Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü’nün her gün yeni bir yüzünü öğreniyoruz. Siyasi yönleri detaylı olarak konuşulmalı ama önce bunca ailenin evladını bu örgüt nasıl alıkoyuyor, küçücük yaşlarında evlerinden koparıyor bunu konuşmak gerekiyor. Üç çocuğunu ve eşini örgüte kaptıran Elvan Koçak’ın gözyaşları da bize bunu söylüyor. Operasyonu yapan dönemin Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer ile konuştum.

Adnan Belgeseli’nin ikinci bölümü yayınlandı. Yapımda konuşan ve sonrasında Sözcü TV yayınına da katılan baba Elvan Koçak’ın yaşadıkları karşısında dilimiz tutuldu. Bir baba, hem eşini hem üç evladını örgüte kaptırıyor. Biz birini gördük, kimbilir siz neler gördünüz? Önce Elvan Koçak’ı konuşalım. Siz de bir babasınız. Tanıştığınızda ve öyküsünü dinlediğinizde ne hissettiniz?

Kızlarını örgütün elinden kurtarmaya çalışan bir baba, Adnan Oktar’ın varlığını ve örgütü biliyor, kızlarına zarar verecek kötü bir örgüt olduğuyla ilgili de bilgisi var ancak öngöremediği örgütün bu kadar kötü olabileceği. Biz kızların anneleriyle birlikte Adnan Oktar’ın yanında olduğunu biliyorduk. Elvan Bey’i bizzat tanımadan kızlarını kurtarmak için bir çaba içerisinde olduğunu da takip ediyorduk. Ancak müşteki olarak bu soruşturmaya dahil olması bir süreç aldı. Çünkü gizlilikle yürütülen bir çalışma vardı. Elvan Koçak’ın öyküsünün bir kısmına vakıftık ancak acılı bir babanın yaşadıklarını hisleriyle dinlemek size bambaşka şeyler düşündürüyor. Bu dosyada her bir müştekinin, her bir mağdurun ayrı bir trajik hikâyesi var. Toplumumuz bu örgütü ve bu örgütün zulmüne uğramış insanları 140 Journos’un belgeselleriyle ve sizlerin yapmış oldukları program ve haberlerle daha iyi anlamaya çalıştı. Elvan Koçak gibi yüzlerce hatta binlerce aile var, örgüt evlatlarını ellerinden aldığı ile kalmıyor, üzerine türlü sindirme politikaları uyguluyor ve örgütün bu saldırılarının on yıllardır aynı olduğunu görüyoruz.

KANINIZI EMİYORLAR

Örgüt kızları nasıl kaçırıyor?

Her Taşın Altından Siyonizm Çıkıyor: Çirkeflikte Sınır Tanımıyorlar Her Taşın Altından Siyonizm Çıkıyor: Çirkeflikte Sınır Tanımıyorlar

Sözcü'den İpek Özbey'in haberine göre, Bu örgütün hedefi öncelikle yaşı küçük kızlar. Adnan Oktar’a yaşları küçük kızların getirilmesi bir örgüt ritüeli. Anne veya babalarını angaje ettiyse bu evebeynler vasıtasıyla tabii ki daha kolay oluyor ancak ailelerin bilmediği ve örgütün kız getirme ekibi tarafından kandırılarak suistimal edilen çok sayıda kız çocuğu var. Elvan Koçak’ın özelinde kızlarının velayetini aldığı mahkeme kararını örgüt hukuk ekibi vasıtasıyla öğreniyor. Hukuk ekibi örgüt içerisinde en güçlü olan ekiplerden. Özellikle büyük şehirlerdeki adliyelerde sadece örgüt ile ilgili çalışma yapmak, istihbarat toplamak için mesai saatlerini adliyelerde geçiren çok sayıda avukat var.

- Peki sizce bu kızlar neden orada, neden babalarını bırakıp, o korkunç yaşamı seçiyorlar?

