Hassas Midenin Hassas Konuları     

Sağlığınızda meydana gelen her olumsuz durumda mutlaka doktora başvurmamız gerekmektedir. Fakat her insan kendinin doktoru olmalı diye düşünüyorum. 3 dakika da muayene edilen sistemde doktora doğru  teşhis koyması için yaşadıklarınızı en doğru şekilde  aktarabilmemiz ve bazı bilgilere bilinçli olarak sahip olmanız gerekmektedir.

 Bu yazıyı bu doğrultuda değerlendiriniz ve internette olan bilgi kirliliği tuzağına düşmeyiniz. Ortalık bitkisel tedaviden geçilmiyor. Ne yaparsanız yapın bilerek, bilinçli ve doğru yapabilmeniz için; doğru bilgiyi almanız gerekmektedir. Hasta olduktan sonra yeniden sağlığımıza kavuşmamız zor süreçten geçmemize neden olmaktadır. O halde beynimiz hastalığı kabul ettiği gibi, bizi iyileştirecek kadar da bir güce sahiptir. Bütün mesele doğal beslenme ve bedenimizin bize verdiği sinyalleri doğru bir şekilde algılamak. 

Toplumda en yaygın olan mide ekşimesinden başlayalım...

Mideniz ekşime yapıyor.Asit genzinizi yakıyor. Doktora gidiyorsunuz, size mide koruyucu(PPI) ilaç veriyor. Verilen bu ilacın görevi; midenizde, yiyecekleri hazmetmek için bulunan mide asidini baskılamak/azaltmak, genzimize kaçan asidi engellemek.

 Siz mide koruyucunuzu kestiğiniz an yine eski halinize geri geliyorsunuz. Yani tedavi olmuyorsunuz. Bir iyileşmeden söz etmek mümkün değil. Sadece günü kurtarıyorsunuz. Bu durumda ortodoks tıp bize verdiği tedavi şeklini sorgulamamız gerekmiyor mu?

Ben doktor değilim ama  çocukluğumdan beri sağlık benim ilgi alanımda olduğundan, araştırıp okuyorum. Doktor arkadaşlarıma soruyorum. 

 Size hiç doktorunuz mide asidinizin yetersiz olduğunu söyledi mi? Eşinizden,dostunuzdan, çevrenizden hiç böyle bir teşhis  duydunuz mu?”Ya da mide asidiniz fazla” diye bir teşhis konuldu mu? 

 Mide asidi yetersiz olunca, mayalanma neticesinde asit genzinize kaçıyor olabilir ve bundan dolayı bir reflü yaşıyor olabilirsiniz. Her halükarda doktorunuz tarafından mide asidi yeterli olup olmadığı bakılması gerekiyor. Ama öyle olmuyor, ilaç verip gönderiliyor. Ama iyileşmiyorsunuz. Olayın üzerine gidiyorsunuz bu durumda size endoskopi ve kolonoskopi yapılıyor. Her iki durumda da problem olmadığı size söyleniyor. Kan tahlillerinizde B12 ve demir eksikliği olduğu söylenir. B12 ve demir ilacı verilip gönderilirsiniz. Oysa mide asidinizin yetersiz olduğu durumlarda B12 ve Demir gibi mikro besinlerin emilimi sekteye uğrar. Proteinleri sindiren pepsin enzimi aktifleşemez. Gıdalardan gelen bakterilerin sindirilemeyen gıdaların kokuşmasına ve gaz çıkmasına neden olur. Gıdalardan vücüda giren bakterilerde yok edilemez. Uzun süre şiş mideyle dolaşmasının nedeni de bu olaydır. Çünkü mide çıkışını kapatan valf ( pilor sfinkter) açılamaz. Sindirilemeyen besinler midede gereğinden fazla kalır.

Prof.Dr.Kadir Demir bir videosunda mide koruyucular hakkında şunları söylüyor; “Şu anda bahsedilen yan etkilerin, demans,felç,kalp krizi,damar hastalıkları,zaturiye vesaire, böbrek yetmezliği, bir çok yan etkiden bahsediliyor ve bunların hepsi uzun süreli kullanımlarla ilgili. Bu videoyu izlediğimde rahmetli anam aklıma geldi. 10 yıllar boyu mide koruyucu ve kolstrol  ilacı kullanmıştı. Kolestrolden ölmdei ama demans olup ömrünü bitirdi.  Prof.Dr. Kadir Demir  en can alıcı soruyu soruyor; “Burada aslında üzerinde durulması gereken nokta, neden biz bu ilaçları uzun süreli kullanıyoruz?” Demir'e göre bu sorunun cevabı;” yapılan araştırmalar göstermiştir ki, doktor kendine geldiğinde bir ilaç yazdığında, mide koruyucu olarakta mide koruyucu ilaç yaznak zorunluluğu hissediyor. Bu hem doktorun eğitimi hem de hastanın isteği ile ilgili.” Prof.Dr. Kadir Demir'e göre, mide koruyucu kavramı dünyada yok.  

