Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.....
2016 yılında bir lisede 2 öğrencinin müdürlerini öldürdükten sonra olaya incelemek üzere görevlendirilen maarif müfettiş Doğan Ceylan bu olaydan sonra bir yazı kaleme alıyor. Bu yazı bir çok kez gündeme getirilmiş ve önemli gazetelerin köşe yazarları tarafından belirli tarihlerinde kullanılmış, benim karşıma ise bugün yiyenimin attığı bir video ile geldi. Video izledikten sonra dinlediklerimin ne kadar doğru olduğunu bu kanayan yarının iyileşmesi açısından ebeleyin olarak hiç bir şey yapmadığımızın aynaya bakarak gördüm. 
Bu sebeple tekrardan yazıyı gündeme getirerek sizlerle paylaşmak istedim.
Ara ara yazdığım yazılarda bir nesli kaybettiğimizi gelecek olan  nesli ise kurtarmak için hiç bir çaba içinde olmadığımızı görüyorum.
Belki gözlerimizi biraz olsun aralıya bilmek umudu ile Yönetim Bilimi Uzmanı Doğan CEYLAN'ın yazısı:

Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.
 Yanı başımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen on binlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor.
 Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor. Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.

Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. 

Başkalarıyla dalga geçmeyi ve küçümsemeyi marifet olarak görüyor, kendileri dışındakileri “ezik” olarak tanımlıyor, içinde bulundukları şartları kabullenemiyor, asgari ücretle çalışan ailelerinden en kaliteli cep telefonlarını, tabletleri, arabaları istiyor, kendilerine lüks bir hayat sunamayan ailelerini suçluyorlar.

Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.

Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar. Millet olma şuuru taşımıyorlar. Dedelerinin canlan, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar. 
Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.

Gelecek konusunda da kendilerinden sonraki nesilleri düşünme ve onlara iyi bir gelecek hazırlama gibi kaygıları hiç yok.

Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum. 
20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak? 
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek? 
Evlerini nasıl idare edebilecek Ülkeyi nasıl yönetecek? 
Vatanı nasıl savunup can verecek
Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. 
Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber. 

Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.

Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.

Çocuklar  hiç üşümüyorlar.  Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.

Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.

Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.

Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.

Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar.  Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.

Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan, ölen insanları umursamıyorlar. Acımıyorlar……

Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın….

Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize. Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalış taylar düzenlenmeli. Öğretim programları  ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı.  Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…
Yorumu size bırakarak yazıma son veriyorum...
Teşekkür ederim Büşra...
Züleyha Aydın