Postmodern Darbe, Yaşananlar, Sonrası ve 28 Şubat Bitti mi?

Refah Partisi'nin kapatılma planları sanılanan aksine 28 Şubat'tan çok daha öncesine dayanır. RP'nin
önlenemez yükselişi karşısında 1990'larda evvela Refah Partisini kapatmak sonra da Milli Görüşü üçe
bölme planı devreye konulmuştur, hal böyleyken RP 1995 Genel Seçimlerinden birinci parti olarak
çıkmıştı. O dönem Erbakan Hoca'nın hükûmeti kurmaması amacıyla engeller çıkarılmış, ancak, kimsenin
ihtimal vermediği, asla bir araya gelemezler gözüyle bakılan Refah Partisi ile DYP arasında anlaşmaya
varılmış ve 28 Haziran 1996 yılında Refahyol hükümeti kurulmuş, Prof. Dr. Necmeddin Erbakan
Başbakan olmuştur.

28 ŞUBAT SÜRECİ BAŞLATILDI

Çetin geçen bir süreçti 28 Şubat dönemi... Türkiye'de darbeleri yapan veya destekleyen cuntaları ve
darbelerin gerçek hedeflerini doğru bir şekilde belirleyebilmek için 28 Şubat Postmodern Darbesi’nin
kapsamlı bir analize ihtiyacı vardır. ''28 Şubat’ta sadece siyasete müdahale edilmedi. Gerçekte cuntacılar
ve dış güçler, Türkiye’de siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda meydana gelen milli ve bağımsız
çizgideki müspet gelişmelerden rahatsız oldular ve bu alanların hepsine doğrudan veya dolaylı müdahale
ettiler. Peki, Millî Görüş ve Erbakan Hoca’dan neden bu kadar korktular?''[1]

Dindar insanlar inançları üzerinden horlanmış, aşağılanmış, ezilmiş, başörtülü kadınlar üniversitelere,
kamu kuruluşlarına alınmamış, Üniversite rektörleri ile, örneğin İstanbul Üniversitesi'nde başörtülü
öğrencilere başlarını açmaları için ''İkna Odaları'' kurularak büyük bir psikolojik baskı uygulandı, inanç
özgürlüğü hiçe sayılarak insan hakları çiğnendi. Sincan'da tanklar yürütüldü. Anadolu sermayesine
boykot uygulandı. Namaz kılıyor veya hanımının başı örtülü ya da alkol kullanmıyor diye vb nedenlerle
subaylar ordudan atıldı.

Ülke insanını baskı altına alarak pek çok anti-demokratik uygulamanın gerçekleştirilmesine neden olan
süreç öncesinde gizliden gizliye çalışma yapılırken sonrasında Milli Güvenlik Kurulu(MGK) kararları ile
fiilen başlatılmış oldu.

MGK TOPLANTISI

28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu(MGK) toplantısı üç saat kadar planlanmış, lakin
dokuz saat sonra bitirilmiştir. Halk tarafından seçilen bir başbakan devlet adına baskı altına alınmıştır.
Cumhuriyet tarihinin en gergin toplantısından sonra manipülatif konular üzerinden ülke üzerinde baskı
ortamı oluşturacak konular gündeme getirildi.28 Şubat kararları önüne getirilince Başbakan .
Necmettin Erbakan,“biraz daha üzerinde çalışalım” diyerek imzalanmamıştır. 28 Şubat döneminin
''Kara Kutusu'' diye tanımlanan Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkaynak: “28 Şubat kararlarını
dönemin başbakanı birkaç gün imzalamadı. Bu süre içinde dönemin MGK Genel Sekreteri ikna için
uğraştı. Sonunda MGK kararlarını imzalamadı. Ama kafasında olabildiği kadar bu kararları sulandırmak
vardı. Takip eden iki MGK toplantısında Başbakan, MGK kararlarını uygulama adına hiçbir adım
atmayınca işte o zaman harekete geçildi. Genelkurmay olarak Türkiye’de irtica tehlikesini açıkça gözler
önüne sermek için bir seri bilgilendirme toplantıları ve brifingler yapıldı. Kamuoyu ve sivil toplum
örgütlerinde duyarlılık oluşturuldu. Sonunda, Başbakan yine bir ara yol bulup zaman kazanmak amacıyla
hükümeti ortağına devretmek istedi. Ama bu oyun, Çankaya’dan döndü...''

