Cumhurbaşkanı Erdoğan depremden etkilenen 10 ile konut yapmak için bir yıl süre isterken, depremin üzerinden 12 yıl geçtiği Van'da 72 aile hala konteyner kentte deprem koşullarında yaşamaya devam ediyor. Konteyner kentte ailesiyle yaşayan vatandaşlardan biri "Mutfağımız yok, buzdolabımız yok. Kazanımız var, içinde yemek yok. Ne vekil var ne muhtar… Buraya seçimden seçime geliyorlar" dedi.

Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi 10 ili yerle bir ederken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremzedelerden oy isteyerek "Bana 1 yıl süre verin, konutlarınızı yapıp size teslim edeceğiz" diye konuştu.

Erdoğan'ın vaadinin ardından gözler 12 yıl önce felaketi yaşayan Van'a çevrildi. Van'da da 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde 7.2 ve 5.6 büyüklüğünde iki yıkıcı deprem yaşandı. İlk depremin etkisi ile Erciş’te, ikinci depremin etkisiyle de Van’da büyük yıkım yaşandı. Yaşanan depremlerde resmi rakamlara göre 644 kişi yaşamını yitirdi. Depremin ardından Van’da öncelikle çadır kentler, ardından konteyner kentler kuruldu.

Zamanla bu konteyner kentler teker teker kaldırıldı. Fakat Tuşba ilçesine bağlı Seyrantepe Mahallesi’ndeki konteyner kent, depremin üzerinden 12 yıla yakın zaman geçmesine rağmen olduğu yerde duruyor. 120 konteynerden oluşan bu alanda, 72 aile yaşıyor.

‘SEÇİMDEN SEÇİME GELİYORLAR’

Duvar'dan Kadir Cesur'un haberine göre; Seyrantepe Mahallesi’ndeki bu konteyner kent, depremin ardından Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından kuruldu. Buradaki konteynerlerde yaşayan aileler, zamanla konteynerlere ek odalar yapmış. Bazı konteynerlerde 15 kişi bir arada yaşıyor.

Elektrik direklerine bağlanmış bir ipin üzerine kuruması için asılmış çamaşırların arasından geçtiğimizde karşımıza çıkan Emin Turan, yaşadıklarını anlatıyor. Turan, 15 kişilik ailesi ile birlikte yaşadığı konteyneri genişletebilmek için, bitişiğine derme çatma bir baraka kurmuş. Evi ve mülkü olmadığını söyleyen Turan, “Mutfağımız yok, buzdolabımız yok. Kazanımız var, içinde yemek yok. Ne vekil var ne muhtar… Buraya seçimden seçime geliyorlar. Cumhurbaşkanımıza sesleniyorum. Gelsin buraları dolaşsın. Halkı görsün. Öyle koltuktan koltuğa dönüyorlar. Başka da bir şey yapamıyorlar” diyor.

‘KİMSE NE YAŞADIĞIMIZI BİLMİYOR’

Bu sıra söze giren Emin Turan’ın kardeşi Niyazi Turan, “Hayatımız bitmiş” diye cümleye başlıyor. Aile ekonomisine katkıda bulunabilmek için yaz aylarında çobanlık yaptığından bahseden Niyazi Turan, “Biz bunu yaşamayı hak etmiyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Adını vermek istemeyen bir başka depremzede ise “Vallahi, billahi çocuklarımı okula gönderemiyorum. Beslenme çantası veremiyorum. Bize işleri düşünce geliyorlar. Oy isteyip gidiyorlar. Kimse bizim ne yaşadığımızı bilmiyor. Burayı da kaldırırlarsa nereye gideceğiz?” diye soruyor.

‘NEYİMİZ VAR Kİ NEYİMİZİ ALACAKLAR?’

Konteyner kentte görüştüğümüz ailelerin çoğu, gelen elektrik faturalarından da dert yanıyor. Birçok aile elektrik borcundan dolayı icralık olduğunu söylüyor. Borçlarını ödeyemeyen aileler, “Ödemezsek ne yapacaklar. Gelip neyimiz var ki, neyimizi alacaklar” diyor.

Elektrik faturasını ödeyemediğini belirten depremzedelerden biri de Selim Çetin… Çetin Ailesi’nin, en büyüğü 13, en küçüğü 1 yaşında olan dört çocuğu var. En büyük çocukları henüz 1 yaşındayken depremi yaşamış ve bu konteyner kente ailesi ile birlikte gelmiş ve burada büyümüş. Selim Çetin gidecek yerleri olmadığını söyleyerek “Bizi buradan çıkarırlarsa, yine bu arsanın üzerine bir çadır kurup içinde yaşamaya devam edeceğiz” diyor.

‘TABLET BİLGİSAYAR KARŞILIĞINDA PARTİ ÜYELİĞİ TEKLİF ETTİLER’

Çetin, pandemi döneminde AK Parti il teşkilatı tarafından ziyaret edildiklerini hatırlatarak şöyle devam ediyor:

“Tablet bilgisayar karşılığında partilerine üye olmamızı teklif ettiler. Bazı aileler üye de oldu ama tablet de gelmedi. Buraya her gelen, partilerine üye olmamızı istiyor. Kömür vereceklerini söylüyorlar, kömür yok; yardım edeceklerini söylüyorlar, yardım yok. Geçenlerde bir yardım derneği geldi. Çocuklarımıza mont dağıttı. Dört çocuğum var. İkisi okula gidiyor. Okul yakın olduğu için gönderiyoruz. Uzak olsaydı nasıl gönderecektik?”