Karar yazarı Taha Akyol ''Erdoğan’ın eserleri'' başlıklı makalesinde Erdoğan dönemine ilişkin şunları yazdı:

Tayyip Erdoğan 20 yıllık iktidar döneminde şüphesiz Türkiye’ye bir çok alt yapı tesisi kazandırdı. Erdoğan hayranlarının “hiçbir dönemde bu kadar eser yapılmamıştı” demeleri de doğrudur. Her yirmi yılda, bir öncekinin daha fazlası eserler yapılır tabii.

World Economic Forum’um 2020 raporuna göre Türkiye’nin alt yapı puanı yüzde 67.1’dir ve hayli iyidir. Endonezya’nın, Malezya’nın, Rusya’nın üstündedir.

Fakat bu, Erdoğan hakkında not vermek için yeter mi?

Amacım siyasi polemik değil. Bizim gibi orta gelişmiş toplumlarda yaygın olan lidere veya partiye yahut cemaat ve örgüte bağımlı düşünceyi eleştirmek; “objektif düşünce” ve “analitik düşünce” kavramları üzerinde durmak istiyorum.

OBJEKTİF BAKMAK

Evvela “objektif” olarak baktığımızda, Erdoğan’ın kabaca ilk on yılıyla son on yılı külliyen farklıdır. 2002’de kişi başı geliri 3 bin dolar olan Türkiye’yi 2013 yılında 12.500 dolara çıkardı.

Yılda bin dolar artış diye bakabiliriz. Dünyada da “yükselen yıldız” olarak alkışlanmış, bu ivme ile 2015 yılına kadar ülkemize 220 milyar dolar yatırım gelmiştir.

Fakat, son on yılda aşağıya gitti. Kişi başı gelirimiz CB sisteminde 8-9 bin dolara kadar düştü!... Bizzat Erdoğan’ın Nisan 2023’te açıkladığı Seçim Beyannamesi’nde 2028 yılında 16 bin dolara çıkacağımızı söyledi… Demek ki, 2013-2028 arasındaki 15 yılda sadece dört bin dolar artış! Yılda 266 dolar! Dünyada bu kadar kötü, bu kadar başarısız bir ekonomi yönetimi var mı, bilmiyorum.

Biz yılda 266 dolarcık kalkınırken, Malezya, Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler gerilerimizden gelip bizim önümüze geçtiler!

NEDEN BÖYLE OLDU?

Dış güçler mi saldırmıştı? “Ekonomimize saldırı, ezana ve bayrağımıza yönelik saldırıdan farksızdır, Türk milletini esir almak istiyorlar” da ondan mı? (20 Ağustos 2019)

Doğru “analiz” yapmak için böyle soyut sözleri bir tarafa bırakıp, izlenen politikalara bakmak lazım.

Erdoğan, IMF desteğiyle Kemal Derviş koordinasyonunda yapılan reformlarla Merkez Bankası bağımsızlaştırılmış, Avrupa standartlarında şeffaf İhale Kanunu çıkarılmış ve büyümeye geçmiş bir ekonomi devralmıştı.

Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’le kamu kurumlarındaki liyakatli personel bu temel politikaları sürdürdüler.

AB süreci gelişmeye ciddi katkı sağladı, on yılda 12.500 dolara çıktık.

Erdoğan Babacan ve Şimşek’i tasfiye etti. Berat Albayrak’ı getirdi...

Kurumlardaki liyakatli personel yerine “bizden” isimler atandı. Merkez Bankası önce “laf dinler” hale getirildi, 3 Sayılı CB Kararnamesiyle bağımsızlığı resmen sona erdirildi. İhale Kanunu’nda 190 değişiklik yapıldı, “davet üsülü” esas oldu.

Türkiye’nin kurumsal kalitesi 2020 yılında 47.7’ye düştü.

Hukuk ve özgürlükler utanacağımız düzeylerde!

“128 Milyar dolar vakası” gibi popülist harcamalarda rezervler tüketildi, para basma başladı… Sonuç kriz ve küçülme!

Ak Partililer bunları hiç sorgulamadı. O yüzden sorunlar küçükken önlenip doğru politikalara dönülemedi.

Belki de “dış güçler saldırıyor” söylemine inandılar.

Dış güçler mi “128 Milyar dolar”ı harcatmış, dış açığı patlatmıştı?!

Partideki itaat kültürü, eleştirilerle bu yanlışların düzeltilmesini engellemişti.

‘ELEŞTİREL DÜŞÜNCE’

Bu noktada, tarihten gelen bir zihniyet sorunumuza dikkat çekmek istiyorum. Hatta bu yazıdaki asıl amacım bu: “Eleştirel düşünce”eksikliğimiz… Objektif bakış ve analitik zihinle araştırma yerine liderlere, şeyhlere, şeflere bağımlı düşünme geleneği, komplo teorileri!

