"Jurnal" kelimesinin TDK verilerine göre anlamı, yetkililere bir kişi hakkında gizli bir kötüleme yazısı göndermektir.
Dindar Mahallenin Muhbirleri
TDK sözlüğüne göre ‘Muhbir’ şudur: Haber ulaştırıcı, haber veren kimse. Bir diğer anlamı ise, yasa dışı olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarcı.
"Jurnal" kelimesinin TDK verilerine göre anlamı, yetkililere bir kişi hakkında gizli bir kötüleme yazısı göndermektir.
"Jurnalci" Kime Denir?
"Jurnalci" kelimesi, jurnal ederek yetkililerin gözünde önemli bir yer edinmeye çalışan kişiye denir. Jurnal; bir kimse hakkında yetkililere verilen gizli kötüleme yazısı olarak anlamlandırılıyor.
"İspiyoncu" ise: Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan kimse, gammaz.
Bir de ‘müfteri’ var, yani karalamacı.
Birincisi, yani ‘muhbir’ diğerlerine göre daha masumdur… O işini yapar, gördüğünü ve duyduğunu aktarır… Bir nevi meslektir bu onun için.
'Jurnalci' ise: gerçek anlamda makam sahibi birilerinin gözünde yer edinebilmek için bırakın yabancı birini kendi öz kardeşini bile ele verecek, onu toplum önünde zor durumda bırakacağından emin olduğu bir açığını ortaya dökebilecek karakterde biridir. Bu bazen kendinin ortaya çıkan bir ayıbını örtmek için başkalarının gizli bilgilerini veya yaptığı bir eylemi tekraren gündeme getirmek olarakta görülür.
‘İspiyoncu’ ise: içinin kötülüğünün gereğini yapar. ‘Suç oluşsa da bildirsem’ diye ellerini ovuşturarak faaliyet gösterir. Bu onun için bir iş değil, bağımlılıktır. Madde bağımlılığının bile tedavisi vardır da bu türün tedavisi yoktur.
‘Müfteri’ ise alçak bir günahkârdır. Olmayanı varmış gibi göstererek hasmından intikam almaya çalışır. Başkalarına iftira atmaktan garip bir zevk alır. Çamur atmak ve çamurlaşmak onun gıdasıdır. Delikanlı gibi ortaya belge koymaz, faili meçhul göndermelerle insanlara kara çalmak onun için bir hayat tarzıdır.
Tam teşekküllü yetişkin müfterilerin ortak özellikleri ‘korkaklık’tır.
hayatları boyunca hiç aralıksız, yorulmadan, yüksünmeden, utanmadan iftira üretebilirler.
Ortak özellikleri ‘korkaklık’ olduğu için ürettikleri iftiraları genellikle ilgili yerlere ulaştırmak yerine ortada bırakmayı tercih ederler.
Konunun önemine binaen ve yazıya daha da bir anlam verebileceğini düşünmem hasebiyle yukarıda zikrettiğim birkaç kelimenin anlamını detayıyla açıkladıktan sonra çok da uzatmadan konumuza giriş yapalım.
Geçtiğimiz günlerde tasavvuf camiasından Ömer Faruk Korkmaz Hoca ve Selefi camianın genç, duruşu ve meselelere yaklaşımı ile özellikle de muvahhid camia başta olmak üzere İslami kesimin takdirini üzerinde toplayan, yaptığı davet çalışmalarını günbegün daha geniş kitlelerle duyuran, yani tabiri yerindeyse "İslami camiada Yıldızı hızla parlayan" Halis Bayancuk, yani Ebu Hanzala Hocanın gerçekleştirmiş olduğu, benim de heyecan ve ilgi ile izlediğim ve programın giriş gelişme ve sonucu bakımından her yönüyle takdir ettiğim, karşılıklı saygı çerçevesinde gerçekleşen ve birbirlerini çok zorda bırakmamak adına çok uç meselelere girmemeleri bakımından da övgüyü hak edecek, çok seviyeli bir program oldu.
