.

                                        Eğitimde Fırsat Eşitliği Sağlanıyor mu? 

Geçen hafta yeni bir eğitim-öğretim yılına daha girdik. 

Mini mini çocukların kimi Ana Sınıfı kimi de 1. sınıfa başladılar. MEB verilerine göre Türkiye'de 2021-2022 eğitim-öğretim yılında 19 milyon 155 bin 571 öğrenci örgünde eğitim almış.

Yaratılmışların içinde en mükemmel, kendisini geliştirebilir bir özellikle dünyaya gözlerini açan tek varlık insandır. İnsanın erdemli ve kamil bir varlık haline gelmesi/ getirilmesi ise eğitimle mümkündür. Eğitim kutsal bir vazifedir, ondandır kutsal kitabımızın ilk ayetinin ve ilk emir ''İkra'' yani 'Oku' olmasıdır. Tabii en önemlisi, ne okuyacağımızdır.

Türkiye'nin ezici çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen iş eğitime gelince nedense İslami hassasiyet gösterilmez. Keza eğitim anlayışımız Batılı bir yaklaşım olmasına karşın Batı eğitim sistemlerinden de çok çok uzak bir yerdeyiz ne yazık ki!

Ne doğulu gibi bir eğitim görüyoruz nede Batılı gibi. Arafta kalmış bir eğitim sistemi ile yıllarca çocuklarımız eğitilmeye çalışıldı. Sonuç malum!

Devletler eğitim politikalarının şekillenmesinde baş aktör, karar merci olmaktadır.

Bununla birlikte insanın doğuştan gelen birtakım hakları vardır. 'Eğitim' de bunlardan biridir. Anayasa'nın 42. maddesinde: ''Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir...''  Yine 10. madde ''Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek: 7.5.2004-5170/1 md.)Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. 

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.'' 

Dolayısıyla herkese eşit eğitim imkanı sunma ideali, Türkiye'de devletin bir görevi olarak görülmektedir. 

Görüldüğü gibi devlet her vatandaşına ücretsiz eğitim olanağı sağlamakla birlikte ülkemizde her çocuk eşit ve adil şartlar altında eğitim görüp, yüksek öğrenime hazırlanıyor mudur? Yıllardır birçok dershane öğrencileri üniversite sınavına iyi hazırlıyor diye vatandaşlar yüklü miktarlar ödeyerek çocuklarını dershanelere gönderdi. Sonuç olarak eğitimde bir nevi tekelleşme meydana geldi. 15 Temmuz sonrası dershaneler özel okullara dönüştürülerek, kimilerine de el konularak aynı sistemle yola devam ediliyor. Devlet okulları özel okullarla rekabet edemediği bir yana devletin okullarında bile eşit şartlarda eğim sağlanmamaktadır. Kimi devlet okullarında velilerin sosyal statüsüne göre öğrencilere ayrıcalık yapılıyor iddiaları vardır. Öyle ki bir devlet okulunun kendi sınıfları arasında dahi sosyal sınıf farkına göre derslikler düzenlenmekte, maddi imkanları yüksek olan aileler öğretmen tercihinde bulunabilmekte ve haliyle hem öğrenciler hem öğretmenler insani olmayan bir yaklaşımla kategorize edilmekte deniyor. Anadolu'daki okullarla büyükşehirlerdeki fırsat eşitsizliği meselesi yıllardır kanayan bir yara olarak devam ederken pansuman tedbirlerle durum kotarılmaya çalışılıyor. Herkes vergi verdiği halde yurdun her köşesinde aynı kalitede eğitim almakta mıdır? (Eğitimde fırsat eşitliğinden bahsetmişken birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan,"Kendi evlatlarını yurt dışında okutup, lüks ve şatafat içinde yaşattılar."diye bir cümle kullandı. Bununla beraber Sümeyye Erdoğan Bayraktar: Indiana Ünv-ABD, Bilal Erdoğan:Harvard Ünv-ABD, Esra Erdoğan Albayrak: Indiana Ünversitesi + Berkeley Ünv-ABD, Burak Erdoğan: Londra'da ekonomi eğitimi aldı.) Eğitimde ortaya çıkan eşitsizlikler birbiri ile iç içe geçen alanlarda meydana gelen olgu ve olayların bir sonucu olması yanında insanlar bunu sorgulamaktan çekinmekte midir? Halbuki sosyal hukuk devletinde yanlış eğitim politikalarını her vatandaşın sorgulama hakkı vardır.

