Karar yazarı Taha Akyol ''Kılıçdaroğlu’na saldırılar'' başlıklı makalesinde şunları kaleme aldı:

Kendini bilmez bir cahil fanatik, Adıyaman’da, deprem şehitlerine fatiha okuyan Kemal Kılıçdaroğlu’na bağırıyor:

“Bu Fatiha okumayı bilmiyor ki, sen buna neden Fatiha okutturuyorsun?”

Siyasi bir laf atma değil, “fatiha okumayı bilmiyor” diyerek yapılan bir itikat suçlaması!

Nasıl bir öfkeyle doldurulmuş, belli.

Sonra Kılıçdaroğlu türbe ziyaretinde saldırıya maruz kalıyor. Konvoyunun arabaları tekmeleniyor.

Olayı takip eden ANKA muhabiri Tamer Arda Erşin anlatıyor:

“Bir gazeteci olarak bugünden hiç unutmayacağım; mezarlıkta ‘bu Fatiha okumayı bilmiyor ki, sen buna neden Fatiha okutturuyorsun?’ tepkisi sonrası Kılıçdaroğlu’nun gözlerinin dolması oldu. Yalan değil, onu görünce benim de gözlerim doldu.”

‘HAK MUHAMMED ALİ’

Kılıçdaroğlu’nun sırtında devlet sorumluğu yok; sadece muhalefet lideri ve aday… Bu çirkin olayları olgunlukla karşıladı. Son yıllarda örneklerini çok gördüğümüz nefret ve tehdit seviyesizliğine tenezzül etmedi. Kutuplaşmayı körükleyecek tek kelime çıkmadı ağzından.

Alevi olması alttan alta fısıltılarla aleyhinde kullanılıyordu. Asırların yerleştirdiği hurda önyargılar kaşınıyordu…

Kılıçdaroğlu, çok geniş kesimlerde büyük tasviple karşılanan konuşmasını yapma gereği duydu:

“Ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslüman’ım. Allah’ın verdiği bir canım var, kul hakkı yemem. Harama el uzatmam.”

Siyasetçinin “kul hakkı yemem, harama el uzatmam” diye konuşması doğal olmak gerekirken, maalesef toplumumuzda bir erdem haline geldi! Kimse Kılıçdaroğlu’na bu konuda tek kelime edemiyor.

Geçmiş çağların getirip önümüze yığdığı kimlik kavgaları yerine artık siyasetin erdeme; hakkaniyete, adalete, hukuka, bilgiye dayanması gerekmiyor mu?

SİYASİ GÜÇ HIRSI

Bu konuda yüreklerimizde yaralar var. Devlet eliyle Takrir-i Sükunlar… Ahali cinayetleri olan Maraş, Çorum, Sivas faciaları…

Türkiye uzmanı George Harris 1970’lerdeki kitlevi sağ-sol cinayetlerini anlatırken, modern sağ-sol çatışmasının derinlerden gelen Sünni-Alevi ayrılığıyla örtüştüğü için bu kadar kanlı ve yaygın olduğunu yazmıştı.

Her toplumda farklılıklar vardır. Ama bunlar siyasi hırsla birleştiğinde kutuplaşma şiddetli oluyor.

Meşru Halife Hz. Ali’ye, Muaviye’nin isyan etmesiyle çıkan Sıffin savaşları dizisinde 70 bin Müslüman birbirini öldürmüştü! Bu rakamı Cevdet Paşa’dan aldım. Hepsi Peygamberimizin yakın veya uzak arkadaşlarıydı. İçlerinde “Bedir ehli” bile vardı!

Neden?.. Siyaset yüzünden! Cevdet Paşa “Muaviye emîrlik sevdasına düşmüştü” diye yazar.

Din de siyasi vaziyet alışlara görü yorumlandı; itikadi ve siyasi mezhepler böyle oluştu.

Bugün, işte Taliban, IŞİD… İşte kardeşimiz Pakistan’ın hazin hali, birbirlerinin ibadethanelerini bombalıyorlar.

Müslümanlar tarihte siyasi hırsın azgınlığını önlemek için güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi kurumlar geliştiremedi. Bugünkü halleri ortada.

ALEVİ DUASI

Kılıçdaroğlu “Fatiha” bilmez mi? Hem sana ne, hem ne biliyorsun?! Kılıçdaroğlu elbette “fatiha”yı bilir. “Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslüman”dır.

Cemevleri tarihteki tekke ve zaviyelerdir. Bugün de Cem evlerinde en çok okunan surelerin başında Fatiha, Yasin ve Nur sureleri gelir.

Bir Alevi Müslümanın cenaze namazı kılındıktan sonra şu dua yapılır:

“Ber-cemal-i Muhammed, kemal-i İmam Hasan, Şah Hüseyin, Ali’yi pîr bilene verelim candan salavat… Cenaze namazı, niyaz ve dualarımızın Ulu Dergah’ta kabulü ve Hakk’a yürüyen bu canımızın ruhu için, Allah rızası için el-Fatiha...”

Kör cehalet ise “bilmez” sanıyor; önyargı işte… Yıkmamız gereken önyargılardan biri.

GELİŞMİŞ ÜLKE OLMAK

Katolikler 1571 yılında 3 bini Paris’te, bütün Fransa’da 70 bin Protestanı boğazlayıp öldürmüştü.

Aydınlanma bu yangınların ışığından çıkacaktı!

1960 yılında Proteston Amerika Katolik ve İrlanda kökenli John F. Kennedy’yi başkan seçtiler, çok da iyi ettiler… Sonra Hüseyin Barak Obama…

Sünni Türkiye’nin bir Alevi’yi cumhurbaşkanı seçmesi de bir tabunun yıkılması olur.

Bugün Cumhurbaşkanı, belki yarın Başbakan seçerken esas ölçü onun mezhebi ve kökeni değildir; dürüstlüğü, hukuka, adalete ve 85 milyona saygısı, ülkeyi ileri götürecek bir programa ve ekibe sahip olup olmamasıdır.

Bunu idrak ettiğimizde zaten büyük mesafe kat etmiş olacağız.