Merhum Erol Güngör’ü okudunuz mu? Okumalısınız. Onun Paul Hazard’dan dilimize çevirdiği “Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme” adlı eserde, Batıyı ayağa kaldıran zihniyet değişimi şu satır başıyla anlatılır:

“Akıl kelimesi mana değiştiriyor; akıl esas itibariyle bir tenkit (eleştiri) melekesi haline geliyor…” (S. 133 vd.)

Biz ise hâlâ eleştiriyi ‘kötüleme’, hatta küfür sanıyoruz. Halbuki evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını zihnimizin içindeki şablonlara uydurmaya çalışan iskolastik akıl geçmişte kaldı. Evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını anlamak için bunlara objektif bakan, irdeleyen “eleştirel akıl” dört yüz yıldır gelişmenin, güçlenmenin, refahın ve hürriyetin anahtarıdır.

Eleştirel düşünme yaygınlaştığı ölçüde gelişmiş ülkelerin gücüne ve refahına ulaşacağız.

NEDEN BÖYLE OLDU?

Dış güçler mi saldırmıştı? “Ekonomimize saldırı, ezana ve bayrağımıza yönelik saldırıdan farksızdır, Türk milletini esir almak istiyorlar” da ondan mı? (20 Ağustos 2019)

Doğru “analiz” yapmak için böyle soyut sözleri bir tarafa bırakıp, izlenen politikalara bakmak lazım.

Erdoğan, IMF desteğiyle Kemal Derviş koordinasyonunda yapılan reformlarla Merkez Bankası bağımsızlaştırılmış, Avrupa standartlarında şeffaf İhale Kanunu çıkarılmış ve büyümeye geçmiş bir ekonomi devralmıştı.

Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’le kamu kurumlarındaki liyakatli personel bu temel politikaları sürdürdüler.

AB süreci gelişmeye ciddi katkı sağladı, on yılda 12.500 dolara çıktık.

Erdoğan Babacan ve Şimşek’i tasfiye etti. Berat Albayrak’ı getirdi...

Kurumlardaki liyakatli personel yerine “bizden” isimler atandı. Merkez Bankası önce “laf dinler” hale getirildi, 3 Sayılı CB Kararnamesiyle bağımsızlığı resmen sona erdirildi. İhale Kanunu’nda 190 değişiklik yapıldı, “davet üsülü” esas oldu.

Türkiye’nin kurumsal kalitesi 2020 yılında 47.7’ye düştü.

Hukuk ve özgürlükler utanacağımız düzeylerde!

“128 Milyar dolar vakası” gibi popülist harcamalarda rezervler tüketildi, para basma başladı… Sonuç kriz ve küçülme!

Ak Partililer bunları hiç sorgulamadı. O yüzden sorunlar küçükken önlenip doğru politikalara dönülemedi.

Belki de “dış güçler saldırıyor” söylemine inandılar.

Dış güçler mi “128 Milyar dolar”ı harcatmış, dış açığı patlatmıştı?!

Partideki itaat kültürü, eleştirilerle bu yanlışların düzeltilmesini engellemişti.

‘ELEŞTİREL DÜŞÜNCE’

Bu noktada, tarihten gelen bir zihniyet sorunumuza dikkat çekmek istiyorum. Hatta bu yazıdaki asıl amacım bu: “Eleştirel düşünce”eksikliğimiz… Objektif bakış ve analitik zihinle araştırma yerine liderlere, şeyhlere, şeflere bağımlı düşünme geleneği, komplo teorileri!

Merhum Erol Güngör’ü okudunuz mu? Okumalısınız. Onun Paul Hazard’dan dilimize çevirdiği “Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme” adlı eserde, Batıyı ayağa kaldıran zihniyet değişimi şu satır başıyla anlatılır:

“Akıl kelimesi mana değiştiriyor; akıl esas itibariyle bir tenkit (eleştiri) melekesi haline geliyor…” (S. 133 vd.)

Biz ise hâlâ eleştiriyi ‘kötüleme’, hatta küfür sanıyoruz. Halbuki evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını zihnimizin içindeki şablonlara uydurmaya çalışan iskolastik akıl geçmişte kaldı. Evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını anlamak için bunlara objektif bakan, irdeleyen “eleştirel akıl” dört yüz yıldır gelişmenin, güçlenmenin, refahın ve hürriyetin anahtarıdır.

Eleştirel düşünme yaygınlaştığı ölçüde gelişmiş ülkelerin gücüne ve refahına ulaşacağız.