Burada aileden alınan telkin çok önemli, çoğu çocuk için anne ve baba bir rol modeldir ve sizin rol modeliniz Adnan Oktar’ın çok iyi bir insan olduğunu ve onun yanında çok mutlu olacağınızı söylüyor. Sizi altın tepside önce örgüte sonra da Adnan Oktar’a sunuyor. Örgüt size dokunmaya başladığı andan itibaren yavaş yavaş, yani sizi irite etmeden kanınızı ruhunuzu emmeye başlıyor. Narkoz verilmiş ve ameliyat masasında yatan bir hasta gibi, siz o ameliyat masasından kalkıyorsunuz belki ama o narkozun etkisi hiçbir zaman bitmiyor. Bu narkoz sizin gerçeği görmenizi engelliyor, sağlıklı ve doğru kararlar vermenizi önlüyor, hayat gaileniz sadece Adnan Oktar ve O’nun sahte mehdiliğine hizmet olarak kalıyor.

Asıl hikâye anneyle başlıyor. Siz onların örgütün elinde tutsak olduğunu mu düşünüyorsunuz? 

Hayır, örgütün elinde tutsak değil, örgüte anneleri tarafından sunulmuş, tırnak içinde söylüyorum birer ikram olarak görüyorum. Kızlar reşit değil, dolayısıyla neyin doğru, neyin yanlış olabileceğini tam olarak ayırt edebilecek bilgi ve tecrübede değiller. Onlar da bunu tutsaklık olarak görmüyor, göremiyorlar. Ancak anne için aynı şeyi söyleyemeyiz. Anne-babalar çocuklarınıza ve çevresine çok dikkat edin ve onlar için endişelenin diye sürekli aileleri uyarmaya çalışıyorum. Bu uyuşturucu bağımlılığı gibi. Bir kere bunlara bulaştığınızda kurtulmanız çok zor.

Bu aile yurt dışında, örgüt çökertildi, peki hâlâ neden oradalar?

Örgütün yurtdışında güçlü bir ekibi var, yine yurtdışı bazı yapılanmalar ile güçlü ilişkileri var. Dolayısıyla siz bu örgütten kurtulmak için kendinize yurtdışında bir yaşam kurdunuz, örgütten uzaklaştım zannediyorsunuz ancak örgütün çok güçlü olduğu bir lokasyonda bulunabilirsiniz. Dolayısıyla Elvan Koçak’ın kızları da şu an örgüt ile çok ciddi şekilde irtibatlı. Yine aynı şekilde anne örgütün çok ciddi şekilde kontrolünde ve örgüt manipülasyonlarına olabildiğince açık. Kızlar annelerinin bu zehirli anlayışından kurtulamadıkça örgütten kurtulmaları çok zor. Bunun fazlaca örneği var. 

AİLELER BİR SÜRE İNANAMADI

Sizinle yaptığımız programlarda sık sık “Bu örgüt bitmedi” de dediniz. Neden bitmiyor? Varlığını sürdürecek gücü nereden alıyor?

Bu örgüt lider odaklı bir örgüt. Dolayısıyla örgüt lideri ölmediği sürece varlığını devam ettirecek. Firari şüpheliler var, yurtdışı desteği ve yurtdışı yapılanması var. Yine Adnan Oktar dışarıdayken sempatizan, cezaevine girdikten sonra örgüt üyesi olan şahıslar var. Adnan Oktar örgütü sürekli motive etmek ve zinde tutmak için elinden geleni yapıyor. Örgütün bitmediğini en basit yoluyla sosyal medyaya bakarak görebiliriz. Trend olan her başlığın altında örgüt lideri Adnan Oktar başta olmak üzere örgüt yönetici ve üyelerini aklayıcı nitelikte yine bu dosyada müşteki olmuş insanları ve görev almış kamu personelini karalayıcı nitelikte çok sayıda farklı hesaplardan paylaşım yapabiliyorlar.

Beni en çok etkileyen cümle, babanın hâlâ kızlarını doğum günlerinde o telefonun açılmayacağını bile bile aramasıydı. Gözyaşlarını tutamıyor. Başka aileleri anlatın bize lütfen. Neler yaşıyorlar, kaç Elvan Koçak var, kaç aile dağıldı? 

