AHLAK YOZLAŞMASI VE İNSAN
Ahlak, başta insan olmak üzere canlı ve cansız tüm yaratılmışlarla ilişki ve iletişimlerimizde nasıl davranmamız gerektiğini kapsayan bir değerler bütünüdür. Kişinin büründüğü ahlak anlayışı “şahsiyet/karakter” olarak kendini ortaya koymakta ve her kişi global insani değerlerden gerektiği kadar payını almış bir “benlik” geliştirmek ile mükellef tutulmuştur. Dolayısıyla bireyin iyi olanla ilişkisi kötü olanla uzaklığı demektir. Her insanın iç dünyasında kötü olan dürtü ve düşünceler bulunabilir, bu dürtü ve düşünceleri aktif hale getirmediği ve onları kontrol altında tuttuğu müddetçe kötülük aktif değil pasif kalacaktır. Bunları kontrol etmek ve dizginlemek yerine aktif hale getirmek kötülüğü izhar edecektir. Bu noktada şahsiyetini geliştirmek ve olgunlaşmak bu iyi ve kötü kavramının tanımını kendi çerçevesinde doğru yapması önem arz eder. Ancak bu yaklaşım hassasiyetinde ahlaki değerler toplumda kök salar ve yaygınlaşır.
“Ahlak konusunda inandığım ilke şudur; bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi hissediyorsan o ahlakidir; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir” der Ernest Hemingway. Bir de bir başka boyutu da vardır ki kişi kötülükle öyle hemhal olmuştur ki içindeki vicdan sesini bile kısmıştır. Sinyal seslerini dış sesler olarak algılar ve önemsemediği gibi dışardan gelen sesi suçlar. En vahim olan durum da şudur ki; dünyanın her yerinde bir ahlak ve fıtrat bozulması had safhaya ulaşmıştır. İnandığını iddia eden kişilerde de ahlakı iki bacak arasından ibaret sayıp, bütüncül bir ahlak anlayışından yoksun, dünyevileşme ile sarmaş dolaş olmuştur. Oysa gerçek ahlak algısı insanı doğru ve erdemli davranışlar yeteneğini geliştirirken doğru ve dengeli bir kişilik kazanmasını sağlar. Kendi bireysel gelişimini sağlıklı gerçekleştirememiş kişiler bu dengeyi kuramaz, kendi mahzeninden imal ettiği malzemelerle bir ilişki sistemi oluşturur.
Ahlakın bütüncüllüğü; çalmayacaksın derken sadece madde ile müteşekkil kavramlardan bağımlı değil. Hayali, ümidi, zamanı, onuru da çalmayacaksın. Sadece işine gelene değil, hak edene hakkını verip onu menfaatlerine harcamayacaksın. Kendi yolundaki taşları ayıklarken başkalarının yollarına taş atmayacaksın. Kendi eksikliğini tamamlayamadığında başkasından çalarak tamamlamayacaksın. Başkasına yapılan haksızlığa, sana ucu dokunmasın diye susmayacaksın. “Ey iman edenler! Allah için hakkı sağlayıp uygulayan ve (hep haklıyı) savunan (hâkimler ve yetkililer olun) ve mutlaka doğruluk ve hakkaniyetle şahitlikte bulunan (daima Hakkı üstün tutan ve Adil Düzeni kurup korumaya çalışan) kimseler olun.
(Tanık olduğunuz bir olayı olduğu gibi anlatın, yorum yapmayın, taraf tutmayın, hâkimi yanıltmayın.) Herhangi bir kavme (partiye, meşrebe, tarikata veya kişiye) olan kininiz (kırgınlık ve kızgınlığınız) sakın sizi adaletsizliğe sürüklemesin! (Karar verirken his ve heyecanlarınızla değil, aklınız ve vicdanınızla davranın, İslam’ı esas alın ve mutlaka) Adil olun ki takvaya yakın olan (ve yakışan) budur... Her halde Allah’tan korkun. Çünkü O bütün yaptıklarınızdan haberdardır” (Maide s. A. 8) hassasiyetiyle hareket etmek insanın yaratılış kodlarına sadık kalması demektir.
Umn. Aile Danışmanı/Eğitimci Şüheda Derya Terzi