ERBAKAN HOCA ANTİDEMOKRATİK KARARLAR KARŞISINDA NE YAPTI?

Başbakan Erbakan, kararlarının anti-demokratik olduğunu ilan etmek, demokrasinin gereği siyasi parti
liderleri ile görüşmüştür. Lafa gelince ''Demokrat' kesilen siyasilerden gerekli desteği alamayan Hoca
kararları hükûmet ortağı Tansu Çiller'in de desteğiyle TBMM'ye götürmek istemiş, ama TBMM Başkanı
Mustafa Kalemli, ''MGK Kararları’nın muhatabı hükümettir. Bunları kesinlikle Meclis’te tartıştırmam''
diyerek geri çevirmiştir. Başbakan Erbakan, Milli Güvenlik Kurulu Kararları’nın açıklama bölümünü
imzalayarak yeniden ele alınması üzere Bakanlar Kurulu’na göndermiştir. Bakanlar Kurulu iki ay
toplanmamış(?) ve böylece kararlar görüşülmemiştir. TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin bu hususu
Meclis'te geri çevirmesi ile önemini yitirmiştir.

POSTMODERN DARBE İÇİN GÖSTERİLEN SEBEPLER

-Susurluk Kazası
-Aczmendiler-Ali Kalkancı-Fadime Şahin üçgeni...
-Fadime Şahin( 28 Şubat'ın sis perdesi aralanmaya başlayınca Fadime Şahin'in başörtülü olmadığı ve bir
pavyondan bu iş için bulunarak görevlendirildiği anlaşılmıştır.
-1 Ocak 1997'de Başbakanlık Konutunda din görevlilerine; Diyanet İşleri Başkanı ve DİB'in ileri
gelenlerine, ilahiyat fakültesi rektör, dekan, öğretim üyeleri ve halk tarafından saygı duyulan kimi hoca
efendilere verilen Ramazan iftarı (İftar ''cemaat liderlerine ve tarikat şeyhlerine verilen iftar'' diye

sunulmuş, kartel medyasının manşetlerinde ''Tarikat Şeyhleri Başbakanlıkta'', ''Tarikatlar Konutta'' diye
iftarın sadece tarikat şeyhlerine verilmiş algısı oluşturulmuştu.)
-31 Ocak'ta Sincan Belediyesi'nin düzenlediği ''Kudüs Gecesi'' vb.

POSTMODERN DARBE SÜRECİNİN GERÇEK NEDENLERİ

-28 Şubat Postmodern darbesinin asıl nedeni başta belirttiğimiz gibi Milli Görüş'ün iktidardan
uzaklaştırılması, 28 Haziran 1996'da kurulan Refahyol koalisyonunun hemen hizmete başlamasıdır.
-Denk bütçe, havuz sistemi oluşturulması
-İşçi, memur, emekli, askeri personele büyük miktarda maaş artışı verilmesi
-Esnafın, çiftçinin yüzünün güldürülmesi

-Erbakan Hoca'nın her ortamda ifade ettiği İslam Birliği çerçevesinde tüm İslam dünyasını içine alacak D-
8'lerin kurulması için harekete geçilmesidir. D-8'ler sonrasında D-60 ve tüm dünya ülkelerini kapsayan D-
160'lar olarak planlanmıştı.(Türkiye'nin önderliğinde kurulacak İslam Birliği İsrail'in sonu demekti. İslam

Ortak Parası İslam Birleşmiş Milletleri İslam Ekonomik Topluluğu İslam Bankası İslam Askeri Topluluğu
vd.kuruluşlar emperyalistlerin işine gelmeyecekti.
DYP Milletvekili ve Eski Genel Sekreteri Tevfik diker o dönemi şöyle ifade etmiştir: “28 Şubat’ı
yapanlara göre amaç, laik Cumhuriyet’i irtica tehdidinden kurtarmaktı. Ama zamanla anladım ki gerçek
asla öyle değildir. Asıl amaçları Erbakan’ın D-8 projesinde, ABD ve İsrail’in rahatsızlığını, bazı büyük
sermaye gruplarından da havuz hesabından tedirginliklerini ortadan kaldıracak yeni bir siyasi yapının
kurulmasıydı...
-Medya, İş dünyası vd. tüm rantiyenin hortumlarının kesilmesi. Patronlar kulübü TÜSİAD’ın

yönlendirmesiyle kamuoyunda “5’li çete” olarak bilinen TÜRK-İŞ, DİSK, TİSK, TOBB ve TESK; Refah-
Yol'un düşmesi maksadıyla çalıştılar. TÜSİAD, RP’nin yükselişinin nasıl mani olunacağı hakkında bir

araştırma yaptırmıştır.

