Karar yazarı Ahmet Taşgetren ''Ah şu soğan provokasyonu olmasa...'' makalesinde  gündeme ilşkin şunları yazdı:

Size ne güzel İHA-SİHA vermişiz, üstüne bir TOOG, üstüne bir uçak gemisi, bir Kızılelma… Ne güzel yesenize? Ama siz hep soğan da soğan dersiniz. Bu biraz Tanrı’nın yemek olarak bıldırcın ikram ettiği İsrailoğullarının soğan sarımsak istemesine benzemiyor mu?

İktidar cenahının, politikacılarıyla, biraz din bilgini de olan sosyologları ile seslendirdiği söylem böyle değil mi? Ya da şöyle:

-Soğan gündemi provokasyon. Artık Amerika’dan mı, Avrupa’dan mı, bir soğanla bize diz çöktüreceklerini zannediyorlar.

-Nerede bu Ticaret Bakanı, İHA’lar SİHAlar ne güne duruyor. Şöyle onlarla Anadolu coğrafyası üzerinde bir dolaşsa, tarlada – depolarda soğan çürüten teröristleri yakalasa da, seçim öncesi Cumhur İttifakımıza zarar vermelerini önlese….

-Soğan meselesi bir beka meselesi aslında. Çünkü Cumhur İttifakı’nı zaafa düşürecek her şey beka meselesidir.

Bunlar söyleniyor ya da akıldan geçiyor. Bunların ardında şu yaklaşım var:

-Ekonomi çok iyi gidiyor oysa, Ekonomi Bakanımızın yüzünden gülümsemeyi eksik etmeyecek kadar, her şey çok düzgün, milli gelir şahlanmış, KKM çok başarılı gelir transferi yapıyor para sahipleri adına, dünya ekonomileri içindeki sıramız 17’lerde….Hatta Avrupa’da raflar boş. Bizde bolluk bereket. Her şey her şey çok iyi… Ama ah şu halk kitlelerine kadar sirayet eden soğan provokasyonu olmasa…

Ya kırmızı ete ne demeli?

Ya beyaz ete ne demeli?

Ya peynire süte ne demeli?

Ya ev kiralarına, uçuk ev fiyatlarına ne demeli?

En düşük satış fiyatı 1 milyona olan TOGG’umuzu alabilme hayalinin nerelere gittiğine ne demeli?

Raflarda elini uzattığın her maddeyi say, el yakmayan ürün mü var?

Vatandaşın kendi kendine geliştirdiği bir tanımlama var: “Ateş pahası!”

Her şey ateş pahası…

Bütün etiketler el yakıyor…

İş soğanla sınırlı değil hani. Soğan her evi vurduğu için, soğan en dar gelirlinin bile mutfağını kurtaran nesne olduğu için, yani ekonominin çarkları artık en diptekilerin elindeki avucundakileri bile öğütmeye başladığı için….

Yani art arda artırılan asgari ücret açlık sınırının altında kaldığı için…

Yani iktidar, enflasyon canavarını azdırmanın bir ekonomi için ne anlama geldiğinin farkında olmadığı için…

-Ama TOGG, otoyollar, şehir hastaneleri yenmiyor ki, diyenlere çok kızıyorlar. Siz memleketin kalkınmasına karşısınız…

-Yooo, kimse memlekete bir çivi çakılmasına karşı değil. Ama viran olası hanede evladü ıyal var. Sabah çocuğun beslenmesine kırık dökük bir şeyler koymak lazım, akşam için de çorba kaynatmak gerekiyor…

Soğan lazım be kardeşim soğan… Yağ olmasa bile soğan… Tuzun, şekerin fiyatının farkında mısınız?

KİM DÜZELTECEK?

Şimdi asıl meseleye gelirsek:

İktidar insanların yaşadığı perişanlığı görmüyor olamaz. Ateş pahası bir ekonomi var ve o toplumu yakıyor. Belli ki o sandığı da yakacak.

İktidar diyor ki: Bu işi yine biz düzeltiriz.

Ama toplum sanki buna inanmıyor gibi. İnanmadığının da iktidar farkında gibi. İktidar onun için “kimlik damarı”nı kaşıyor. Ama kimlik damarıyla iktidarı destekleyen kitlelerin de cebi – cüzdanı yanıyor. Oralarda da çocukların karnını doyurmak lazım. Onlar da;

-Çözüm için bir bildiğiniz varsa neden 20 yılda yapmadınız, bir ara kişi başına 12 bin dolarlara çıkan milli geliri son yedi – sekiz yılda neden 8-9 binlere indirdiniz? sorularını cevaplamakta, iktidara destek için kendi kendini ikna etmekte zorlanıyor.

Ötede, dün iktidar (yani Ak parti) bünyesinde ekonomiyi yöneten kadrolar var. Muhalefette. Onlar “Geçmişte krizden biz çıkarmıştık ekonomiyi. Yine biz çıkarırız. Bunalımın sebeplerini de çözüm yıllarını da biliyoruz” diyerek meydan okuyorlar. Geniş bir ekonomi kadrosu koalisyon(yani ekip) halinde hazır bekliyor.

Diyorum ki, başka hiçbir alanda olmasa bile, toplumu en çok yakan ekonomi alanında, sorunları ve çözüm yollarını tartışmak üzere iktidar ve muhalefet liderlerinin ve ekonomi kadrolarının katıldığı bir televizyon programı yapılmalı. Bütün tv’ler canlı yayın yapmalı. Toplum karar vermeli.

Bunu muhalefetin heyecanla karşılayacağı muhakkak. İktidar cenahı ise, şu ana kadar, ne liderlik boyutunda ne de bakanlar olarak, rakiplerle yüz yüze, toplum huzurunda mesela bir tv kanalında tartışmadılar.

Seçimi kimlikler savaşına indirgemeden, sorunlar planında tartışmanın zeminini oluşturmak gerekiyor.

Bütün sorunların tartışılabileceğini göstermek, Türkiye’nin gelişmişlik seviyesini de sergileyecektir aslında. Soyut didişmeler yerine, sorun - çözüm bazlı karşılaşmaları başarmalıyız. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz özdeyişi tam da o ortamda karşılık bulacaktır.