SEÇİME GİDERKEN SAADET PARTİSİ VE HDP ÇOK DİKKAT ETMELİ!
Özlü Söz: Siyaset alanında hayal uykusuna dalma, zira uyanış çok acı ve hüsran olur.
_______________ 0 ________________
Parlamentoya bırakılmayan seçim tarihi Erdoğan tarafından 14 Mayıs olarak belirlendi. Seçimin erkene alınması bekleniyordu ve nihayet son bir adımla belirlendi.
Eğer parlamento seçim kararı almış olsaydı kararın yürürlüğe girmesinin ardından 60 gün içinde seçime gidilmesi gerekiyordu. Karar parlamentoya bırakılmadı ve cumhurbaşkanı kararı ile noktalandı.
Erken seçim kararı alınmamış ve seçim 18 Haziranda yapılmış olsaydı bu defa Erdoğan’ın anayasaya göre 3. Kez seçime girmesi yasal olmayacaktı. Bunu bildikleri için en uygun tarih olarak 14 Mayıs’ta yapılmasına karar verildi.
Erken seçim kararın Erdoğan tarafından alınmasından sonra hukukçular tarafından yeni bir yasal durum tartışılmaya başlandı. Hukukçuların büyük ekseriyeti Erdoğan’ın aday olamayacağı yönünde, çünkü kararı meclis almış olsaydı aday olabilirdi. Oysa kararı kendisi aldığı için bunun anayasa hükmüne göre aday olamayacağı yönünde…
Anayasa Profesörü Sayın Mustafa Kamalak bu konuda bir tv kanalında şunları söyledi; “Eğer kararı Sayın Cumhurbaşkanı alıyorsa anayasaya göre kendisinin 3. Kez aday olamayacağını belirtti. Ancak kararı verdiğinde ben aday değilim dese bu anayasaya uygundur” şeklinde beyan etti.
Genel çerçevede bunlar konuşulurken iktidar cephesi bunun tam tersini savunuyor ve Erdoğan’ın adaylığı konusunda anayasada ciddi anlamda bir engelin olmadığını dile getiren beyanlarda bulundular.
Süreçte neler olacağını hep birlikte göreceğiz…
Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi çok önem arz ediyor. Erdoğan açısından bu seçimin mutlak anlamda kazanılması gerektiği üzerinde hassasiyetle duruluyor. Seçime gidilirken dış sermayenin ülkeye akması konusunda çok aktif adımlar atıldı. Özellikle Arap sermayesinin ülkeye getirilmesi için çok büyük diplomatik girişimler yapıldı.
Diğer bir yandan ABD ve İsrail ile yapılan diplomatik girişimler bir erken seçim için gerekli adımlardı. İsrail ile karşılıklı büyükelçi düzeyinde atama ve hızlı bir siyasi girişimin yapılması seçim için elzem gördükleri bir dış destekle ancak açıklanabilir. ABD ile yapılan siyasi görüşmeler İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması hususunda Türkiye’nin kabulü ile başlayan ve F-16 savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına izin çıkması seçim için atılan ciddi bir adımdı…
Gerek iktidar olsun gerekse muhalefet olsun her biri kendi açısında seçimi kazanmak adına hazırlıklara girişmeleri benimsedikleri demokrasi anlayışı ile paralel götürülürken ülkenin bugüne kadar çözemedikleri sorunlarda bir o kadar önlerinde durmaktadır.
Özellikle Kürt sorunu hâlâ önemini korurken ve temsilcileri olan HDP’nin bu konuda yapmış olduğu siyasal çabalar hem iktidar hem de bir takım muhalefet partilerinin engelleri ile ciddi anlamda çözüme kavuşmuş değil.
Cumhur ittifakının adayı uzun bir zamandır MHP’nin desteği ile Erdoğan olarak ilan edildi. Buna karşılık 6 siyasi partiden oluşan ve adına “Millet ittifakı” verilen siyasi oluşum daha aday belirlemediği için aday konusunda bir belirsizlik var. Bunun Ocak sonu ve Şubat başında belirleneceği söz konusu edildi.
100 bin oyla başka adaylarında çıkacağını varsayarsak seçimin 3 ittifak arasında geçeceği gerçeği üzerinde duralım. Genel kanaate göre 3 ittifak seçime girerse birinci turda hiçbir adayın kazanamayacağı yönünde.
Ancak birinci turda HDP bir ittifaktan yana tavır alırsa o destek verdiği tarafın kazanacağı kuvvetli muhtemel. Bu durumda anahtar parti HDP’dir.
Bugüne kadar seçime girmek için kimse HDP’nin kapısını çalmadı. Herkes AKP’nin onlara “teröristlere destek” verenler damgasından korkuyor. HDP bu konuda ikilem arasında. Kendilerini çağıran millet ittifakının korktuğunu beyan ederek onlara cesur olun çağrıları yaparken diğer bir yandan da sol bir ittifak kurma peşinde.
HDP açısından en tehlikeli durum aday belirlemesi durumunda ilk turda hiçbir adayın kazanamamasına yol açacağıdır. Seçim ikinci tura kaldığında ise eğer seçimi Erdoğan kazanırsa genel kanaat HDP, Erdoğan’a seçimi kazandırdı denir. Buda bugüne kadar AKP’nin iktidarda ki icraatlarına ve Kürt sorununa HDP’nin ciddi olmadığı durumu ortaya çıkar. HDP bu durumu ne siyasal platformda nede tabanına anlatamaz.
Yani HDP bu seçimde eğer Erdoğan’ın gitmesini istiyorsa ve mevcut durumu değiştirmek istiyorsa çok düşünerek adım atmalı…
Saadet Partisine gelince…
AKP, Saadet Partisine yönelik en büyük suçlaması onların CHP’nin peşine takılmış oldukları hususunu yaymasıdır. Oysa durum asla böyle değildir ve tam aksine CHP, Saadet Partisinin tecrübesine ve bugüne kadar vermiş olduğu siyasal kararların isabetine bakarak onlarla dirsek temasına girmiş.
Erdoğan ve ekibi bu gerçeği ters düz ederek tabana bu şekilde lanse ederek Saadet Partisini CHP’nin kuyruğuna takılmış gibi gösterme aldatmasına başvurmuştur.
Saadet Partisinin diğer bir sorunu da parti içindeki bazı durumların seçim sonrasında yapılacak erken genel bir kongrede su yüzüne çıkacağı endişe ve sinyalleridir. Seçim sathı mahaline girilirken suskunluğa bürünmen bazı kesimler seçim sonrası erken bir kongre için bilenmektedirler.
Genel başkanın ve milli görüşün ulu çınarlarının önündeki en önemli vazife davayı ön plana çıkaracak siyasi kararların alınması için çalışmalarıdır. Eğer bu konuda şimdiden tedbir alınmazsa seçim sonrası yapılacak erken genel kongre tabanda bölünmelere ve kopmalara yol açacaktır.
Zaten “İslam Birliği Projesi” hayatiyet bulmasın diye koparılan Erdoğan, Kurtulmuş ve Fatih Erbakan’ın ardından tabanda taht kavgaları başlarsa bu gidenlerin kopması gibi olmayacaktır. Bundan dolayı “Milli Görüşün Ulu Çınarları” şimdiden tedbirlerini acilen almaları lazım ki felaket kapıya dayanmasın.
Rabbim “İslam Birliği” projesine hayatiyet kazandıranlardan eylesin…
Selam ve dua ile…