Ancak takdir edersiniz ki iş bununla kalmadı, her iki camianın bağlıları sosyal medyada zaman zaman hoş olmayacak bir şekilde hakaret içerikli kelimelerle birbirlerini tenkit tahkir ve benzeri kelimelerle nitelendirmeye başladılar. Bu gayet olası bir durumdu, bunda şaşıracak bir durum yoktu. Ancak daha sonraları İhsan Şenocak Hocanın konuya dahil olması, Halis Hoca ile alakalı bir takım konuları öne sürmesi, Halis Hoca'nın ise bunların iftira olduğunu hiçbir haklılık tarafı olmadığını beyanı ve mülahaneye ve muhakemeye davet etmesi üzerine, İhsan Hocanın eğer söylediklerinden de emin ise bu mülahane ve muhakemeyi kabul etmesi beklenirken garip bir şekilde benim de hiç yakıştıramadığım ve çocukça bulduğum bir çıkışla tamamen Halis Bayancuk'u zor durumda bırakma ve ortaya atma niyetiyle "Söyle bakayım hamas kafir mi değil mi" diyerek hiç de hoş olmayan bir tarz, bir üslup içerisine girdi. Kim ne derse desin belki hoş olmayacak ama bunun adı Muhbirliktir, bunun adı İspiyonculuktur, bunun adı Jurnalciliktir, yakışmaz. İlim adamları delillerini zayıf gördükleri her konuda birbirlerini tenkit edebilirler reddiye verebilirler, doğrudan yana nasibi olan nasibine düşeni alır. Ancak bir kesime veya bir kişiye sırf görüşlerinden dolayı duyulan nefret, o kişiyi veya grubu devlete vesaire bir takım odaklara jurnallemeyi, gammazlamayı meşru hale getirmez, özellikle karşısındaki İslami camiadan bir kardeşiniz ise. Eğer bir hocanın kabul etmediğiniz görüşleri var ise "Görüşlerini kabul etmiyoruz" şu delillere göre görüşü yanlıştır der, doğrusunu yayınlar, reddiyenizi sunar, takdiri kamuoyuna bırakırsınız.
Hal böyle olur da bizim mahallenin "hafif meşrep" yapısı ile bilinen yanmaz kefen tüccarı! Cübbeli Ahmet Hoca konuya müdahil olmaz mı? oldu, O da bu konuya müdahil oldu ve zembereği boşalmış saat gibi Halis Bayancuk hocaya bizzat ismini kullanarak "Vatan-Millet ve Asker-Polis Düşmanı Tekfirci Selefiler" diyerek, gayet Mahir olduğu ve en iyi becerdiği işi, yani Muhbirlik ve Jurnalcilik ahlakını bizlere tekrar hatırlattı. Hatırlarsanız daha önce de ‘Cübbeli Ahmet Hoca’ olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, ‘Türkiye’de 2 bin civarı selefi derneğin silahlandığını, Savcılığın kendisini çağırması durumunda ise, 150’sinin ismini verebileceğini açıklamıştı.
Şu bir gerçek ki; Devlet, sınırları içerisinde kendi bütünlüğünü tehlikeye atacak bir yapılanma tespit ederse, bu konuda bir savunma geliştirmesi gayet doğaldır, buna kimsenin bir itirazı yoktur, olamaz. ülke sınırları içerisinde asayişin sağlanması, Canından, Malından, Irzından vs emin olarak yaşayabilmesi her bireyin arzusudur, buna kastedecek olanlara karşı devletin emniyet birimlerinin harekete geçmesi kimsenin itiraz edeceği bir durum değildir, bunun altını kalın çizgi ile çizmek gerekir. Ancak hiçbir silahlı bombalı eyleme karışmadığı ayan beyan ortada olan ve hiçbir terör örgütüne mensup olmadığı devletin adli kurumlarınca da belgelenmiş olan kişilerin veya bazı cemaatlerin sırf görüşlerinden dolayı, "bunlar şudur budur diyerek ve hatta daha da ileriye giderek İsrail ülkemize saldırsa bunlar İsrail'in yanında yer alıp Türkiye ile savaşırlar" gibi ahlaksızca bir iftira ile devlete gammazlamak karakterli onurlu şahsiyetli hiçbir kimsenin yapacağı bir iş değildir.
Nacizane bende bu konu özelinde Selefi camiaya bakışımı, kanaatimi, gördüklerimi, bildiklerimi kısaca belirteyim.
