Sanıldığının aksine son yüzyıla girene kadar, batı ülkeleri kadına daha fazla hak ve özgürlük vermiş değildir. Doğu- Batı, İslam ve diğer dinler arasından en çok kıyaslanan konuların başında kadın hak ve özgürlükleri gelir.

Tarih boyunca neredeyse bütün kültürlerde kadın mal gibi alınıp satılan, birçok haktan mahrum bırakılan, sözüne değer verilmeyen ikinci sınıf insan muamelesi görmüştür.

Hatta Eski Çin’de insan dahi sayılmaz, isim verilmez numaralarla çağrılır ve uğursuz addedilirdi.

Eski Hindistan’da felaket habercisi sayılması, halen kast sistemine göre fahişe bir annenin kızının da fahişelik yapmak zorunda olması, Eski Roma ve İran İmparatorluklarında uzun yıllar insan olup olmadığının tartışılması, geleneksel Yahudi anlayışında her sabah “ Tanrım beni kadın olarak yaratmadığın için sana şükürler olsun” diye dua edilmesi, Eski Roma’da kölelerle aynı statüde olması gibi kadının yok sayıldığı, tarih boyunca cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığı birçok örnek verebiliriz.

Bunun temelinde daima gücü elinde bulunduranın, daha güçsüz olanı ezmeye çalışması yatar. En basitinden çocuğu 9 ay boyunca taşıması dahi onu bedenen güçsüz kılar. Buna benzer fiziksel bir takım farklılıkları, kadını toplumsal olarak ezilen sınıfına sokmuştur. Cinsel bir obje olarak görülmesi, erkeğe göre daha naif ve korumasız olması, yönetme, savaşma ve kazanma hırslarının erkeklere göre çok daha az olması, maalesef gücü üstün tutan toplumlarda kadının insani haklardan mahrum kalmasına sebep olmuştur.

Allahın gönderdiği hiçbir dinde ki - gönderdiği dinlerin hepsi aslında İslam’dır- kadın ikinci sınıf değildir. Hiçbir ayrımcılığa da tabi tutulmaz. Fakat erkeğin, fıtratında olan egemen olma, yönetme ve baskı kurma, şiddet uygulama eğilimleri nedeniyle dinleri kendi kılıflarına uydurup kadını birçok haktan mahrum bırakmasına neden olmuştur.

Tasavvuf ve tarikat anlayışında evrensel bir sevgi insanı olarak gösterilen Rumi'nin eserlerinde de tamamen İslam dışı bir şekilde kadına uğursuz bir ucube olarak bakılmaktadır.

"kimde kâfirlerden bir hususiyet varsa, o kadın gibi akıl ve dince eksiktir.” (1284. beyit)

“kadının rüyası, aklı noksan, canı zayıf olduğu için, erkeğin rüyasından daha aşağıdır.” (4354. beyit)

“kadından kurtulmuş, diri bir vücuda bağlanmış kişiye ne mutlu.” (1599. beyit)

“kadın kocasının öfkelendiğini görünce, hemen ağlamaya başladı. zaten ağlamak kadınların tuzağıdır.” (2496. beyit)

“nefis ve hırsı kadın, aklı da erkek bil. akıl onlara değerli bir mum oldu.” (3010. beyit)

“kadının gammaz gamzesi, yan bakışı fitnedir. ama bu fitneyi sesi, yüz kat daha artırır.” (4591. beyit)

“onlara (kadınlara) danışın, fakat söylediklerinin aksini yapın. şüphe yok ki o şehvet sahiplerinin dediğini yapan telef olur. heva ve şehvet yol kesicidir. zira onlar allah yolunda azdırırlar.” (3064-3065. beyit)

Mesneviden alıntılanan beyitlerde de görüldüğü üzere kadın aciz, kendi kendine karar alamayan, bütün uzuvları, hatta sesi bile tahrik unsuru kendisi fitne olarak görülen erkeğin malı veya himayesindeki bir zavallıdır tasavvufun gözünde... Ne olursan ol gel diyen Rumi de kadını erkekten aşağı görmüş ve göstermeye çalışmıştır.

