Ertuğrul Özkök, "Tansu'ya Mektuplar" başlığı ile kaleme aldığı yazıda 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'ne değindi. Özkök, "Seçimi ister Erdoğan kazansın, ister KılıçdaroğluGüçlü tek adam rejimi artık 'mümkün değildir…” yazdı.

"GÜÇLÜ KÜLLİYE DÖNEMİ BİTİYOR"

Ertuğrul Özkök'ün "Şu artık kesin, 14 Mayıs akşamı 'güçlü külliye' dönemi bitiyor" başlıklı yazısı şöyle:

Şu artık kesin, 14 Mayıs akşamı 'güçlü külliye' dönemi bitiyor

En ciddisinden, daha az ciddisine bütün anketlere baktım. Tek tek inceledim.

İyi bir trend okuyucusuyum…Trendleri gördüm…

Seçime 45 gün kala kesin sonucu şimdiden açıklayabilirim…

14 Mayıs akşamı veya en geç haziran akşamı “Güçlendirilmiş Başkanlık Hükûmeti” rejimi bitiyor...

Güçlü tek adamın son seçimi olacak
Yerine gelen yeni rejimin adı şu:

“Zayıflatılmış Başkanlık Hükûmeti Sistemi…”


İsterseniz buna “İktidarsızlaştırılmış Yarıbaşkanlık Sistemi” de diyebilirsiniz.

İleride Altılı Masa’nın istediği “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem"e geçemezsek, 14 Mayıs’tan itibaren Türkiye artık bu rejimle yönetilecek.

“Güçlü tek adam” gidecek…

Yerine “ gücünü parlamentodaki ortakları ile paylaşan başkan” gelecek…

Bundan kendim kadar eminim…

Kazananı bilmiyorum ama kaybeden kim söyleyeyim
Tabii kazanının kim olduğunu da söylememi isteyeceksiniz…

Şu cevabı vereceğim:

Seçimi ister Erdoğan kazansın, ister Kılıçdaroğlu…

Güçlü tek adam rejimi artık “mümkün değildir…”

"ÖNÜNDE İKİ YOL KALACAK"
Sandıktan kim çıkarsa çıksın, oturacağı koltuk artık ona “Beni halk seçti, milli irade benim, istediğimi yaparım” diyebilme ve öyle davranma imkanı, hakkı ve gücü vermeyecek.

Ayrıca seçilse bile bunun Erdoğan’ın son dönemi olacağını da unutmayalım.

Seçilirse artık önünde iki yol kalacak:

Ya iyice despotlaşacak…Bu da ona karşı olan cepheyi daha da genişletecek.

Ya da halkın anketlere göre kendisine karşı olan yüzde 60’ı ile barışacak.


Külliye döneminin sona erdiğini gösteren ilk işaret şimdiden geldi
Her ne olursa olsun… 2018 yılında büyük tantana ile geçtiğimiz

“Güçlendirilmiş Başkanlık Hükûmeti” sistemi zaten doğal olmayan ömrünü tamamlamıştır.

Bunu ilk anlayan da bürokrasi ve adalet sistemi olacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP kararından sonra bazı Anayasa Mahkemesi üyelerini arayıp, sitem etmesi, adaletin daha şimdiden bunu anlamaya başladığını gösteren ilk işarettir.

Tek adamı bitiren seçim değil yüzde '50 artı birin küsürü' oldu
Neden derseniz?

Cumhurbaşkanı için “Yüzde 50 artı 1’le” seçilmesi zorunluğu getiren bu ucube sistem duvara toslamıştır.

Üstelik bu sistem daha seçime gitmeden bitmiştir. Küçük bir test yapın…

Bir tarafa “Türkiye nasıl kötü yönetilir” diye yazın…

Karşısına da bugünkü yönetimin ekonomiden, dış politikaya, adaletten, insan haklarına, kadın haklarına, halka hesap vermeme kibrinden, akraba, yandaş kayırmacılığına ve partizanlığa kadar her icraatını alt alta yazın.

Artık açıkça demokrasi dışı bir rejime dönüşen bu sistemin iflasını görebilirsiniz.

Türkiye’nin hâlâ ortak aklı varsa, bu ucube sistemden bir an önce kurtulmalıdır.

Bu AKP’nin de kurtuluşu olacaktır.

Demokrasinin ve milli iradenin en güçlü olduğu iki özel gün 
Şimdi geleyim neye dayanarak böyle bir sonuca vardığıma…

Biraz geriye dönelim.

24 Kasım 2011…

Türkiye parlamenter sistemle yönetiliyor.

