyoruz hepimiz…

Dr. Meryem ÇILDIR