ART NİYET OLARAK DÜŞÜNME HOCA HANIM, KİŞİSEL OLARAK ALGILAMA

İki boksör ringe çıkmış, müsabaka başlamış,

biri diğerine sürekli sağ kroşe sol kroşe aparkat üstüne aparkat indirirken, sürekli atak yaparken, nakavt olmak üzere olan boksöre seyirciler ve antrenörü tezahürat yapar, “Hadii, az kaldı, bitti, kazanıyorsun, yendin onu, devam et, aslanım kaplanım”…

Artık nakavt olmaktan başka çaresi kalmamış boksör de antrenörüne ve seyircilere döner der ki,

“Ben o kadar iyiysem, beni nakavt eden kim?”…

Rakip boksör dahil, antrenörler ve seyirciler arasında kahkaha tufanı kopar…

BİLSEM’DEN KOVMAK İÇİN HER YOLU DENEDİLER

Başarılı bir kadın öğretmenin hak, adalet, liyakat ve hukuk anlayışı içinde hak ettiği yere gelebilmesi, özgürce hareket edebilmesi gerçekten çok zor…

İki yıldır, aralıksız, sicilime çeşitli saldırılar ile karşı karşıya kaldım…

Yetmedi, “Seni istemiyorum, üniversiteye git”diye defalarca, sözde iyi niyetli, özde elinden gelse anında Bilsem’den kovacak bir idarecilik anlayışı ile karşı karşıya kaldım…

Beni, kendi canı istediği için Bilsem’e getirdikleri ile karıştırmış olabilir ama…

Hayatımda torpille hiç işim olmadı.

Nereye geldiysem gecemi gündüzüme katarak,

yorulmak nedir bilmeden çalışarak, çabalayarak,

sürekli mücadele ederek geldim.

Bileğimin hakkıyla…

Sınavla…

Kazanarak…

Kimseye bir diyet borcum yok.

Bir Allah’a can borcum var,

zamanı gelince emanetini alır, o kadar…

Bana kibirlisin demeye cüret edenler, önce bir dönüp kendi yaşantılarına bakacaklar… Bundan 25-30 sene önce nasıl öğretmen olunuyordu? Kimlerin “Hamili yakinimdir” kartları olmadan, öğretmen dahi olamadığını, yıllarca meclis önüne kamp kurduklarını, bizler daha yeni öğretmenken, kıdemli meslektaşlarımızdan dinlerdik…

Tam da buraya uygun atasözü:

Kişi, kendinden bilir işi…

ART NİYETLİ ALGILAMA

10 yıldır, okula para kalmıyor, TÜBİTAK projesi yapma diyen kim?

10 yıldır, bir tek TÜBİTAK projesi yürütebildim, o da bin bir türlü engeli aşarak…

Üstelik, doktoralı matematik öğretmeni olarak, 10 yılda bir tek TÜBİTAK projesi, düşünebiliyor musunuz?

Neden?

Yürütücüsü olduğum TÜBİTAK projelerinden okula para kalmıyormuş…

Okulun bütçesinden sanki ben sorumluyum…

Dönem ortasında, kadrolu öğretmen olduğum halde elindem ek dersleri alıp dışarıdan, Bilsem ile hiç alakası olmayan görevlendirme öğretmen getiren kim?

Hasta oldum diye beş gün süreyle uzman doktor istirahat raporu uygun gördü diye, sırf sahtekar damgası vurmak için, sağlık kuruluna gönderen kim?

Üstelik EKYS sınavına sayılı günler kala apar topar sağlık kuruluna gönderiliyorum (zamanlama manidar değil de ne?)…

İcazet almadan EKYS’ye girdim diye, hakkında muhakkik soruşturması var diyen kim?

Balıkesir’de ilk defa, danışmanı olduğum bir lise öğrenci grubunun uluslar arası kongrede bildiri sunduğunu ve oradan bilim kurulunca öğrencilerime, hatasız ve özgün çalışmaları için teşekkür belgesi verildiğini kim biliyor?

Başarıları ört bas etmek kimin becerisi?

Bir öğretmen olarak, ülkemi temsilen yurt dışında uluslar arası kongrede bildiri sunacağım zaman, il müdürlüğünden belge almaya gittiğimde, üniversite dışında, öğretmenler arasında bir ilk olduğum söylendiğinde neredeydiniz, ne yapıyordunuz?