O gün TBMM İstanbul Sözleşmesi'ni görüşüyor.

Türkiye’yi kadın hakları konusunda medeni ülkeler arasına sokacak olan sözleşme TBMM’de 246 oyla geçiyor.

Bu sözleşemeye kimler oy verdi bir bakalım:

AKP, CHP, MHP…

Üç partinin üzerinde bu kadar geniş bir mutabakata vardığı tek karardı.

Sözleşmenin geçmesi için en çok AKP'li kadınlar çalıştı
(*) Sözleşme Meclis’e Başbakan Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla gönderildi.

(*) Sürecin hızlanması için en çok çalışanların başında dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin vardı.

(*) Teklifi görüşüp, karara bağlayan Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu'nun başkanı AKP milletvekili Azize Sibel Gönül’dü…


(*) Kararı oy birliği ile kabul eden Dışişleri Komisyonu'nun başında AKP milletvekili Volkan Bozkır vardı.

(*) Sözleşmeyi aynı gün jet hızıyla Meclis’e indiren TBMM Başkanı AKP milletvekili Cemil Çiçek’ti…

(*) Bu süreç içinde sözleşmenin geçmesi için en büyük çabayı gösteren kadın derneklerinden biri, başında Başbakanın kızı Sümeyye Erdoğan’ın bulunduğu “KADEM’di” (Kadın ve Demokrasi Derneği) .

TBMM'yi zirveye taşıyan oylar nereden geldi?
Sözleşme o gün oturuma katılan milletvekillerinin, (sadece bir çekimser) tamamının oyu ile geçti.

Çekimser oy kullanan milletvekili, ertesi gün ‘Yanlış tuşa basmışım’ diye oyunu Evet’e çevirdi.

O veren partilerin seçimde aldığı oy yüzde 90’dan fazlaydı.

Yani Türkiye’nin merkezindeki iki parti ve farklı özelliğe sahip milliyetçi bir parti daha…

Kısaca bu sözleşmeyi, Türkiye’nin en az yüzde 65’ini temsil eden merkez seçmeninin iradesi Meclis’ten geçirmişti.

“Konsensüs” nedir derseniz işte bu…

Gerçek “Toplumsal mutabakat” nedir derseniz, o da bu…

Güçlü başkanlık rejiminin dibe vurduğu çok özel gün 
Peki bu sözleşme kaç oyla uygulamadan kaldırıldı?

Tek…

"OYLAMA BİLE OLMADI"
Yani oylama bile olmadı.

Düşünün TBMM’nin, bütün partilerin desteği ile kadınlara verdiği evrensel haklar, güçlü başkanın bir gece kararnamesi ile ellerinden alındı.

Sizce bu nedir?

Parlamentonun iflası mı?

Yoksa Güçlendirilmiş Başkanlık Sistemi'nin “Tek Adam, Tek Parti Rejimi'ne” dönüşerek iflası mı?

Güçlendirilmiş Başkanlık Rejimi, sonunu hazırlayan ilk büyük darbeyi o gece aldı.

Yani güçlendirilmiş başkanın kendini en güçlü, en zirvede hissettiği gece…

Demokratik parlamentonun ve milli iradenin öteki zirvesi
Yine geriye, 20 yıl önceye dönelim.

1 Mart 2003…

Türkiye, belki de İkinci Dünya Savaşı’ından bu yana en önemli ve en kritik kararını alacak.

TBMM, İkinci Irak Savaşı’nda Amerikan askerinin Türkiye üzerinden savaşa girmesine izin verip vermemeyi tartışıyor.

Bir anlamda savaşa girip girmemeyi…

Dönemin Başbakanı Abdullah Gül…

Ama iktidarın başkanı o sırada Meclis dışında olan Tayyip Erdoğan…

Erdoğan bu tezkerenin geçmesini istiyor.

TBMM Başkanlı kürsüsünde AKP kurucusu ve o hareketin manevi abilerinden Bülent Arınç var.

Türkiye kimlerin oylarıyla savaşa girmeyeceğiz dedi?
Türkiye’nin seçilmiş Meclis'i o tezkereyi reddediyor.

TBMM’nin en güçlü olduğu anlardan biridir o gün.

Yani Türkiye parlamenter sisteminin ve gerçek milli iradenin doruğuna , gücünün zirvesine çıktığı andır.

Tezkere o gün kimlerin oyu ile reddedilmiştir?

AKP, CHP ve HDP’lilerin…

Bu üç partinin aldığı oy, Türkiye’nin neredeyse yüzde 80’ine eşittir.

Demek ki, o gün “Külliye Rejimi” geçerli olsaydı, Türkiye savaştaydı…