Neden hiç iyileşmiyoruz?
Kapitalist küreselleşmenin estirdiği Neo-Liberal rüzgârdan Türkiye’de nasibini aldı. Türkiye 1980 öncesine kadar tarım alanında kendi kendine yeten yiyecek ambarı iken 1980 sonrası sürdürebilirliğini kaybetmiştir. Bugün gelinen noktada tarımı, gıdayı ve sağlığımızı kaybettik.
Marshall yardımıyla bize verilen 48 kromozomlu hibrit buğdaydan elde edilen undan yapılan ekmek bizi hasta etmez mi? Hastalık yediklerimizden geldiği gibi, şifa da yediklerimizle beraber gelmektedir. Katkı maddeleriyle dolu bir dünyada sağlıklı kalmanın ne kadar zor olduğunun farkında mısınız? Bu yüzden yediklerimiz şifaya dönmüyor tam tersi hastalık olarak bünyemize yerleşiyor.
Kaçımız şellak böceğinden elde dilen ve boyada kullanılan parlak sıvının gıdada kullanıldığını biliyor? Şellak; bir böcek salgı maddesidir. Şellak, amonyak, sodyum borat, sodyum karbonat ve sodyum hidroksit gibi alkaliklerde ve çeşitli organik solventlerde eriyebilir. Alkolde eritildiği zaman, tipik olarak etanol ve metanolle sağlam ve sert bir tabaka oluşturur ki bu mobilyacılıkta kullanılan laklamayı sağlar Boyacılıkta, cilalamada, mürekkep yapımında, mühür mumu yapımında, ses kaydedicilerde kullanılır. Ayrıca çikolatalı fındık kaplama, sakız, şekerlemelerde kullanılıyor. E904 olarak ve parlatma ajanı, şeker parlatıcı olarak etiketlerde ifade edilebilir. Ve biz bunu bilinçsizce yiyoruz.
Ya karmin böceğinden elde edilen kırmızı boyanın gıdada kullanıldığından haberiniz var mı? 2001’de yapılan bir araştırma, karmin gıda boyasının, ezilmiş böceklerde bulunan proteini içerisinde barındırdığını kanıtlamıştır. Karmin, ciddi alerjik reaksiyonlara neden olur, bu nedenle içerik etiketlerinde özellikle karmin veya kırmız özüt olarak yazılması ve alıcıya bilgi verilmesi gerekir. Araştırmalar, karminin doğrudan teması, solunması ve sindirim yoluyla alınmasının alerjik reaksiyonlara neden olabileceğini göstermiştir. Fabrikalarda da karmin adı verilen bu madde maruziyetine bağlı mesleki hastalık ve astım raporları bulunmaktadır. Hiç sebep yokken çocuğunuzun astım olmasında yediklerinin payı olduğu hiç aklınıza geliyor mu?
İlaç dediğimiz hasta olunca iyileşmek için bize doktorlar tarafından reçete edilen şeyler değil midir? İyileştirmesi gereken ilaç ömür boyu size yazılıyorsa bunun iyileştirdiğinden söz edebilir miyiz? Olsa olsa günü kurtardığını ve ilacın yan etkisinin ilerleyen günlerde ortaya çıkacağını ve sizin yeni bir hastalık sahibi olacağınızdan başka ne işe yarar ki? İlaç şirketinin ömür boyu müşterisi olmaktan başka bir şeye yaramadığının farkında olan kaç kişiyiz?
Günümüzde teknoloji ilerlediği, tedavi amacıyla binlerce yeni ilaç keşfedilerek hastalara sunulduğu halde, hastalıklar azalacağına nedense bir salgın şeklinde, mantarlar gibi giderek artmıştır. Özellikle AKP döneminde hastaneler modernleşti, randevular internet üzerinden alınır oldu. Ülkemizde her geçen gün artan poliklinik sayısı ve doktor ihtiyacı, toplumun hastalanma oranının yükselmesi anlamına gelmiyor mu? Devlet hastanelerinde insan seline rast geliyoruz. Hastane binaları yeni, içinde; biz yapmasak da son teknoloji cihazlar var. Özel hastaneler mantar gibi her yerde bitmiş vaziyette. Ama gelin görün ki hastalıklar azalmadığı gibi, insanoğlu iyileşmiyor, ömür boyu ilaca bağımlı yaşar hale geliyor.
Şirketlerde ahlak anlayışının yerini sadece tüketmek üzerine kurgulandığı için, paketlenmiş hiçbir ürüne sağlıklı bir gözle bakmamız mümkün değildir. Eğer zero olarak sıfır şeker olarak satılan kolanın içerisinde aspartam gibi şekerden 200 kat daha tatlı olan bir kimyasal olduğunu bilmezseniz, hastalığa yakalanmanız kaçınılmazdır. Bu bilgiyi bize tarım bakanlığı mı yoksa Sağlık bakanlığı mı vermelidir? Okullarda sağlıklı beslenmeyle ilgili ders neden verilmiyor? Şirketler buna izin verirler mi?
Tıp fakültelerinde gıdanın nasıl şifa haline dönüşeceği konusunda mutlaka eğitim alınması gerektiğini düşünenlerdenim. Ama Ortodoks tıp buna izin vereceğini sanmıyorum. Size kaç doktor; “sızma zeytinyağı kullanın, rafine olan her türlü yağ damarınızı tıkayabilir” dedi? Ya da; “Yağda kızartma enfeksiyonunu tetikleyebilir, ızgara yemelisin” dedi? Artık günümüzde bilgiye ulaşmak zor değil. Her yerde rafine edilen ürünün sağlıksız olduğunu okuyabilirsiniz. Tansiyonu çıkartan rafine tuz olduğunu rafine olmayan kaya tuzunun tansiyona faydalı olduğu bilgisine de ulaşabilirsiniz. Bütün mesele bilgi kirliliğini bertaraf ederek doğru bilgiyi hayatınıza geçirmektir. Okullar açıldı ve çocuklarımızın beslenmelerine meyve suyu koyacağız. Meyve suyu diye vatandaşa kimyasal karışım içiriyorlar. Vatandaş meyve suyu içtiğini düşünüyor ama bu aromatik katkıların aynısı sıvı sabunlara da katılıyor. Çilekli sabun, elmalı sabun gibi.. . Bu meyve sularında bulunan şeker mısır şurubundan başka bir şey değildir. Genç yaşta obez ya da şeker hastası olmamız bu katkı maddelerinden dolayı olabilir mi?
İlaç firmaları aslında bize hastalık satıyorlar. Çocuğun ergenliğe girdi mi hasta muamelesi yapılıyor. Osteoporoz ve menopoz birer hastalık mıdır yoksa bir süreç mi? Şirketlere göre hastasınız ve tedavi olmalısınız. 40 yaş sonrası azalan östrojen, progestero hormonunuzu, civan pençemi, keten tohumu ya da Hayıt otuyla yerine koymak varken vücuda ilaç yüklemek sizce ne kadar doğru olabilir?
Allah kaç ayette; ”akletmez misiniz?” diye bizi ikaz ediyor. Yapmanız gereken araştırıp, düşünmek ve doğruya ulaşmak.