Prof. Dr. Emre Alkin, Türkiye ekonomisi üzerine ve vatandaşların artan döviz talebine dair çarpıcı yorumlarda bulundu. Alkin, Merkez Bankası'nın politikalarını ve finansal piyasalardaki dalgalanmaları mercek altına alırken, "süper bono" çıkarma fikrini de masaya yatırdı. Alkin, "KKM uygulamasına benzer bir uygulama gündeme gelebilir. Sanıyorum bir yıl önce yapılması uygun olan ama yapılmayan "süper bono" hamlesi gelebilir." iddiasında bulundu.

Türkiye ekonomisinin yakın dönemdeki seyrine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Emre Alkin, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamalarda, Merkez Bankası'nın son dönemdeki ekonomi politikaları ve finansal piyasalardaki volatilitenin etkilerine dair çarpıcı analizler sundu. Alkin, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu ekonomik zorluklar ve olası çözüm yolları üzerine kapsamlı bir bakış açısı sağlayarak, "süper bono" çıkarma fikrinin potansiyel etkilerini mercek altına aldı.

'MEVDUAT VE KREDİ FAİZLERİ ARASINDAKİ MAKAS AÇILDI'

Prof. Dr. Alkin, kredi faizlerinin son dönemde yaşanan sert yükselişine ve bu durumun ekonomik dengelere etkilerine değinerek başladı. Merkez Bankası'nın ek sıkılaştırma politikalarının, kredi maliyetlerinde önemli bir artışa yol açtığını ve bu durumun sonuç olarak kredi talep eden vatandaşlara yansıtıldığını belirtti. Bu gelişmelerin mevduat ve kredi faizleri arasındaki makası açtığını, potansiyel olarak bankacılık sektörü üzerinde baskı oluşturabileceğini ifade etti.

Türkiye'nin ekonomi politikalarındaki stratejik yönelimlere değinen Alkin, özellikle döviz kuru ve faiz politikalarında sergilenen tutumun, piyasaları ve ekonomik istikrarı olumsuz yönde etkileyebileceğini vurguladı. Alkin, bu politikaların 2001 ekonomik krizinde olduğu gibi enflasyonu kontrol altına alma konusunda başarısız olabileceğini öne sürdü.

Alkin, Mısır'daki ekonomik gelişmeler ve diğer ülkelerin döviz kurları üzerindeki kontrolü gevşetme eğilimleri hakkındaki yorumlara da atıfta bulunarak, Türkiye'nin benzer bir yol izlemesi gerektiğinin altını çizdi. Döviz kuru üzerindeki kontrolün gevşetilmesi ve politika faizlerinin akılcı bir şekilde yönetilmesinin önemine dikkat çekti.

VADESİ 6 AY VE YILLIK FAİZ ORANI %50 SEVİYESİNDE OLMALI

"Süper bono" çıkarma fikrinin detaylarına değinen Alkin, bu önerinin ekonomik dengeleri sağlama ve döviz talebini kontrol altına alma potansiyeline sahip olduğunu belirtti. Böyle bir bononun vadesinin 6 ay ve yıllık faiz oranının %50 civarında olması gerektiğini ifade ederek, piyasaya sürülecek ilk bononun ardından, ilgiye bağlı olarak daha fazla bono ihraç edilmesinin mümkün olabileceğini dile getirdi.

Son olarak Alkin, döviz kurlarını sıkı bir kontrol altında tutmanın ve faizleri yönetmenin, uzun vadede ekonomi için sağlıklı olmadığını vurguladı. Serbest piyasa dinamiklerine geçişin önemine değinerek, bu geçişin ertelenmesinin ekonomik faturayı büyüteceği konusunda uyardı.

22 Yılda Enflasyon Uçtu, Fiyatlar Uçtu, Maaşlar Pul Oldu 22 Yılda Enflasyon Uçtu, Fiyatlar Uçtu, Maaşlar Pul Oldu

SÜPER BONO NEDİR?

Süper bono, yüksek faiz oranları sunarak döviz talebini azaltmayı ve yerel para birimini desteklemeyi amaçlayan bir devlet tahvilidir. Yatırımcılara cazip getiri sağlayarak, mevduatları yerel para biriminde tutmaya teşvik eder ve böylece döviz piyasasındaki baskıyı azaltmayı hedefler.

emre alkin

@emrealkin1969

"Dur Bakalım Ne Olacak Derken Hikayenin Sonu Süper Bono Olacak.."

