TÜRKİYE UYANIYOR YAZI DİZİSİ

Partizanlığın Gölgesinde Kaybolan Hakikat

İstanbul'un kalabalık sokaklarında, her köşe başında farklı bir ses yankılanır. Bu sesler kimi zaman coşkun bir destek çığlığı, kimi zaman ise öfkeli bir itiraz fısıltısıdır. Ancak ne yazık ki, bu seslerin birçoğu, hakikatin berrak nehrini bulandıran bir akıntıya kapılmış durumda: Partizanlık.

Partizanlık, en basit tanımıyla, bir gruba, bir ideolojiye veya bir lidere körü körüne bağlılık duymak, diğer tüm görüş ve düşünceleri peşinen reddetmektir. Bu bağlılık, çoğu zaman mantığın, eleştirel düşüncenin ve hatta vicdanın önüne geçer. Kendi cephemizde olan her eylem meşru, karşı cephede olan her düşünce ise düşmanca bir tavırla karşılanır.

Oysa hayat, siyah ve beyazdan çok daha fazlasını içerir. Gri tonları, farklı perspektifleri ve karmaşık neden-sonuç ilişkilerini göz ardı etmek, bizi gerçeklikten uzaklaştırır. Partizanlığın yarattığı bu tek boyutlu dünya, farklı fikirlerin çarpışmasından doğacak olan olası çözümleri ve gelişimi engeller.

Siyasetten spora, sanattan gündelik hayata kadar her alanda partizanlığın zehirli etkilerini görmek mümkündür. Farklı siyasi görüşlere sahip insanlar arasındaki diyalog, çoğu zaman bir tartışma değil, bir cepheleşmeye dönüşür. Aynı takımın taraftarları, rakip takımın en ufak başarısını bile görmezden gelirken, kendi takımlarının hatalarını savunmak için akla hayale gelmeyecek bahaneler üretirler.

Bu durum, sadece bireysel ilişkilerimizi değil, toplumsal huzurumuzu da derinden etkiler. Farklı düşünen insanlar arasında köprüler kurmak yerine, duvarlar örülür. Empati ve anlayış yerini öfke ve nefrete bırakır. Toplum, "biz" ve "onlar" şeklinde keskin bir şekilde ayrışır ve ortak bir zeminde buluşmak giderek zorlaşır.

Peki bu kısır döngüden nasıl çıkabiliriz? İlk adım, kendi düşüncelerimizi sorgulamak ve önyargılarımızın farkına varmaktır. Kendi "cephemizin" her zaman haklı olmadığını ve karşı "cephede" de değerli fikirler olabileceğini kabul etmek, sağlıklı bir başlangıç olacaktır. Eleştirel düşünceyi teşvik etmek, farklı kaynaklardan bilgi edinmek ve en önemlisi, dinlemeyi öğrenmek, partizanlığın panzehiridir. Anlayacağınız partizanlık demokrasiye düşürülen bir gölgedir. Kısaca ifade etmek gerekirse; Siyaset, toplumların geleceğini şekillendiren bir araçtır.

 Ancak bu araç, partizanlık adı verilen bir hastalıkla zehirlendiğinde, demokrasinin temel değerleri zarar görür. Partizanlık, bir siyasi partiye körü körüne bağlılık anlamına gelir ve bu bağlılık, bireylerin objektif düşünme yetilerini kaybetmelerine neden olur.  Bu durum, sadece bireyler arasında değil, kurumlar arasında da çatışmalara yol açar. Partizanlık, devlet kurumlarının tarafsızlığını zedeler ve kamu hizmetlerinin etkinliğini düşürür. 

Sonuç olarak, toplumun genel refahı azalır ve ülke, siyasi ve ekonomik krizlere sürüklenir.   Partizanlık ve etnik bölünmeler, Afganistan'da uzun süredir devam eden iç savaşın temel nedenlerinden biridir. Bu durum, ülkenin ekonomik kalkınmasını engellemiş ve milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklemiştir.  

   Etnik ve siyasi partizanlık, Myanmar'da askeri darbeler ve iç çatışmaların temelini oluşturmuştur. Bu durum, ülkenin uluslararası izolasyonuna ve ekonomik çöküşüne yol açmıştır.  

Unutmayalım ki, hakikat tektir ve ona ulaşmanın yolu, farklı perspektifleri anlamaktan ve ortak aklı kullanmaktan geçer. Partizanlığın gölgesinde kaybolmak yerine, aydınlık bir geleceği ancak karşılıklı saygı ve anlayışla inşa edebiliriz. Ülkemizin çok sesliliği, bir çatışma kaynağı değil, zenginliğimiz olmalıdır. Yeter ki, bu sesleri partizanlığın gürültüsü bastırmasın.