İBRET VE TEDBİR ALINMADI EN SONUNDA TEKERRÜR ETTİ! 

Özlü Söz: Uzağı düşünmeyen adam, acıyı yanı başında bulur.  

                                                                                   KONFÜÇYÜS 

_______________ 0 _______________ 

Tedbir gibi akıl, güzel huy gibi asalet olmaz.   Hz. Muhammed (sav) 

Tedbirli olmak, geçimin yarısıdır.   Hz. Muhammed (sav) 

İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in bu iki önemli hadisinden örnek almamız gerekir. Örnek alınmadığı müddetçe ne yazık ki tedbirsizliğin açmış olduğu felaketlerle karşı karşıya kalıyoruz. 

Çok yaşlanmış olan bir dünyanın ahirine doğru giderken son nesillerinden birileriyiz. Allahın bize emanet ettiği bu topraklara ihanet eden insanoğlu şimdi bunun bedellerini nesillerine ödetiyor. Allah aklı bize verirken onu en iyi bir şekilde kullanmamız için gönderdiği peygamberler ve kitaplarla uyarmasına rağmen ne ibret alındı ne de tedbir...  

Akılla tedbir alınır takdir ondan sonra gelen sonuçtur. Takdirle yazılan, tedbirle bozulmaz der İmam-ı Rabbani. Yani bizden istenen tedbirdir ve tedbir alınınca insani ve ilahi sorumluluk üzerimizden kalkar. Eğer takdir olunan ilahi irade ile yazılmış ise tedbir onu kaldırmaz ancak kişinin üzerindeki sorumluluk kalkar. 

Akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir der Mevlana… 

Bir tedbir, bin sakatlığı önler demiş atalarımız. Ama ne ibret alınmış ne de tedbir!  

İşten önce tedbir, pişmanlığa yer bırakmaz diyen Hz. Ali (ra)’ın bu sözü çok ciddiye alınmalı… 

Hiçbir işte gerektiğinden çok acele etme. Dikkatli olanlar kendilerini zor duruma düşmekten korurlar diye buyuran Hz Ali (ra)’ın bu sözü dinlenilip gereği yapılmış olsaydı bugün deprem kuşağı üzerinde olduğu bilimsel olarak ispatlamasına rağmen bu duruma düşülmezdi. 

Bütün bilimsel çalışmalarını batıya göre endeksleyen sistem batının siyasi, ekonomik ve bilimsel çalışmalarını taklit ederek alıyor. Alınan bu çalışma ve hazır yiyiciliğin üzerinde kendi tarihsel geçmişinde dünyaya nam salmış ilim adamlarının çalışmalarını terk ederek bu felakete kapılarını açmıştır. 

“Silah Korkakta, Yönetim Akılsızda Olursa İşler Bozulur” diyen Hazreti Ebu Bekir (ra)’ın bu sözü dinlenmiş olsaydı batıyı taklit hastalığı iliklerimize kadar işler miydi? 

İbret alınacak şey ne kadar çok, ibret alan ise ne kadar az diyen Hz. Ali (ra)’ın bu sözü deprem kuşağı üzerindeyiz diye bas bas bağıran bilim insanlarımıza kulak asmayan bilgisiz paragöz müteahhitler bu kadar azar mıydı?  

İbret almak istersen hata sahibi kişilerin akıbetlerine bak da, mütenebbih (tedbirle uyanan) ol ikazını yapan İmam Şafiî acaba Müslümanlarımız tarafından ne kadar tanınıp dinlenebiliyor! 

Hz. Ömer (ra), Olmamış şeyleri soracağına, olmuşlardan ibret almaya çalış dediğini batıyı rehber edinenler tarafından ne kadar ciddiye alınıyor…  

Mevlana; Akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir derken batılılar onun sözlerini rehber edinirken bizim insanımız batı hayranlığı ile kendini kaybediyor. 

Dünya malına ve mevki’ine kavuşmak için uğraşıp ta, ansızın bırakıp gidenlerden ibret almalıdır. İmam-ı Rabbani 

İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kâfidir. Bu sözün hedefinin ne olduğunu tartacak acaba kaç kişi var imar sahasında? 

1999 depremini yaşayan ülkemiz yöneticileri her ne hikmetse o deprem ile alınması gereken tedbirleri almadılar. Sadece belediyelerde deprem yönetmeliğine uygun binaların yapılmasına başlandı. İmar afları ile önleri açılan paralı ama eğitimsiz müteahhitler bu af sayesinde belediyelerin imar müdürlüklerinde rüşvetlerle yapılarına imar izinlerini çıkardılar.  

Deprem paraları toplandı ama nerelere harcandığı hususunda muhalefetin sorularına cevap vermeyen iktidar bu konuda suskunluğu tercih etti. Oysa bu paralar depremin olmaması için tedbirlere harcanmış olsaydı belki de bugün bu kadar canımız gitmemiş olurdu. 