Fitch'in not artırımı konusunda fazladan bir analize gerek yok. Anlamsız şekilde hızla düşürülen not yine çok anlaşılmayan bir şekilde yükseltildi. Bu kurumlarla ilgili görüşüm hep aynı: Siyasi ve diplomatik meselelere göre karar veriyorlar. Biz işimize bakalım.

En baştan söyleyeyim: Sürüklenen kur politikasıyla enflasyonu düşürme deneyi 2001'de fiyaskoyla bitti. Bu denemenin başarı şansı çok az.

Geçen haftaya dönelim: Merkez Bankasının ek sıkılaştırma kararından sonra hem mevduat hem de kredi faizlerinde volatilite gerçekleşti diyebilirim. Kredi faizleri bir anda % 55-60 seviyesine yükseldi. Çünkü Merkez Bankası'nın belirlediği büyüme oranı üzerindeki kredi miktarı için doğrudan doğruya aynı miktar karşılık ayrılması, maliyetleri bir anda artırıverdi. Elbette bu maliyet kredi talep edenlere fatura edilecekti. Öyle de oldu.

Elbette bu durum mevduat-kredi faizi arasındaki makasın açılmasına yol açtı. Eğer bankalar kredi vermeye hızla devam etseler bu makas kağıt üzerinde ciddi bir karlılık getirebilirdi. Ancak, şu anki durumda fonlama maliyeti ve kompozisyonu kar etmeyi değil zarar etmemeye çalışmayı gerektiren bir durumda.

Yurt dışındaki yorumlar ise Mısır'dan sonra başka ülkelerin de döviz kurları üzerindeki kontrolü bırakacağı ve politika faizlerini yükselteceği doğrultusunda gelişiyor. Açıkçası, Şahap Kavcıoğlu zamanında piyasaların ne kadar sıkıştırıldığını gayet iyi hatırlayan finans yöneticileri, döviz kuru üzerindeki kontrolü ve politika faizlerindeki inadı bırakmadan yapılan parasal sıkılaştırmaları "eski hamam eski tas" şeklinde yorumlamaya başladı. Bankaların kredi büyümesini bu şekilde sınırlanırsa, problemli kredilerin toplam krediler içindeki payı ister istemez büyüyecek. Çünkü krediler yaşlanmaya başlayacak.

Yerel seçimlere kadar devam etmesi beklenen bu stratejinin olumsuz etkilerini taktik hamlelerle düzeltmek mümkün değil. Serbest piyasadan nakit olarak döviz çekmek isteyenleri durduracak veya caydıracak bir hamle gelmedi. Eğer döviz kurları tutulmaya devam edilirse, Bakan Şimşek'in eleştirdiği KKM uygulamasına benzer bir uygulama gündeme gelebilir. Sanıyorum bir yıl önce yapılması uygun olan ama yapılmayan "süper bono" hamlesi gelebilir.  Belki de bu yolla "bakın politika faizlerini yükseltmeden durumu kurtardık" diyebilir TCMB ama Hazine ve Maliye bunu yapar mı bilemem.

Diyelim ki yaptı, böyle bir kamu kağıdının vadesi 6 ay ve yıllık faizi şu anki şartlarla en az % 50 civarında olmalı ki döviz talebi dursun. Eğer ilk hamlenin başarılı olması isteniyorsa % 55 ile piyasaya çıkmak en doğrusu. Böylelikle mevduat faizi bu süper bonoya rekabet ederken % 60'ların üzerine çıkmaz. İlk arzdan sonra ilginin yüksekliğine göre birkaç tane daha yapılabilir. Ancak döviz kurlarını serbest bırakmadan bu hamlenin yapılmaması gerekir. Yoksa KKM gibi ikinci bir kambur oluşur.

Sözün özü; döviz kurlarını tutarak ve faizleri kontrol ederek işlerin düzelmesini beklemek hiçbir zaman doğru bir yaklaşım olmadı. Serbest piyasaya geçmeyi ertelediğimiz her an faturayı daha da büyütüyor.

Resim