Ramazan ve Ahiret Bilinci

Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl Ramazan ayında toplumsal duyarlılığı ve farkındalığı artırmak amacıyla önemli bir konuyu kamuoyunun gündemine taşıdığını ve bu çerçevede hizmet, faaliyetler yürütnektedir Başkanlığımız bu yılın Ramazan temasını “Ramazan ve Ahiret Bilinci” olarak belirlemiştir. Bu yazımda ben de bu konu üzerindeki duygu ve düşüncelerimi aktaracağım.

Ramazan, Kur’an-ı Kerîm'de adı anılan tek aydır. Ramazan, oruç ayıdır, Kur’an ayıdır. Ramazan, takva ayıdır, şükür ayıdır, tövbe ayıdır, itikâf ayıdır. Ramazan, günahlardan uzak kalma, bir daha aynı günahlara dönmemeye karar verme ayıdır. Ramazan, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini içinde barındıran bir aydır. 

Ramazan, kardeşliğimizi pekiştirme, birlik ve beraberliğimizi daha da güçlü kılma ayıdır. Ramazan, infak ayıdır. Zekât fitre ve sadakalarımızla aramızda gönül köprüleri kurma ayıdır.            Ramazan, zulüm altında inleyen kardeşlerimize daha güçlü bir şekilde destek verme ayıdır.

Hâsılı Ramazan, bütün iyilikleri kuşandığımız, tüm kötülüklerden uzak durduğumuz kutlu bir aydır. İşte bütün bu ayrıcalıkları sebebiyle kültürümüzde Ramazan, “on bir ayın sultanı” olarak kabul görmüştür.

Ramazan ayı, bizi dünyanın cazibesine kapılmadan, aldanmadan ebedi hayata hazırlık yapmamız gereğini hissettiren rahmet ve mağfiret iklimidir. Zira Ramazan sadece dünyamızı değil, ahiretimizi de mamur etmemiz için bizlere imkân ve fırsatlar sunan silkiniş ve uyanış ayıdır. 

Ramazan ayının bizlere sağladığı en büyük imkanlardan biri bizde güçlü bir ahiret bilinci oluşturup geliştirmesidir. İslam inancına göre kıyametin kopması ve dünya hayatının sona ermesini müteakip bütün insanlar diriltilerek yeni bir âlem kurulacak, yeni bir hayat başlayacak ve insanlar dünya hayatında yapıp ettiklerinden sorgulanmak üzere bir araya getirilecektir. İşte bu hayata ahiret hayatı denilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de dünya hayatının imtihan yeri, ahiretin ise ebedilik yurdu olduğu haber verilmektedir.

Bütün semavi dinlerin inanç esasları içinde, ahiret hayatına iman esası vardır. Allah’a imandan sonra Müslümanın hayatına yön veren en önemli husus, ahiret bilincidir.

Ahiret, fani dünya hayatından sonra başlayacak olan ebedi hayatın adıdır. Ahiret, bu dünyada yapıp ettiklerimizden hesaba çekileceğimiz, ektiklerimizi biçeceğimiz hasat mevsimidir. Müslüman inanır ve bilir ki, bu dünyadan sonra sonsuz bir hayat var. Ömrünü iman, ibadet ve güzel ahlakla geçirenler için huzur ve mutluluk yurdu olan cennet var. Kendini imandan mahrum bırakanlar, hayatını isyan, günah ve kötülüklerle heba edenler içinse korku ve azap diyarı olan cehennem var.

Ahiret bilincinin oluşturulup geliştirilemediği durumda dünyevileşme ortaya çıkıyor.

Dünyevileşme, Yüce Yaratıcıyı hatırdan çıkarıp tamamen dünyaya yönelme, ölümü unutup dünyaya bağlanma, dünyaya kilitlenip ahireti hiç düşünmeme hâlidir.

Dünyevileşme, ahiret inancını direkt etkileyen önemli bir hastalık ve bela olarak tanımlanabilir. Dünyevileşmenin en büyük sebebi ahiret ve hesap verme inancın zayıflamasıdır.              

Dünyevileşme; toplumun dinden uzaklaşması, inanç ve eylemlerin ilâhî hedefler yerine dünyevi hedeflere yönelmesi olarak da tarif edilmektedir. 

 Allah Resulü (s.a.v.) ümmeti için bu mevzudaki endişesini şu hadisleriyle dile getirmiştir: “Korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve zinetlerinin açılması (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır.)”

“Resulullah (s.a.v.): “Her ümmet için bir fitne ( İmtihan, iyi veya kötü şeylerle deneme; manevi çöküntü; dinî, içtimaî ve siyasî kargaşa) vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır.” buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz, “Âdemoğlu büyürken beraberinde şu iki şey de büyür: Mal sevgisi ve uzun ömür (dileği).”

Peygamber Efendimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir: “İhtiyarın kalbi iki şeyi sevme hususunda gençtir; yaşama sevgisi ile mal sevgisi.”

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadi daha arzu eder. Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Allah tövbe eden kimsenin tövbesini kabul eder.”

Ashaptan Mutarrif b. Abdullah babasının şöyle anlattığını naklediyor: “Hz. Peygamber’in (sav) yanına geldim. Bu sırada Elhâkümü’t-tekâsür (Çoklukla övünmek sizi oyaladı) suresini okuyordu. Ardından şöyle buyurdu: ‘Âdemoğlu ‘Malım, malım!’ der. Ey âdemoğlu! Acaba yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip (âhirette karşılığını almak üzere) önden gönderdiğinden başkası senin malın mıdır?’’

Dinimiz dünyevileşmeye karşıdır. Bunun yanında dünyayı hor-hakir görerek uhrevileşmeye de karşıdır. Birisi ifrat, öteki tefrittir. İslam ifrata da tefrite de karşıdır. İslâm itidal/denge dinidir. Rabbimiz bize aşırılıklardan uzak, mutedil bir Müslüman olarak yaşamayı nasip ve müyesser eylesin. 

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü