Güdümlü demokrasinin güdülen insanları

Bizler siyasi parti uğruna birbirimizi yerken, ülkemizde maneviyatımız, örfümüz ve ananelerimiz değiştiriliyor. Halkımızı medya eliyle hipnoz ederlerken, sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla çok büyük bir projeler Amerika ve AB tarafından fonlanıp hayata geçiriliyor. 

 1980’lı yılların operasyonlarıyla güçlenen ve 1990’dan sonra Doğu Avrupa’dan Asya’ya ve Afrika’dan Ortadoğu’ya doğru genişleyen Amerika’ya bağlı demokrasiler kurma işinin merkezinde yeni özel birimler kuruldu. 1994’te tüm bilgileri toplayarak değerlendirmek üzere kurulan IFDS (The Internatıonal forum for Democratic Studies-Türkçesi; uluslararası demokratik araştırmalar forumu) IFDS aynı zamanda dış ülkelerde tasarlanan proje başvurularının ve sonuçlarının da değerlendirildiği bir organdır.  

IFDS’nin 22-23 Eylül 2000’de Princeton üniversitesi ’nin Center for Internatıonal studıes’in (uluslararası çalışma merkezi) desteğiyle gerçekleştirdiği konferansın konusu, federalizm ve âdem-i merkeziyetçiliğin (otonominin-yerinden yönetimin) yararlarıydı. Amerika Sivil Toplum Kuruluşları üzerinden özerklik konusunu konferanslarla tartışmaya açıyor. Artık kesin olarak biliniyor ki, ABD ve AB ulus devlet istemiyor. Her ne kadar güdümlü demokrasi ile ABD’ye de bağlı olsakta, ulus devletlerde ABD karşıtı bir hükümet iktidar olabilir/olabiliyor.   

İşte bunu önlemenin yolu uyanmak ve mücadele etmekten geçiyor.

 STK’ların eliyle Türkiye değiştiriliyor, dönüştürülüyor. Bu STK’lar geçmişte o kadar ileriye gitmişler ki, milletvekillerimize anayasanın değiştirilmesiyle ilgili eğitimler bile vermişler. Zaman zaman hükümetle zaman zaman muhalefetle temas içerisinde olan kökleri dışardan beslenen STK’lar birtakım projeler yürütüyorlar. Bizlerse sadece seyrediyoruz. Çünkü medya bizi öyle uyuşturdu ki, düşünemiyor ve harekete geçemiyoruz. 

Güçlerin birbirine eşit olmayan bir seçim atlattık. İstifa etmesi gereken bakanların istifa etmediği, hükümet imkânlarının sonuna kadar kullanıldığı, trollerin sahte görsellerle insanımızın bilinçaltına girdiği bir seçim yaşadık. Bu duruma bile insanlık adına, İslam adına, adalet adına tepki vermedik. İnsani ve İslami hassasiyeti olan her bir kişi bu adaletsizliğe tepki vermesi gerekiyordu. Gerçek İslam’dan şekilci İslam’a geçiş yaptığımızdan artık bu kavramların ne anlama geldiğini bilmiyoruz. 

 20 yıldır yürütülen STK’ların yürüttüğü çalışmalar meyvelerini vermiş, toplum ahlakı bitirilme noktasına getirilmiştir. 2019 yılında KONDA'nın yaptığı bir araştırmaya göre son 10 yılda kendisini dindar muhafazakâr olarak adlandıranlar gençlerin oranı yüzde 28'den yüzde 15'e geriledi. Araştırma gençlerin inanç seviyesi ve örtünme oranlarının ülke geneline göre daha düşük olduğunu ortaya koyuyor.2023 yılında bu sayının kaçlara düştüğünü henüz bilmiyoruz.  Bu durumu bile sorgulamadık. 

 ABD ve Avrupa’da çocuklara cinsiyetsizlik eğitimi verilirken, ülkemizde de STK’lar vasıtasıyla buna benzer eğitimlere rast geliyoruz. Amerika’da Noella McMaher adında bir erkek çocuğuna 4 yaşından hormon verilmeye başlanmış, bugün 10 yaşında olan McMaher, en genç LGBT’li olarak New York moda haftasında podyuma çıkarılıyor. Tek bir sebebi var! Örnek olsun diye.

 Güney Kore’de kurulan BTS adlı müzik grubunun kurulma amacı “cinsiyetsiz toplum” oluşturmak, bunu topluma enjekte etmek. BST müzik gurubunun kadın görünümlü erkek üyeleri aracığıyla toplumlara cinsiyetsiz bir yaşam bicimi sunuluyor. Grubu dünyaya tanıtan ve bir erkekle evlenip boşanmış olan Amerika’da dünyaca popüler olan Ellen Show. Ray Kurzweil insanlık 2,0 kitabında şunu diyor. “Kusursuz dünyayı Tanrı’nın değil bizim yarattığımız gençler kuracak”

Bir nesil oluşturulurken ve toplumun ekseni kayarken bizler genel seçimde Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılacağını tartıştık-tartıştırıldık. Ülkemizde ekonomik ve siyasal neler olduğuna odaklanamadık. Çünkü birbirimizi dinlemedik ve anlamaya çalışmadık. Medya eliyle oluşturulan algıları kabul ettik ama hiç sorgulamadık.  Bize sunulan yanlışı doğru olarak kabul ettik ve bu düşünceyle gidip oy kullandık. Seçim sonrası yaşanan şok zamlardan sonra umuyorum pek çok insan bu algılardan uyanır 

Şu bir gerçek ki; bizler toplum halinde yaşamamıza rağmen, toplum olmayı beceremedik. Toplum; halklarının bilincinde güçlü bireylerden oluşur. Örnek verirsek, Norveç, İsveç gibi. Yapılan projeler ve sürekli yaşatılan algılarla toplum olmaktan çıkartılmışız. Öyle planlara maruz kalıyoruz ki; 21. yüzyılda; üstelik cumhuriyetin yüzüncü yılında hala etnisite (ortak ulusal veya kültürel geleneğe sahip bir sosyal gruba ait olma durumudur) ve din algısıyla yönetiliyoruz.

 Birbirimize nasıl koyduk sözleri havada uçuşurken, icralık dosya sayısı 33 milyon 275 bine ulaştı. Günde 5 bin 156 adet icralık dosya sisteme giriyor. 14 milyon emeklinin açlık sınırının altında yaşadığı bu ülkede; meslek haline dönmüş milletvekilliği olduğu sürece bu ülkede üreten bir sistem olmasını beklemek ne kadar doğrudur. 

Ülkemizde; Faiz reklamları, eşcinselliği öven yayınlar, şiddete yönlendiren filmler, zinayı normalleştiren diziler, ahlaksızlık yayan programlar, mahremiyeti öldüren yarışmalara ses çıkartmayan milliyetçiler ve kendini Müslüman olarak ifade edenlere şunu söylemek istiyorum.

“Ey iman edenler, Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Nisa süresi 136. Ayet.

Rabbim yarattığı kulları bildiği için, iman edenlere yeniden iman ediniz diye sesleniyor. Bu kadar durumumuz vahim.