Yeni nesil hoca, tarikat şeyhi ve tasavvuf ehli de maalesef farklı değildir. Son zamanlarda artan boşanmaların ardında, kadının ekonomik bağımsızlığını eline alması aranmaktadır. Bırakın erkekleri birçok kadın ailenin korunması şartını, kadının evinde çocuk yetiştiren bir dadı, evliliğin devamının sorumluluğunu tamamen yüklenen varlık olarak görmektedir.

Oysa ekonomik şartlar, küreselleşme, medya, teknoloji, kültürel emperyalizm,cinsel şuurlanma ve daha birçok etkenin evliliklerin kısa süreli olmasında payı vardır.

Kadının cehaletten kurtulması, kendi eksikliğine yönelmeyen, onarmayan eşinin durumunu fark ederek, yeni medeni toplumun ona verdiği hakları kullanarak boşanmasına neden olmuş olması da mümkündür elbet. Fakat bu durumun Bazı kesimlerin işine gelmeyişinin din ile ilişkilendirilmeye çalışılmasının ise gerçek İslam ile ilgisi yoktur.

Çünkü Kuran’ı Kerim'e, Hz Peygambere ve sonraki dönemlere baktığımızda kadın,İslam'da gerçekten değerli bir varlıktır. Okuyup öğrenebilen, erkeklerle eşit haklara sahip, siyasete ve sosyal hayata karışan, çalışan ve üreten bir varlıktır. Hatta Müslüman bir kadın olan Fatıma El fihri, dünya üniversitelerinin en eskisi olan Fas'taki El Karaviyyun üniversitesinin kurucusudur. Miladi 800 lü yıllardır üstelik. Bunun gibi birçok örnek vardır İslam’ın kadınlara ayrımcılık yapmadığını gösteren.

Örneğin, Resulullah (s.a.v.), kabiliyet ve eğitim durumlarına göre kadın sahabelere zaman zaman çeşitli görevler vermiştir. İslam’ın ilk dönemlerinden beri az sayıda okuma yazma bilen kadınlardan olduğu için görev alan kadın sahabelerin başında Şifa binti Abdullah gelmektedir.Şifa binti Abdullah’ın öğretmenlik yaptığını bizzat Resulullah (s.a.v.) ‘ın ifadelerinden biliyoruz. Şifa binti Abdullah’ın okuma yazma bilmesi aynı zamanda O’nun çarşı pazarı denetleme görevini üstlenmesini de sağlamıştır. Bu görevin Hz. Ömer (r.a.) döneminde verildiğine dair bilgiler de bulunmaktadır. Zira Hz. Ömer, Şifa’ya çok değer verir ve her zaman O’nun görüşlerine başvururdu.

Çarşı pazarı kontrol etmekle görevli bir başka bayan sahabe ise Selma binti Nuheyk’tir. Selma, sokakları gezer, iyiliği emreder ve kötülükten sakındırmaya çalışırdı. Resulullah ( s.a.v. ) ‘ın sağlığında Kur’an’ı baştan sona ezberleyen tek bayan sahabe olan Varaka binti Abdillah b. Haris el-Ensari’yi (Ümmü Varaka binti Nevfel olarak da bilinir)

Asıl ismi Huceybe olup daha çok Ümmü Derda es-Suğra olarak bilinen bu bayan sahabe fakih
ve âlimdi. Erkekler gelip kendisinden ilim ve fıkıh tahsil ederlerdi. Ders halkası vardı, Malik b.
Mervan bizzat halife iken gelip ders halkasına katılanlardandı. Daha burada belirtemediğim bir çok örnekte olduğu gibi kadın hiç bir zaman İslam'da sadece evde çocuk bakan atıl bir varlık olarak görülmemiştir.

Fakat daha sonraki yıllarda çarpıtmalar ilaveler ve sapmalar sonunda bazı ülkelerde kadına neredeyse nefes almak dışında bir hak verilmemiştir. Şimdilerde açılım gösteren Suudi Arabistan bunlardan biridir. Ve kadın hakları savunucuları bu ülkeler gibi aşırılıkları örnek göstererek İslam’a düşman olmaktadırlar. Oysa geçmişe hatta yakın geçmişte batıya baksalar sorunun dinsel değil egemenlik sorunu olduğunu anlayacaklardır.