 Yediklerimiz önemli ya sindiremediklerimiz?

 Ne kadar sağlıklı beslenirsek beslenelim, sindirim sistemimiz problemliyse orada sağlıktan bahsetmek mümkün değildir. 

Hastaneye yatan hasta hangi hastalıktan müzdarip olursa olsun önce bağırsaklarına sonra midesinin durumuna bakmak gerekiyor. Bu organlar sağlıklı olmadığı sürece hiç bir kronik hastalık iyileşemez. 

Bağırsaklara gel dediğinizi duyar gibiyim. Karaciğerimde iltihap ve safra yollarında taş olan biri olarak bana konulan teşhis, huzursuz bağırsak sendromu oldu. Ben bir şeylerin ters gittiğini zamanında fark edip, alt batım ve üst batıma ultrason çektirmiştim. Ama ultrason çeken doktor (doktordu raporu yazdırıyordu) bana bir şeylerin ters gittiğini ima etti etmesine ama muayene olduğum uzman doktor bana hiç bir şey demediği gibi ilaç yazıp, yaşım gereği yılda bir kez endoskopi olmam gerektiğini ifade etmişti. Ama benim karaciğerimde ve safra yollarımda taş vardı. O doktora teslim olsaydım çok kötü günler yaşayacaktım. 

Diyor ya Canan Karadağ; “siz hastayı iyi dinleyiniz,o kendi teşhisini koyar” Bütün mesele hastayı dinleyecek kadar zaman ayırmak. Ama bu sistemde bu mümkün mü? Sonuç olarak doktorlar günde 200 hastaya tavuk bakar gibi bakarlar, hastalar ise iyileşemediklerinden dolayı devlete fazlasıyla mal oluyorlar. Bir kısır döngü dönüp duruyor ve arada ilaç şirketleri kazançlı çıkıyor.

 Beni ameliyat eden ve kendisine çok saygı duyduğum, sağlık bakanı olacak adam gözüyle baktığım Prof. Dr. İlgin Özden'le yapmış olduğumuz bir sohbette; “doktorlar aileden zengin olmalı, doktorluk para için yapılmamalı” demişti. Bu söz o kadar derin anlam taşıyor ki, bilgi taşıyor, hizmet taşıyor, mesleğe atanmışlık taşıyor, hayata bir eser bırakmayı taşıyor.Öldükten sonra da anılacak eserler birakmayı taşıyor. Kim saygı duymaz ki böyle düşünen insana. Sonuç olarak doktor olmayıp başka meslek sahibi de olsa farklı düşüneceğini sanmıyorum. Çünkü ben bilirim ki, başak boş olunca dik durur, dolu olunca eğilir. Bilgiyi aldıkca insan pişer ve olgunlaşır. 

Gelelim bağırsaklara; genel geçer bir bilgi vererek başlamak istiyorum. Bağırsaklarımız ikinci beyin olduğu ifade edilmektedir.  Hadi size bir başka bilgi daha vereyim. Bacaklarımızda ikinci kalbimizdir. Baçaklarımızı çalıştırdığımızda kan akışı daha sağlıklı hale gelmektedir. Boşuna mı ameliyat sonrası Özden hocam; “ neden yatıyorsun kalk yürü “demişti.

Bağırsaklarımızda 2-3 kilo mikrobiyon olduğu bilinmektedir. Dr. David Perlmutter'e göre;  “Beyin ve Bağırsak'ta mikrobiyommmzun (vücudunuzdaki bakteri topluluğunun) beyninizin sağlık durumunu ciddi anlamda etkilediğini ortaya koyuyor. Doğum anından itibaren bağırsaklarımzda olup bitenler herhangi bir beyin rahatsızlığı konusunda risk altında olup olmayacağınızı belirleyebiliyor!” Hipokrat, MÖ. üçüncü yüzyılda, "Bütün hastalıklar bağırsakta başlar," dediğini hatırlatarak ne olursa olsun bağırsaklarımıza iyi bakmamız gerektiğini ifade ediyorum. 

Devam edecek...