İmar affını çıkaran, inşaatı bu affa göre inşa eden, imarına izin verenlerin hepsi bu 6 Şubat depreminde ölenlerin katilleri olmazlar mı? 

Bilim adamları deprem kuşağı üzerinde olduğumuzu ve depremlerin her an kapımızı çalacağını bağıra bağıra söylemelerine rağmen hiçbir yetkili onların bu imdadını ciddiye almadı.  

Önemli bilim adalarımızdan yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür beyin bu konudaki görüşleri… 

Bilim Akademisi Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür 17 Ağustos 1999 depremini değerlendirdi. 1999 depreminin daha dikkatli olmamız gerektiğini öğrettiğini söyleyen Görür, olası Marmara depremiyle ilgili de konuştu. 

1999 DEPREMİ BİZE DAHA DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ ÖĞRETTİ 

Bilim Akademisi Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, "1999 depremi bize daha dikkatli olmamız gerektiğini öğretti. İnsanlarımızın, yöneticilerimizin deprem hakkındaki görüşleri depreme karşı verdikleri tepki daha olumlu yönde. 99 depreminde 20 bin kişiye yakın insanımız maalesef öldü. Ondan önceki depremlerde de, binlerce insan öldü. 1939 ile 1999 arasında yaklaşık 70 bin insanı kaybettik, demek o depremler bize bir şey öğretmemiş ki biz bu kayıpları verdik. Biz bu depremleri bir afet yönetimi gibi algıladık, olduğu zaman yaraları sarmaya gittik ve yıkılanları, kırılanları düzeltmeye çalıştık. Bugünkü bilim ve teknoloji deprem olmadan önce zararları azaltacak çalışmalar yapmayı gerektiriyor. 99 depremi Türkiye'ye depremle nasıl yaşanması gerektiğini anlattı ama henüz daha anlatımın gereği olan yapılanmayı yapmadık, hazırlığımızı hala tamamlayamadık" dedi. 

"ÜZÜLEREK SÖYLÜYORUM; İSTANBUL DEPREMİ BİZE PAHALIYA PATLAYACAK" 

Prof. Dr. Naci Görür "İstanbul depremi bize pahalıya patlayacak, üzülerek söylüyorum. İstanbul'daki yapı stokunun depreme karşı güvenli değil. Bizim fazla zamanımız yok, yani bu yapılacak şeylerin hızla yapılması gerekiyor. Ülkemizde şu anda farklı sorunlar da var. Yangın sorunu, sel sorunu ile de insanları kaybediyoruz. Buralara da yetişmek zorundayız ama deprem de beklemez. Deprem çevreye büyük zararlar veriyor. Depremde milyonlarca ton moloz çıkıyor, bu molozları o telaşla gömüyoruz bu gömdüğümüz molozlar daha sonra kimyasal değişikliklere uğruyor, yağmur ve yer altı sularıyla bu zehirli maddeler denizlerden balıklara balıklardan insana dönüyor. Ekonominin de planlanması lazım, Marmara Bölgesi Türkiye'nin can damarı, burada bütün fabrikaların kapandığını ekip, ekipman ve iş gücünün büyük hasar aldığını düşünün, bunu hemen yarın düğmeye basıp çalıştıramazsın, aylarca üretmeyen bir Marmara; Türkiye'yi diz üstü çöktürür" diye konuştu. 

EN AZ 7,2 BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR DEPREM OLACAK; İNSAN BU BÜYÜKLÜKTE AYAKTA DURAMAZ 

Prof. Dr. Görür konuşmasını şöyle sürdürdü:  

"En az beklenen deprem minimum 7.2. Minimum 7.2 ile 7.6 arasında bir deprem bekliyoruz. Bu büyüklükte bir deprem olduğu zaman binaların yıkılmasını bir kenara bırak, bu büyüklükte bir depremde insan ayakta duramaz. Evin içindeki eşyaların önemli bir kısmı kırılır savrulur, çarptığı insanları ya yaralar ya öldürür. En büyük hasarı Avrupa Yakası'nda göreceğiz. Ne kadar can kaybı olabilir? Hemen belli bir araştırmaya dayandırmadan söylemek zor ama kaba bir hesapla da aşağı yukarı mertebeyi bulmak mümkündür. Avrupa Yakası'nda 1 milyon bina var diye düşünelim, en ağır hasar görecek dolayısıyla ölüm olma riskinin çok fazla olduğu bina sayısı olarak 1 milyonun yüzde 1'ini alalım, 10 bin bina yapar, her binayı da 4 katlı düşün, 40 bin kat yapar, her kata 2 daire koyarsan 80 bin daire yapar, her daireye 4 kişi koyarsan 320 bin insan yapar. 320 bin insan büyük bir risk altında demektir. Bu işin şakası yok. Kabaca bir bakkal hesabıyla bile olsa bir düşünmek lazım" 

Bir daha böylesi afetlerin yaşanmaması dileği ile Allaha emanet olun.