Bir baba için çok zor bir durum. Evlatlarınız elinizden alınıyor, hem de eşiniz aracılığıyla. Her bakımdan baş edilmesi çok güç. Elvan Koçak gibi yüzlerce aile var evlatlarını bu örgüte kaptıran ve geri alamayan. Evlatları tarafından örgüt yönlendirmesi ile kaldırılamayacak iftiralara maruz kalan... Örgütün evlatlarına sahip çıkmaya çalışan anne babalara uyguladığı metot yıllardır değişmiyor. Neden? Çünkü etkili bir baş etme yolu buldu örgüt.

Nedir o yöntem? 

Önce anne-babaya kurgu iddialarla davalar açılıyor, sonra ailenin sırları ifşa ediliyor. Anne-baba yine evladının peşini bırakmıyorsa bu sefer örgüt tarafından bir robot haline getirilen çocukları tarafından cinsel istismar iftirası atılıyor. Bir anne baba için çok zor, gözünün içine bakarak büyüttüğünüz evladınız sizin ona cinsel istismarda bulunduğunuzu söylüyor hem de bütün Türkiye’nin duyacağı şekilde.

Evlatlarına kavuşma anlarını anlatır mısınız?

Aslında bunu en iyi anlatacak olan ailelerdir. Umarım Elvan Koçak biran önce evlatlarına kavuşur da onun duygularını dinlemek nasip olur. Evlatlarına kavuşmanın gerçek olduğuna inanamayan aileler vardı. Kızlarının odalarını evi terk ettiği gün bıraktığı haliyle muhafaza edenler. O kadar uzun yıllar çocuklarını geri kazanmak için çabalamışlar ki eve döndüğüne inanamıyorlar ve tekrar geri gider korkusuyla o mutluluk ve heyecanı dahi hakkıyla yaşamıyorlar. Bu örgüt, insanlarımızı ne yazık ki bu hale getirdi. Ancak evlerine, anne, babalarına dönerek yeni hayatlarına uyum sağlayan, örgüte girerken yarım bıraktıkları okullarını tamamlayanlar, yeni okul bitirenler, bir işe girip çalışanlar, evlenerek çocuk sahibi olanlar, İstanbul’da, Türkiye’nin başka şehirlerinde ve yurtdışında kendine yeni bir düzen kurarak topluma adapte olan çok sayıda mağdur var.

Yazar Abdurrahman Dilipak bizi 90’lara götürüyor ve siyasetten nasıl beslendiklerini, hatta siyasetçilerin çocuklarının nasıl Adnan Oktar ile birlikte hareket ettiğini anlatıyor. Siyasetçilerle 90’larda olduğu gibi sizin operasyon zamanınızda da grift ilişkiler var mı?

Abdurrahman Bey’in belgeseldeki değerlendirmelerini hayranlıkla izlediğimi ifade etmeliyim, Adnan Oktar ve örgütü siyasetten ve bürokrasiden hiçbir zaman kopmadı. Sürekli bir dirsek teması içinde oldu ve bu alanlardaki network’lerini genişletmek adına her şeyi yaptılar. Dolayısıyla bu kadar zaman faaliyetine devam etmiş bir örgütün siyasi dayanağı olmadığını söyleyemeyiz. Siyaset ve bürokrasi alanında bu faaliyetlerini yürütürken parti ve ideoloji ayrımı yapmadığını da okurlarınızın bilmesinde fayda görüyorum. Her kesimden siyasilerle, bürokratlarla, gazeteci ve sanatçılarla geniş bir irtibat ağına sahiptiler.

ADNAN OKTAR HİÇ DURMADI

Peki yargı? Kısa bir süre önce bu örgütü hapisten kurtarmaya çalışanlar olduğunu iddia ettiniz? Kim onlar?