Kendinizi bir düşünün isterseniz…

TÜBİTAK proje öğrencilerimi caydırma yönetimi ile elimden alan kim?

Bankadan promosyon alan değil, bankaya promosyon veren bir öğretmen olmamı sağlayan kim?

İki yıldır sırf EKYS’ye girdim diye, 20 yıllık tertemiz sicilimi bozmaya çalışan kim?

“Seni yönetici olarak istemiyorum” diyip bir türlü nedenini dahi açıklayamayan kim?

“Köyden arkadaşıma söz verdim, onu müdür yardımcısı yapacağım” diyen kim?

Sınıf kapımdan “Dr.” ünvanımı söktürüp atan kim?(şimdiki değil, kendisi terfi aldı)

Bilsem okul ismini münhal listelerinden gizli tutarak EKYS’yi kazanmış olduğum halde, sırf atanmam yapılmaması için, her türlü ayak oyununu çeviren kim?

Ders sırasında gizli gizli sınıf kapımı dinleyen kim?

Öğrencilerimin, bir dönem, sürekli,

“Hocam biri geldi, kapıda biri var, hocam kapıda biri var” demelerinden dersi işleyemez hale getiren kim?

Şimdi daha az…

Kimseye bilgi vermeden, okul saatini ileri alıp “Derslerine geç kalıyorsun” diyen kim?

İki yıldır, kadrolu Bilsem matematik öğretmeni olduğum halde, ek derslerimi elinden alan, maaş karşılığı ders programı elime tutuşturan, Aralık ayı gelmesine rağmen, hala öğrenci velilerimin ve benim sene başından bu yana talep ettiğimiz atölyeleri, türlü akıl almaz bahanelerle oyalayarak açmamakta ısrar eden, yarışmalara çalışmak için zaman kaybetmemize sebep olan kim?

Öğrencilerimizin derece alma ihtimali yüzünden mi?

Sonra “Dereceniz niye yok”, öyle mi?

Danışmanlığını yaptığım öğrencimin aldığı Bilim Olimpiyat derecesi (ilde yıllar yıllar sonra ilk defa) bilgisini BİGEP sisteminden nasıl saçma bir gerekçeyle, memura emir üzere sildirdiğinizi, öğrenciyi takdir edip bir törenle ona değer verdiğini göstermeyi bile çok gördüğünüzü de hatırlatmalıyım burada… Sahi bunun emrini kim vermişti?

Pandemiye rağmen, odaklanıp çalışan, hakkıyla, Türkiye’de ilk 50’ye giren öğrencimiz sizi unutur mu sanıyorsunuz?

Denemelerde dereceye girenlerle karıştırmayınız…

İkisi çok ayrı kulvarlar…

Dilekçelerime, şahsıma yazılı cevap verilmesini istediğim halde, yasal süresi içinde cevap vermeyen kim?

Yöneticilik görevlendirme dilekçelerimi sümen altı eden kim?

“Boşuna müdür yardımcılığı için dilekçe verme, seni istemiyorum, bu okuldan git, üniversiteye git, ismini Vali Bey’e göndermeyeceğim” diyen kim?

ART NİYETLİ DÜŞÜNMEYEYİM DE SAF VE ENAYİ Mİ OLAYIM?

Sürekli, karşı taraf, hem öğretmenlik hem yöneticilik haklarımı engellerken…

Seyircilerlerin nakavt olacak boksöre dediği ve boksörün de inanmadığı gibi,

O zaman bunlar mobbing değil, engelleme değil de, ne?

O zaman mobbing dedikleri ne oluyor?

Daha yapmadığınız ne kaldı?

demek dahi istemiyorum…

Çünkü her defasında, hiddeti ve şiddeti arttırarak çıkıyorlar karşıma…

Sürekli…

Arada bir sessizliğe bürünüyorlar, kısa süreli….

Ama hemen peşinden daha büyük bir darbeyle dönüyorlar…

Dinlenip dinlenip şapkadan mesele çıkarıyorlar ve bir de dalga geçer gibi “herkes işine baksın” demezler mi?