Bizim mahallede! Yani islami camia’da, izledikleri stratejileri farklı olmakla beraber sadece ve sadece Allah rızası ve İslam davasına hizmet etmek için, şu ‘çirkef’ ortamdan bir insanı nasıl kurtarabilirim, bir insanın hidayetine dahi nasıl vesile olabilirim düşüncesi ile yanıp tutuşan irili ufaklı birçok Cemaat ve dernek vardır. Bu cemaat ve derneklerin bağlıları hizmetlileri her ne kadar izlenen yol, yani strateji bakımından birbirleriyle fikir ayrılıklarına düşseler, birbirlerine kıyasıya tenkitler getirseler, hatta işi birbirlerini ‘Tekfir’ etmeye kadar götürseler bile, akıllarından hiçbir zaman birbirlerini devlet yetkililerine gammazlamak gelmemiştir, gelmez, En azından benim şahit olduğum ve duyduğum böyle bir vâkâ yoktur. Çünkü her biri şunun bilincindedir. Her ne kadar birbirlerini tenkit etseler bile hepsinin günün sonunda ulaşmayı hedefledikleri akıbet Allah’ın rızasını kazanmaktır, bunun inancı içindedirler. Allah rızası için hizmet eden kardeşlerini Devlete ispiyonlamanın ne derece aşağılık bir iş ve müslümanca bir hareket olmayacağının ve ahlaka muğayir bir tutum olduğunun bilincindedirler.
Bu arada hizmet etmek adına yola çıkan mevcut grup ve cemaatlerin bazı küçük istisnalar dışında hiçbir zaman silahlı bombalı bir eğitim tarzlarına şahit olmadım. Dediğim gibi bazı istisnalar zaman zaman olduysa da Devletin istihbarat birimleri emniyet kuvvetleri delillerin olgunlaşması ile birlikte gerekli görürlerse operasyonlar yapmışlardır ve yaparlar. Ancak yine tekrarlamak istiyorum Benim de tanıdığım bazı gruplar görüşleri ve söylemleri başka camiaların hizmet anlamında hoşuna gitmese’de, devletin sinir uçlarına dokunacak şekilde hiçbir zaman bir silahlı yapılanma içerisine girmemişlerdir. Zaten böyle bir şeye kalkışmaları durumunda Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle bir hareketin başarıya ulaşma şansının olmadığını ve bu yöntemin Peygamberi bir metod olmadığını bilirler. Türkiye’de faaliyet gösteren bütün cemaat ve grupların bildiğim ve takip ettiğim kadarı ile en etkili ve tek silahları davet çalışmalarıdır, söylemleridir.
Gelinen noktada mesele Çok tatsız bir hal aldı. Üzülerek temâşâ ediyorum ki, Mevcut hal böyle devam ederse tarih tekerrür edecek ve Halis Hoca tekrar tutuklanacak gibi. Zira kelli felli ilim erbabından tutun, üst düzey siyastçilere kadar birçok kişi ve kurum duruma müdahil olup, Halis hocanın daha önce yaptığı (Benim de aşırı bulduğum) bazı açıklamaları sistemli bir şekilde gündeme getirerek onu sıkıştırma çabası içerisine girişmiş durumdalar. Bende onu seven, saygı duyan bir kardeşi olarak Halis Hocaya nacizane tavsiyem şudur ki; Hurafecilerin ve İslam düşmanlarının tuzağına düşmemeli, üslubuna ve söylemlerine biraz daha dikkat etmeli, yani tabir yerindeyse cezaevine girmek için değil, dışarıda kalmak için şartları zorlamalıdır. Zira benim de şahsen katılmadığım birkaç görüşü olsa da O'nun, "Şartlara ve saraya kul olmuş Âlimlerin!" elinde tahrif olmaya doğru yol alan İslam'ın aslına dönmesi adına bu topluma içeride değil dışarıda daha fazla lazım olan bir şahsiyet olduğunu düşünüyorum. Rabbim kendisine selamet versin.
Varsa eksikleri görmesini, bu topluma daha da faydalı olabilecek bir şekilde kendisini daha da geliştirmesini nasip etsin inşallah.
Bu durumda bize düşen yapmamız gereken, ‘Allah’ın laneti suçsuz yere kardeşlerine iftira atan, gammazlayan, ispiyoncu muhbirlerin üzerine olsun’ demekten başka birşey değildir. Rabbim hangi cenahtan olursa olsun, Davasında sebat ederek mücadele eden, 'İslam binasının inşasına bir tuğla da ben koyabilir miyim' diyerek mücadele eden, bedel ödeyen kardeşlerimizin yardımcısı olsun, bela ve musibetlerden onları muhafaza eylesin ve zalimlerle işbirliği yapan münafıklara da lanet etsin.
Ey Rabbim; Akibetimizi hayr eyle
Geçici Dünya menfaatleri uğrunda Dinini, Dâvâsını ve Kardeşlerini satanlardan,
Dünyada’da Ahirette’de rezil ettiğin kullarından eyleme bizi.