BATI ÇALIŞMA GRUBU(BÇG) REFAH-YOL'U YIKMAK İÇİN KURULDU

Dışta ve içte gayri kanuni, gayri ahlaki yöntemlerle Milli Görüş Hareketi’nin tasfiyesini arzu edenler,
organize bir muhalefet oluşturdular ve kurdukları muhalefeti düzenlemek üzere de “BÇG - Batı Çalışma
Grubu” adıyla bir örgüt meydana getirdiler. Genelkurmay Sekreteri Erol Özkaynak BÇG'nin fikir
babasının Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Başkanının ise Deniz Kuvvetleri Başkanı Güven
Erkaya olduğunu ifade etmiştir. BÇG'nin hedefinin Refah-Yol Hükümetini yıkmak ve RP'nin tek başına
iktidara gelmesine engel olmaktı. Çevik Bir Amerika'ya gittiğinde; “Demokrasiye balans ayarı yaptık.”
demiştir. Ne gariptir ki AKP kurulunca Çevik Bir AKP'ye danışman olmuştur.[2]

POSTMODERN DARBENİN DIŞ BAĞLANTILARI

10.04.1996 tarihinde Habitat II. Konferansı için Türkiye’ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman,
İstanbul’a gelince şu ifadeleri kullanmıştır: “Türkiye’de laik güçler bir an önce toparlanmalıdır. Aksi
takdirde Refah Partisi iktidara gelecektir. Bu da İsrail’i rahatsız edecektir. Yakın dostum Demirel, RP’yi
engellemek için elinden geleni yapacaktır.”

Ekim 1996’da ise ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher tarafından Ankara Büyükelçiliğine gönderilen
“Gizli” başlıklı mesajda şu ifadeler yer almaktadır: “Departmanımız, Türk Hükümetinin milli eğilimlerinden
ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı’dan ayırıp Arap ve Müslüman
dünyasına doğru yeniden yönlendirmesinden dolayı derin endişe içerisindedir. Kanaatimizce Türkiye’nin
İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirme konusundaki mevcut tutumu, bizim milli
menfaatlerimize aykırıdır (düşmancadır). TSK’nın birçok üst düzey subayı, Erbakan’ın Türkiye’nin
yönünü batıdan doğuya çevirmesine ilişkin planlarını desteklememektedir. Türkiye, Birleşik Devletler’in
anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir. Türk askeriyesi bu sonucu elde etmeye doğru
daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konuda ki aksiyon planlarınızı ve
yorumlarınızı bekliyoruz.”

Fransa Yüksek Mason Konseyi ise Türkiye Mason Locası üstadı Necip Arıduru’ya bir mektup göndererek
şu talimatları vermişti: “Refah Partisini iktidarı bırakmaya mecbur etmek için, gerekli bütün tedbirleri
alınız. Refah Partisinin iktidarının tamamen yok olması ve seçmenlerinin ümitlerini kaybetmesi ile
neticelenebilecek siyasi bir konjonktürü oluşturunuz. Refah Partisine destek veren İslami basını;
ekonomik, siyasi ve adli baskı yoluyla görevini yapamaz hale getiriniz.”

ERBAKAN HOCA BEDEL ÖDEDİ SEFASINI KİM SÜRDÜ?

Siyasi hayatında hakaretlere, iftiralara maruz kalmış, lakin asla mukabele etmemiş,
devlet adamlığı sorumluğuyla bir liderin nasıl olması gerektiğini, ne kadar sevecen ve merhametli
olduğunu göstermiştir Erbakan Hoca.
Her hadisenin akabinde bir iklim oluşur. 28 Şubat sonrası oluşan iklimde dindar-muhafazakar kimlikler
üstünden dindarlar yeniden dizayn edildi. Dindarlar sekülerleştiği, liberalleştiği takdirde küresel güçlerintüm dünyanın nimetlerini sömürme maksatları da gerçekleşmiş olacaktı. Esasen Refahyol Hükûmeti 28
Şubat Postmodern darbesi sırasında yıkılmadı. Yaşı uygun olanlar, süreci dikkatli takip edenler o dönemde
Erbakan Hoca'nın süreci nasıl idare ettiğini ve psikolojik üstünlüğünü hiç kaybetmemiş olduğunu bilir.
Erbakan Hoca halkın zarar görmemesi için iki yıl olan başbakanlık görevinden bir yıl dolunca feragat
etmiş, görevi ortağı Tansu Çiller'e devretmiştir. Maatteessüf Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükûmeti
kurma görevini Çiller'e değil Mesut Yılmaz'a vermiştir. Sonrası malum!..