Müsaade etseniz, hakkımızı yemeseniz de, biz de sabotaja uğramadan işimize bakabilsek keşke…

Paçamdan aşağı çekmeye çalışmadığınızda, her çalışmamın önüne engel koymadığınızda, ben de sizler gibi salınırım endamımla…

Tüm bu yapılanlara “Art niyet yok canım, kişisel olarak algılama” demesine inanmam için saf ve enayi spor olmamı kimse benden beklemesin…

Yönetici olmamam için, işi gücü bırakıp tam iki yıldır gece gündüz uğraşıp engellemeye çalışanların art niyeti hiç olur mu?

“HOCA HANIM SİZİNLE HİÇBİR KİŞİSEL SORUNUMUZ YOK”

HADİ ORDAN!

“Bilsem’den üniversite git, seni istemiyorum” diyen kişinin benimle hiçbir kişisel sorunu yokmuş…

O zaman MEB’de doktoralı bir matematik öğretmenine Bilsem’den git demek, ne anlama geliyor?

Sırf EKYS’ye girdim diye, iki yıl boyunca, ek derslerimi hiç alamadım, öğrencilerimin büyük kısmına matematik dersi veredim…

Maddi olduğu kadar, öğrencilerime ders veremedim diye manevi zararım da çok büyük…

Kişisel değilmiş, o zaman yönetimsel…

Büyük bir zafiyet söz konusu o zaman, o daha da beter…

MÜCADELECİ RUHUM VAR DİYE

Sırf inancımdan dolayı,tesettürlü olduğum için,

15 yaşımdan bu yana kovulmadığım yer kalmadı…

Lise öğrencisi iken okulumdan kovuldum, gazetelere manşet oldum…

Üniversitede okurken akıl almaz mobbinglere ve kovulmaya maruz kaldım…

Öğretmen oldum, yine kovulmalar devam etti…

Bilsem öğretmeni oldum mobbingler ve engellemeler…

HER İNSANIN BİR SABIR TAŞI VAR

15 yaşımdan bu yana okuma hakkımı elimden almak isteyen mi dersin…

Katsayı adaletsizliğinden dolayı dereceli puanlarımı çöp eden mi dersin…

Okullardan kovan mı dersin…

Üzerime siyah köpekler salan kişiler mi dersin…

Üniversite koridorlarında sınava gireceğim gün peşimden kovalayıp koşturan mı dersin…

BALIKESİR’DE OKUYAN KADIN OLMAK SUÇ MU?

Balıkesir’de doğdum, Balıkesir’de büyüdüm.

İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora, hepsini Balıkesir’de tamamladım…

Sırf Balıkesirliyim diye, sırf okumak istiyorum diye,

15 yaşımdan bu yana, mücadele üstüne mücadele vermek zorunda kaldım, kaç koldan verdiğim mücadelenin haddi hesabı yok…

Hiç pes etmedim.

Etmem de…

Her insanın bir sabır taşı vardır…

Son olarak Bilsem’de dönen fırıldaklar, mobbingler, engellemeler, ayak oyunları, köy kurnazlıkları insanda sabır taşı bırakmadı…

BALIKESİR’DE KADIN ÖĞRETMENİN YÖNETİCİ OLMAK İSTEMESİ SUÇ MU?

İki yıl önce sendikaya üye oldum diye, EKYS’ye girdim diye müdür beylerin uygulamadıkları mobbing, engelleme, ayak oyunu, köy kurnazlığı kalmadı…

Benden sonra Bilsem’e gelmiş, önden koşmuş, okulda müdür olmuş, dört yıllık lisans mezunu, sınıf öğretmeni beni Bilsem’den kovuyor, sicilimi bozmaya, benim öğretmenlik hayatımı bitirmeye çalışıyor…

Benim yönetici olmamın önünde engel oluyor…

Köyden arkadaşına söz vererek, üstelik Bilsem ile hiç alakası olmayan bu kişiyi getirip başıma amir yapıyor…

Getirmiş olduğu kişi aylarca sürekli peşimdeydi, beni takip etmekle görevli, sanırım tek görevi bu…

Son zamanda bıraktı da kurtuldum…

SAYIN MEB

Size inandım, size güvenerek EKYS’ye girdim…

Liyakat, mesleki tecrübe ve deneyime önem ve değer veriyorsunuz sandım…

Kadın öğretmenlerin yönetici olmalarının önündeki engelleri kaldıracağınızı söylüyorsunuz…

Sözünüze inanıp güvendim.