Medeniyetin beşiği sayılan Batı ülkeleri kadınlara seçme ve seçilme haklarını çok sonra vermişlerdir. Sanayi devrimini ilk gerçekleştiren ülke İngiltere, kadın işçileri daha çok çalıştırıp daha az ücret ödemiş ve ancak 1918'de 30 yaşını dolduran her İngiliz kadın oy verme hakkına sahip olmuştur. 10 yıl sonra kadınların siyasi hakları erkeklerinkiyle aynı düzeye getirilmiştir. Fransa gibi 1789 ihtilali ile anılan bir ülkede kadına ancak 1944 de seçme hakkı verilmiştir. Avrupa’nın göbeğinde en modern ülkelerden biri olan İSVİÇRE, kadına seçme ve seçilme hakkı Irak’tan ancak 10 yıl önce 1971 de verebilmiştir.

Aşağıdaki listeyi de incelediğinizde anlayacağınız üzere kadınlara uygulanan ayrımcılığın gelişmişlik, din veya gelenekselliğin ötesinde bir anlamı vardır. Aslında sorun sadece kadın hakları değil güçlü olanın güçsüz olanı ezdiği adaletsiz bakış açısı sorunsalıdır. İnsan egosunun kontrol altına alınması için adil bir sistemin tüm dünyada uygulanması şarttır.



Yeni Zelanda 1893
Avustralya 1902
Finlandiya 1906
Norveç 1913
Danimarka 1915
İzlanda 1915
Kanada 1917
Litvanya 1919
Azerbaycan 1918
Estonya 1918
Macaristan 1918
Kırgızistan 1918
Letonya 1918
Polonya 1918
Rusya Federasyonu 1918
Avusturya 1918
Almanya 1918
Gürcistan 1918
İrlanda 1918
Birleşik Krallık 1918
Beyaz Rusya 1919
Ukrayna 1919
Lüksemburg 1919
Hollanda 1919
İsveç 1919
Belçika 1919
Zimbabve 1919
Kenya 1919
Arnavutluk 1920
ABD 1920
Çek Cumhuriyeti 1920
Slovakya 1920
Ermenistan 1921
Tacikistan 1924
Moğolistan 1924
Kazakistan 1924
Türkmenistan 1927
Romanya 1929
Ekvator 1929
Türkiye 1930, 1934
Güney Afrika 1930
Brezilya 1932
İspanya 1931
Sri Lanka 1931
Portekiz 1931
Şili 1931, 1946
Tayland 1932
Uruguay 1932
Maldivler 1932
Küba 1934
Myanmar 1935
Filipinler 1937
Özbekistan 1938
Bolivya 1938, 1952
El Salvador 1939
Panama 1941
Dominik Cumhuriyeti 1943
Fransa 1944
Jamaika 1944
Bulgaristan 1944
Hırvatistan 1945
Slovenya 1945
İtalya 1945
Endonezya 1945
Senegal 1945
Togo 1945
Japonya 1945
Sırbistan 1946
Montenegro 1946
Kuzey Kore 1946
Guatemala 1946
Liberya 1946
Makedonya 1946
Vietnam 1946
Trinidad ve Tobago 1946
Venezuela 1946
Kamerun 1946
Malta 1947
Singapur 1947
Arjantin 1947
Meksika 1947
Pakistan 1947
İsrail 1948
Güney Kore 1948
Surinam 1948
Nijer 1948
Bosna Hersek 1949
Çin 1949
Kostarika 1949
Yunanistan 1949
Suriye 1949
Hong Kong 1949
Barbados 1950
Haiti 1950
Hindistan 1950
Dominik 1951
Grenada 1951
Nepal 1951
Lübnan 1952
Belize 1954
Kolombiya 1954
Gana 1954
Kamboçya 1955
Honduras 1955
Nikaragua 1955
Peru 1955
Etiyopya 1955
Mısır 1956
Benin 1956
Mali 1956
Somali 1956
Malezya 1957
Laos 1958
Burkina Faso 1958
Nijerya 1958
San Marino 1959
Tunus 1959
Tanzanya 1959