Malumunuz bir süre önce Adnan Oktar ve örgütünü kurtarma amaçlı bir istinaf süreci yaşandı. Bu istinaf sürecini yürüten en basit örneğiyle küçük yaştaki kızlara tecavüz eden hükümlüler için “kızın rızası var” değerlendirmesini yapan yargı mensupları hakkında HSK’ca bir soruşturma yürütüldü. Hakkında soruşturma yürütülen yargı mensuplarını kurtarmak için devreye giren birtakım insanlar oldu. Ben bunu iddia ettiğimde şaşıran insanlar olmuştu. Ancak bu isimler, benim isim geçmeyen, zaman, mekan belirtmediğim, hiçbir ayrıntı ve imada bulunmayan X paylaşımım hakkında yayın yasağı getirildiğinde yargı içerisindeki güçlerini de anlamış oldular. Buradaki motivasyonları nedir, tabii ki bu HSK’nın yürüttüğü soruşturma raporu ortaya çıktığında anlaşılacak. Adnan Oktar hiçbir zaman durmadı, stratejik olarak yavaşladığı anlar var, ancak durduğu an yok. Dolayısıyla öncelikle kendisini ve örgütünü aldığı cezalardan kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmaya devam edecektir.

RAPORLARI TARTIŞMAKTA SAKINCA YOK

Belgeselde Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın Adnan Oktar Suç Örgütü yöneticilerinden Halil Hilmi Müftüoğlu'na sahte işkence raporu verdiğini iddia ediyorsunuz. Şebnem Hanım, birçok kanala çıktı, açıklama yaptı, "Evet, 6 yıl sonra tespit edilebilir" dedi. Eleştiriler şöyle: İktidara yönelik hiçbir eleştiri yok, suç Şebnem Korur Fincancı'nın üstüne atılıyor... Ne söylersiniz?

Ortada şüpheliler ile ilgili Şebnem Hanım tarafından verilmiş raporlar var. Bu raporları çürüten Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın vermiş olduğu raporlar var. Şebnem Hanım’ın verdiği bu raporların 1999 operasyonunun akamete uğramasında etkisi var mı, yok mu? Bunun tartışılmasında bir sakınca görmüyorum. Ancak akrabalarıyla, akrabalarının yakınlarıyla bir takım bağlantılar kurularak linç edilmesine de karşıyım.

Örgütü 8 ay dinledik

Örgütü ne kadar zaman dinlediniz?

Yaklaşık 8 ay dinledik.

Dinlediğiniz ve unutamadıklarınızı paylaşır mısınız?

Çok şey var aslında bu soruşturma ile ilgili. Teknik takip yapan arkadaşlarımız da özel olarak seçilerek görevlendirildi. Büro amiri ve soruşturmanın teknik safahatını takip eden rütbeli arkadaşlarımız değerli ve çalışkan insanlardı. Detayına girmek istememekle birlikte özellikle cinsel içerikli konuşmalar ve buluşmalar en unutulmaz ve sıkıntılı teknik takip süreçleriydi.

Siz bu uğurda çok sevdiğiniz, taa lisede giydiğiniz üniformadan, mesleğinizden fedakârlık ettiniz. Bunun bir ihtimal olduğunu tahmin ediyor muydunuz?

Etmek istemiyordum açıkçası, ancak bugün şu saate kadar yaşadıklarım, duyduklarım, gördüklerim ve bana anlatılanlar bana bu konunun özelinde tayin edildiğim ve mesleğimi bırakmaya zorlandığımı gösteriyor. Ancak net olarak şunu da söylemeliyim: Bu örgütün gelecekte bir mağdurun gözünden akıtacağı bir damla gözyaşını önleyebildiysek benim yaşadıklarım denizde kum tanesi değil benim için.

Mesleğinize geri dönmek istiyor musunuz? 

Mesleğime geri dönmek gibi bir düşüncem yok. Meslekten ayrıldıktan sonra yakın bir zamana kadar kurumsal şirketlerde çalıştım, şu an çalışmıyorum. Bir nekahat süreci diyelim. Ancak öncelikle ailem ve yakın çevrem benim gerekirse sokakta simit satarak ailemin geçimini sağlayacağımı bilir. Ben çalışmaktan yorulmam ve yaptığım, helal para kazandığım işten de gocunmam. Meslekte hakkıyla işimi yapmaya çalıştım. Bana kapı gösterildi, ben de çıktım. Benim için o kapı artık kapandı.