Karar yazarı Akif Beki ''SİHA olayını büyütmeme tercihi'' başlıklı makalesinde konuya dair şunları yazdı:

Rus kontrolündeki PKK uzantılarına kızıp, acısını ABD bölgesinden çıkarıyormuşuz gibi değil bu sefer.

Bir hışımla içeride gaz alma operasyonuna da benzemiyor.

İşaret fişeğini, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ateşledi.

Türkiye, yapması gerekeni yapıyor. Terör saldırısı karşısında, terör örgütünü bulduğu yerde vurmayıp da ne yapacaktı?

Hamasi çıkışlar yok, terörle mücadeleye kurumsal sağduyu ve soğukkanlılık hakim. Milli Savunma ve Dışişleri bakanlıklarının, SiHA olayına tepkilerinde de görülüyor.

Hakan Fidan, üçüncü tarafları baştan uyardı. Vurulacak hedeflerden uzak durun, diye.

Üçüncü taraflara parmak sallamadan, bir suçlamada bulunmadan, meydan da okumadan yaptı bunu. ABD'yle kriz istemediğimizi gösteriyordu.

SİHA olayında anlaşıldı ki, ABD de Türkiye'yle kriz istemiyor. Ne baştan kem küm ederek, operasyonu durdurmaya çağırdılar. Ne de sonrasında lafı dolandırarak, meşru müdafaa hakkımızı kabulden ve terörle mücadelemize destek vermekten kaçındılar.

Suriye'deki kuvvetleri, PKK'ya kalkan olup korumuyor; aksine sığınaklara çekilmişler.

Yine de terör harekâtına katılan bir SİHA'mızı düşürdüler, yakınlarına çok sokularak askerlerinin can güvenliğine tehdit oluşturduğu gerekçesiyle.

Savunma bakanları, Genelkurnay başkanları görüştü; istenmeyen bir kaza olduğunda anlaştılar. Tekrarını önlemek için koordinasyon kopukluğunu gidermek gerektiğinde de anlaştılar.

Anlaşmanın bir şartı da IŞİD'e alan kazandıracak bir duruma fırsat verilmemesi.

Bir MİT SiHA'sının, Türkiye'ye ait olduğu biline biline vurulması, büyütülmedi yani.

Kasıt olmadığına kanaat getirse bile Ankara, büyütmeyi seçebilirdi. Siyaseten kullanmak için.

Fakat aramızdaki tarihi dostluk ve NATO müttefikliğine sığdırmamayı, bu kez tercih etmedi.

Dışişleri Bakanlığımızın açıklaması da kaza yaklaşımını teyit ediyor, gayet itidalli. Her sözü, ölçüp biçerek yazılmış.

Sonuç da alınıyor.

Amerikan tarafı, eskiden bir an önce harekâtı tamamlamaya çağırırdı. Şimdiyse Türkiye'nin haklılığını, güçlü sözlerle destekliyor. PKK'yı terör örgütü olarak tanıdığını da döne döne vurguluyor.

Harekâtı sorarsanız, planlandığı şekilde hız kesmeden ilerliyor.

Demek Irak ve Suriye'ye terörle mücadele harekâtları, böyle de yönetilebiliyormuş. ABD'yle karşı karşıya gelmeden. O, şart değilmiş.

Ne değişti?

Suriye'de ABD'yi geriletmenin, günün sonunda Esad'la Rusya ve İran'ı ilerletmek anlamına geldiği, yeni görülmemiştir.

2019'dan beri aynı şeyi soruyorum.

Sınır boyumuzdaki terör tehdidine karşı ABD'yle çatışarak, YPG'yle savaşarak aldığımız yerlere, en son Esad gelip yerleşecekse...

Neden hakimiyet kuramadığı bölgeleri biz alıp, altın tepside Esad'a teslim edelim ki? Sonradan yapacağımızı baştan yapmamıza mani ne?

Sınırımızda bir terör koridoru riskini ortadan kaldırması şartıyla şimdiden anlaşsak ya!

Onun toprak bütünlüğünü, biz niye kanımızla savunalım?

Esad, kendi topraklarını kendi beklesin. Kendi egemenliğini kendi tesis etsin. Kendi sınırlarını kendi korusun. Mıntıka temizliğini de kendi ordusuyla yapsın. Sorumluluğu ona yükleyelim.

ABD aradan çekilince sadece YPG ile baş başa kalmıyoruz. Esad ve dostlarıyla da karşı karşıya geliyoruz.

Suriye'de İran ve Rusya'yla kafa kafaya kalmak, ABD'yle kalmaktan daha mı iyi?

SİHA olayını büyütmemek; sadece doğru tercih değil, bu soruya da verilmiş bir cevap olsa gerek.