MUHAFAZAKARLAR ÖZELEŞTİRİ YAPMALI

Sürecin oluşmasında bilerek veya bilmeyerek sebep olan kişiler vardı ve süreç sonunda kendilerini
sorgulamak şöyle dursun Erbakan Hoca'ya karşı cephe aldılar. Burada ismini dahi yazmaya değmeyen
şahıslar, Hoca'nın itidalli olma uyarılarını dinlemediler, itaat etmediler, yangına körükle gittiler. Erbakan
Hoca 'dindarlar tarafından yıllarca haksız yere suçlanmış, haksız ithamlara maruz bırakılmıştır.
'Muhafazakarların'' Erbakan Hoca'nın yanında olması lazımken en büyük darbe muhafazakarlardan
gelmiştir.

RP kapatılınca ilk fırsatta Milli Görüş davasını bölüp soluğu AKP'de aldılar. Erbakan Hocayı eleştirenler
22 yıldır AKP'nin tüm yanlışlarını görmezden geldi.

DÜN 'DİRENDİK' DİYENLER BUGÜN NEREDELER?

28 Şubat ile birlikte AKP'yi kuranların da önü açıldı. Şimdinin CB Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 2003
yılının başında, ABD Başkanı tarafında üst protokolle Beyaz Saray’da kabul edildi. O gün nelerin
konuşulduğu, hangi sözler verildiğini kurulduğu günden bu yana AKP'nin icraatlarından anlıyoruz. Dün
''İslam Davası'' diye yola çıkanlar, 28 Şubat'ı sadece 28 Şubat'ın yıl dönümlerinde birde seçim
zamanlarında hatırlamakta. Dün Milli Görüş diyenler bugün "Yanılmışız" diyerek güya aydınlandığını,
gerçeği yeni fark ettiğini öne sürenlerin sayısı hayli fazla. Bu insanlara hangi görüşlerinde yanıldıklarını
ve fikirlerini neden terk ettiklerini izah etmekte zorlanıyorlar. Adalet istemekten, sömürüye karşı
çıkmaktan, hak ve hukuk talebinden, Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan kısaca İslam Birliği Davasına sahip
çıkmaktan, 28 Şubat'ın hukuk dışı uygulamalarına karşı çıkmaktan, Yaşanabilir Bir Türkiye,Yeniden
Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya, İslam Birliği, önce Ahlak ve Maneviyat dediklerinde mi yanıldılar?
Yanıldıkları İslam’ı, kariyer, siyasi gelecek, ekonomik hedefleri için basamak yapmaktaki istismarları,
harama bulaştırmaları, yolsuzluk denizinde... Bu sebeple inançlı insanlara olan güveni yaraladılar. Bedel
ödeyenleri siyaset dışı bıraktılar. Yıllarını bu davaya veren, davanın çilesi çeken insanları ''Ak saçlılar''
diye itibarsızlaştırdılar. Sekülerleştiler farklı bir yana evrildi. Baskılara bile gerek kalmadan toplumun
dönüşmüş olması neticesinde her türlü yanlışların normalleşmesine neden oldular.

28 ŞUBAT BİTTİ Mİ?

28 Şubat kararlarını dayatan, kendilerini otorite görenler, ''Etkileri gerekirse bin yıl
sürecek'' diye seçilmiş hükûmeti, halkı resmen tehdit etmişler, Refah Partisini kapatmışlardı. Bugün 28
Şubat sürecinin bittiğini söyleyebiliriz miyiz? Toplumda İslami hassasiyete, ahlaki zafiyete, Saadet
Partisi'nin önüne çıkarırlan engellere, 28 Şubat sürecinin strateji ve kadro değişikliğine bakarsanız bitip
bitmediğini anlayabilirsiniz!..

Dua ile...

Kaynak: [1] Recai Kutan, ''Erbakan'ı ve 28 Şubat'ı Doğru Anlamak''
[2]https://arsiv.sabah.com.tr/2005/11/28/gnd102.html
Not: Maaile Dergi 88. sayısında yayınlanmıştır