Kamuoyundaki adalet algısının en çok zedelendiği dönemde AYM Başkanı ‘Asıl olan hukuk devleti’ vurgusu yaptı. Meşrutiyet döneminin İstinaf Mahkemesi Başkanı Suphi Paşa’nın padişahı kızdırma pahasına verdiği hükmü hatırlattı. Paşanın 148 yıl önceki gerekçesine dikkat çekti: Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki yalnız ondan korkarım.

Anayasa Mahkemesi’nin 61’inci kuruluş yılı programında AYM Başkanı Zühtü Arslan, Namık Kemal’in ‘Adaletin olmadığı yerde devletin gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur’ dizelerini okudu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı sempozyumda Arslan “Hakların güvenceye alınması demokrasinin gereğidir” dedi. Arslan’ın konuşmasında dikkat çeken detay ise Suphi Paşa anekdotu oldu.

‘148 YIL ÖNCEKİ HÜKÜM TÜM ZAMANLARIN HAKİMLERİNE BİR DERS’

Karar'ın manşetinde yer alan habere göre, Meşrutiyet döneminde Namık Kemal’in yargılandığı davada, İstinaf Mahkemesi Başkanı Suphi Paşa’nın kararını hatırlatan Arslan şöyle devam etti: Telkinlerin etkisiyle mahkumiyet bekleniyordu. Ancak Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan hüküm çıktı. Kızı bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda ise Suphi Paşa ‘Yarın huzuruna çıkacağımız hâkimden korkarım’ demiştir. Bu söz hakimlere bir ders niteliğindedir.

2604krt01a-tum.png

anayasa Mahkemesi’nin 61’inci kuruluş yıl dönümü etkinliklerle kutlandı. Anıtkabir’i ziyaret eden AYM heyeti ardından mahkemedeki törene katıldı. Törene Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve yüksek yargı organ başkanları katıldı. Törendeki konuşmasında Arslan, Namık Kemal ve Abdüllatif Suphi Paşa’dan alıntılar yaparak adalet vurgusu yaptı.

Yüksek mahkeme kararlarının eleştirilmesine tepki gösterdi:

‘‘Kendimize hak gördüğümüzü ‘öteki’ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız. Diğer yandan, demokratik Cumhuriyetin geleceği hukuksal ve siyasal düzlemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve bu kapsamda yargı bağımsızlığının tam manasıyla hayata geçirilmesine bağlıdır. Belirtmek gerekir ki, hangi hükûmet sistemi benimsenmiş olursa olsun, demokratik anayasalarda yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak özel düzenlemelere yer verilmiştir.

Namık Kemal, adaletin sağlanmasının birinci şartının yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı olduğunu belirtmiş, ancak adaletin aslında söylem değil bir eylem meselesi olduğunu tutuklu yargılandığı bir davada tecrübe etmiştir. Bunu ona öğretecek olan da, birkaç yıl önce yazdığı mektupta kendisinden ‘nebbaş’ yani ‘mezar soyguncusu’ diye bahsettiği İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’dan başkası değildir. Duruşma yoğun bir ilgi altında gerçekleşmiştir. Yapılan telkinlerin de etkisiyle, başta Namık Kemal olmak üzere herkes mahkûmiyet kararı beklemektedir. Ancak, beklenenin tersine, Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar verilmiştir. Kızı bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, Mahkeme Başkanı Suphi Paşa tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan şu cevabı vermiştir: ‘Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım.’

Sayın Cumhurbaşkanım, hiç kuşkusuz tüm yargı kararları gibi Anayasa Mahkemesi kararları da eleştirilebilir. Dahası eleştirilmelidir, zira eleştirinin olmadığı yerde yargısal içtihadın gelişmesi mümkün değildir. Bu bağlamda, kararlarımızı okuyup analiz eden ve böylece bize ayna tutan eleştirilerden faydalanıyoruz. Bununla birlikte, özellikle bireysel başvuruda verilen kararları içtihat bütünlüğünden soyutlamak suretiyle bunlarla ilgili olarak yüzeysel şekilde yapılan genellemelerden fayda sağlanmayacağını bilmek gerekir. Aynı şekilde, çoğu kez doğru düzgün okunmadan, en hassas ve teknik konulara dair kararları bile 140 karakterle yorumlamaya çalışanların da temel hakların korunmasına yönelik içtihadın gelişimine herhangi bir katkısı maalesef olamamaktadır.

Ayrıca kararları eleştirmek yerine kararlara imza atanları hedef alan, insaf ve izanla bağdaşmayan, son tahlilde kişisel ve kurumsal itibarı zedelemeye yönelik ithamların da hiçbir faydası olamamaktadır. Aksine Anayasa Mahkemesi’ne yapılan ağır saldırılar, nihayetinde toplumun yargıya güvenini sarsarak en fazla demokratik hukuk devletine ve onu korumakla görevli olan başta yargı olmak üzere tüm kurumlarımıza zarar vermektedir.”

ESİR HAYATINDAN YÜKSEK MAHKEME YARGIÇLIĞINA

ABDÜLLATİF SUPHİ PAŞA KİMDİR?

1821 de Mora Ayaklanması, sırasında ai1esiyle birlikte tutsak düştü. Venedikli Kaplan Kolo Katrani’nin çabalarıyla kurtuldu ve Mısır’a götürüldü. Öğrenimini burada tamamladı. Babası, Abdurrahman Sami Paşa’nın Mısır Hükümeti’nde görev alması üzerine yanında katip olarak çalışmaya başladı. Abbas Hilmi Paşa Mısır Valisi olunca, 1849’da İstanbul’a geldi. Maarif Meclisi, Adliye Meclisi gibi yerlerde üyelik yaptı.

1860’ta atandığı Defter Emaneti, Tahrir-i Emval yöntemiyle birleştirilince, 1861’de bu kurumun başkanlığına getirildi. Bu görevi sırasında İstanbul, Üsküdar, Beyoğlu ve Eyüp’te bir milyon dört yüz bin tapu belgesini sahiplerine dağıttı. Abdülmecid’in ölümünden sonra 1861’de Evkaf-ı Hümayun nazırı oldu. 1865’te Tahrir-i Nüfus Nezaretine atandı. İki yıl sonra maarif nazırı oldu. 1868’de yeniden kurulan Şura-yı Devlet (günümüz danıtayı) üyeliğine seçildi. 1873’te üçüncü kez Şura-yı Devlet üyesi oldu. Ölümüne kadar evkaf, maarif, maliye, ticaret nazırlıkları görevini kısalı, uzunlu aralıklarla yürüttü.