Sırf EKYS’ye girdim diye, mobbingler yüzünden, maddi ve manevi zararım çok büyük…

Bırakın yönetici olmayı, öğretmenlik hayatım elimden gitti gidiyordu…

Bir kadın öğretmen olarak size inanıp güvendiğim için,

sizin yapmış olduğunuz EKYS’ye girdiğim için suçlu ben mi oldum?

Sadece sınav yapıp kenara çekilip

Yönetici atamalarını ve görevlendirmelerini keyfe keder olarak bıraktığınız için bu olumsuzluklar yaşanıyor olmasın?

Göstermelik sınav mı olur?

Dünyanın neresinde var böyle bir uygulama?

Bu adaletsizliğin,

Bu keyfi uygunlamaların,

Bu hukuksuzluğun,

Bu liyakatsizliğin,

Elbette hukuk sisteminde bir yeri,

adalet mekanizmasında bir karşılığı vardır…

Hak, adalet ve liyakatin peşindeyim diye, sürekli,

Müdür beylerin “Avukatlarımız yazılarınızı satır satır inceliyor,

Muhakkik soruşturması geliyor”demelerinden…

Aba altından sopa göstermelerinden…

Artık insanda sabır taşı kalmadı…

Aklıma takıldı, değerli avukatlarımız, hukuki çerçevede, hak mücadelesi veren, hukuki sınavla kazanılmış hakkını arayan bendeniz ile niye değerli vakitlerini harcasın ki?

Öğretmenim ben, haklarımın da farkındayım, hukukun da…

Bugüne kadar öğrencilerime kanunsuz hiçbir işe karışmamaları yönünde örnek oldum ve yol gösterdimse, ki aksini kimse iddia edemez, benden hukuksuzluk beklemek de garip ama, onlar da görevini yapıyor.

Ama müsterih olsunlar.

Uluslar arası akademik sahada ülkemi nasıl başım dik temsil ettiysem, hukuk çerçevesinde hayatıma çeki düzen verdiysem, bundan sonra da aynı gururla, bir akademisyen, eğitimci ve gazete yazarı olarak aynı çizgide bulacaksınız…

Ben de yazarak hakkımı arıyorum…

Çünkü sabrın sonu selamettir…

Yazmayayım da başka ne yapayım?

Hiçbir dilekçeme hiçbir şekilde cevap verilmiyor…

Hatta çoğu zaman alakasız, dalga geçer gibi, konu ile hiç alakasız cevaplar veriliyor…

Sizin hukuki haklarınız varsa,

Tabi ki benim de hukuki haklarım var…

Eleştiri hakkım gibi, hak mücadelesi gibi…

Hukuki haklarımı, gerekirse Yargıtay’da, Anayasa Mahkemesinde, gerekli görürsem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dahi olsa arayacağım…

Çünkü kimseye 20 yıllık kazanılmış haklarımı, iki köy kurnazlığına, iki ayak oyununa kaybettirecek halim yok…

Bir konuda ben başarılı olmaya çalışıyorum,

Birileri sürekli beni engelleme peşinde…

Ohhhh valla, ne güzel…

O zaman siz başarılı bir şeyler yapın,

Ben sizi engelleyeyim.

Siz hiç hakkınızı hukukunuzu savunmayın.

Susun, oturun, itaat edin, bana dediğiniz gibi…

Ben de köyden arkadaşıma söz vereyim, getirip Bilsem’de müdür yapayım…

Elinizden hem makamınızı, hem ek derslerinizi, hem personelinizi alayım, siz susun, oturun, hiç sesinizi çıkarmayın, hatta itaat edin…

Ben bunları size yapayım.

Siz de bunu kişisel olarak algılamayın…

Saf, enayi olun, susun, oturun, itaat edin…

Siz yaparken iyi…

Gelin hadi, tam tersi olsun, siz susun, sesiniz çıkmasın, kişisel olarak algılamayın…

Hatta sizi Bilsem’den kovayım, ama nereye gideceksiniz? Üniversitede ders verme yeterliliğiniz de yok…

Ben bilimsel ve akademik kariyerimi tamamlamak için gece gündüz çalışırken…

Sizin sırf dört yıllık lisans mezunu olarak koşa koşa idareci olmak mı ayrıcalığınız?

Böyle yaptınız diye, hukuk devletinde kölelik zihniyetiyle hareket edemezsiniz.

İtaatmiş, susacakmışım, yazmayacakmışım…

Hadi ordan!

Dr. Meryem ÇILDIR