Bu bir tarafa bir de eğitimin içeriği müfredatı vardır. Son 20 yılda 8 tane Milli Eğitim Bakanı değişmiş her gelen bakan farklı bir eğitim anlayışı sergilemiştir. Sonuç olarak ortalama 2 buçuk yılda bir sistem değişmiş ancak eğitim anlayışı hiç değişmemiştir. Halbuki her insan farklıdır dolayısıyla her çocuğun anlama kapasitesi de farklıdır. Hiç insanın parmak izi dahi birbirine benzemezken her çocuğun aynı düşünmesini aynı kavramasını beklemek doğru mudur? Düşünebiliyor musunuz 19 milyon küsur öğrenciye aynı dersler okutulmakta aynı sınavlara tabi tutulmakta ve aynı başarıyı göstermesi beklenmektedir! 

(Bu durum niçin yeterince gündeme gelmez, doğru düzgün tartışılmaz? Siyasileri yetiştirenler de öğretmenler değil midir, siyasiler de bu eğitim sisteminden geçmemiş midir? 

Bunun çözümünü çiftçi Hasan Amca'dan işçi Mehmet Dayı'dan mı bekleyeceğiz?)

Durum böyleyken Çoklu Zeka Kuramı 8 çeşit zeka türünden bahseder. Uzamsal Zekâ, Kinestetik Zekâ, Müziksel Zekâ, Sözel Zekâ, İçsel Zekâ, Sosyal Zekâ, Matematiksel Zekâ, Doğasal Zekâ ve 9.su olabileceğine inanılan Varoluşsal Zeka türleridir. Zamanla belki de başka çeşit zeka türlerinden de bahsediyor olacağız. Fakat bu kadar farklı zeka türlerine karşın tek tip eğitim modeliyle çocukları eğitim-öğretim vermek  ne kadar doğrudur. Pedagojik Formasyon (Öğretmenlik eğitimi) alırken bizlere verilen teorideki eğitim modeli anlayışı ile pratikte verilen eğitim anlayışı birbirinden o kadar farklı ki...

Her çocuk üniversiteye gitmek zorunda mı? Çocuklar zeka tiplerine, kabiliyetlerine göre mesleki okullara gereğince yönlendirmeli, değil mi? Meslek okullarında biraz iyileştirme yapıldı, lakin yeterli değil. Oralarda da hem öğrenci az hem de kabiliyetlerine göre yönlendirme eksik. Üniversite mezunu milyonlarca genç işsiz maalesef. Kaldı ki iş bulabilen de istediği, sevdiği mesleği yap(a)mıyor. Eğitim hayatı boyunca tabiri caizse ''yarış atı'' gibi koşturulan gençlerin kahir ekseriyeti işsiz...

''Egemenler ile alt tabaka ilişkisi tarih boyunca bir zorunluluktu. Çünkü egemenlerin hem hizmetlerini görecek (köle, işçi, memur vs.) hem de onlar adına savaşacak insanlara ihtiyaçları vardı. "bu zorunlu ilişkinin sonuna geldik; zenginlerin, çalıştırmak ya da savaştırmak için fakirlere ihtiyacı yok. Artık onların yapay zekalı robotları var."(Wendy Brown) Robotlaşma,  makineleşme ve yapay zekayı her alana sokabilecek düzeye getirdiler. Eğitimin sanal ortama taşınması ile okul binalarının birer harabeye dönüşmesi hükümetlerin cesaret ettiği anda olabilecek bir şey. Eğer hala okul binaları duruyor çocuklar fabrika tipi eğitime devam ediyorlarsa; devletlerin, işsiz kalacak milyonlarca öğretmen ve diğer personeli ne yapacaklarını bilememelerinden...''( Ahmet Hakan Çakıcı) 

Velhasıl hep Batı eğitim sistemini eleştiriyoruz, Kur'an, sünnet gibi kaynaklarımız varken oysa bundan faydalanmayan Müslüman aleminin durumu da ne yazık ki hiç iç açıcı değildir. 

Peygamber(sav)'in ilmin kapısı diye tanımladığı Hz. Ali'nin yol gösterici şu sözlerini dikkate almakta mıyız: Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.

Selam ve dua ile...