Aile yapımızı tahrip eden ve ekserisi İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan, toplumumuza adeta dayatılan düzende ne değişecek, nasıl değişecek, ne zaman değişecek?

Görülüyor ki bu dayatılan düzen dolayısıyla aile içinde ve dışında şiddetler ve cinayetler artmış, boşanmalar dudak uçuklatacak seviyeye gelmiş, hukuki çıkar yollar tıkandığı için öfke selleri büyük tahribatlar yapıyor, gençler hapislerde çürütülüyor, çocuklar perişan, kötü niyetliler bayram ediyor, yetkililerimiz şaşkınları oynuyor.

Herhalde Avrupa Birliği yetkilileri de bıyık altından kıs kıs gülüyor olmalılar.

Başta Cumhurbaşkanımızın açıklamaları olmak üzere, teşhis ve tedavi yönünden sık sık fikirler değişiyor. Bakıyorsunuz bir gün İstanbul Sözleşmesi’nin faziletlerini sayıyorlar, ertesi gün bunun nass olmadığını, değişeceğini söylüyorlar, daha ertesi gün ise bu sözleşmede problem olmadığını, uygulamalarda hatalar olduğunu açıklıyorlar. Denilebilir ki, en son ziyaretçileri kimlerse ve etkili konuşmuşsa, adeta kendilerine empoze ettiği fikirleri, çıkıp meydanlarda son kararları gibi dillendiriyorlar. Zina serbestisi ve lanetli fiilleri ve sahipleri hakkındaki düzenlemelerin yanlış olduğunu ifade etmelerine rağmen, değiştirilmesi yönünde bir adım atılmıyor. Cumhurbaşkanlığı başdanışmanları açısından da aynı şeyleri söyleyebiliriz.

TBMM Başkanı ve Akparti yöneticileri bu sözleşmeyi yerden yere vururken, “Bu sözleşmeyi, orijinali olan İngilizceden defalarca okudum, çok sakıncalı olduğunu biliyorum” diyebiliyorken, aynı partinin kadın teşkilatları ve onların oluşturduğu STK yöneticileri, bu yeni aile düzenini devrim gibi takdim edebiliyorlar. Hele en son açıklama yapan bir eski bakan ve halen milletvekili, ismini de verelim Prof. Dr. Veysel Eroğlu, bu yeni düzen ile boşanmaların dudak uçuklatacak seviyeye geldiğini alarm zillerini çalarcasına açıklıyor ama bir adım atmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Sadece o değil, İstanbul Sözleşmesi’nin ve buna dayanan kanunların değişmesi gerektiğini savunan ve yetkili oldukları kabul edilenlerin de hala bir adım atmış olduklarını göremiyoruz.

Korkarız ki, yeni bir seçim sathı mailine girildiğinde, bir gecede “işte değiştirdik, oyları yine bize verin” mantığı ile yeni bir metin bu topluma dayatılacak. Tıpkı bu düzenimizi alt üst eden ve birkaç dakika içinde neye ve ne için olduğunu bile bilmeden kalkan parmaklarla dayatılan ve bizi mağdur eden çarpık hukuki yapı gibi. bir gecede her şeyi değiştirdik diye ortaya çıkacaklar.

Peki ne değişecek, nasıl değişecek?

Bu değişim kısa sürede olmaz, olamaz. Çalışma grupları kurulmalı. Uzmanlardan ayrı, uygulayıcılardan ayrı, toplum kesimini temsil edenlerden ayrı, İslam hukuku uzmanlarından ayrı, sosyologlardan, psikologlardan ayrı. İlmi konferanslar, paneller organize edilmeli, münazara ortamları oluşturmalı. Mağdur olanların temsilcileri ile hukukçular, uygulayıcılar, yasa koyucular müsait zeminlerde yan yana getirilip, konu enine boyuna tartışılmalı. Fikir teatileri yapılmalı. Bu tartışmalara halkın da katılım yapması sağlanmalı. Fikirler alınmalı, gerekçeler tartışılmalı. Bu öyle hemen birkaç ayda olacak şey değil ki. Üç beş tane zembereği kurulmuş “her şeyi en iyi bilen” kişinin o tv kanalı senin, bu tv kanalı benim, o gazete köşesinden bu gazete köşesine koşturulup, beyinlere yapay fikirler enjekte ettirilmesi ile olacak şey de değil.

Acil yapılacak olanlar var. Hapiste suçsuz yatan gençler hemen bırakılmalı. Canisi, hırsızı, rüşvetçisi bir bahane ile salıverildi, erken evlenip çoluk çocuğa karışanlar ise ailesinden koparılıp suçsuz yere hapislerde tutuluyor. Dağılan ailelerde acil yapılacaklar yapılmalı. Toplumun çekirdeği ile oynandı. Geleceğimiz tehlikeye atıldı. Bu aile düzeni mutlaka düzeltilmeli, değiştirmeli. Kaidesine, kurallarına, gereklerine uyarak. Derhal başlanılmalı. Bunu düzeltmenin kaide ve kurallarına uyulmadan, oldu bittiye getirilerek yenisiyle değiştirilmesi, yeni sancıları ve yıkımları beraberinde getirecektir. Yapılması gereken kalıcı olarak aileyi sağlama almaktır. Problemleri, aileyi kırmadan, dökmeden, hukuki süreçler işletilerek çözmeli. Yoksa eşler arasında en küçük bir sürtüşmede, İskender’in kılıç vurarak düğüm çözmesi gibi; vurarak, kırarak, kopararak, aileyi dağıtarak çözmek hem kolaycılık, hem de yıkıcılıktır.

 Bunlar hiç hesaplanmadan, bir takım metinler dikte etmek ve yürürlüğe koymak sorunu çözmez. Usül olarak da yukarıda yazılan süreçler işletilip, azami faydalısı ve asgari mahzurlusu bulunmadan yürürlüğe konulacak yeni bir aile düzeninde, sorunları çözmeye yönelik ne değişecek?

Ne değişecek!

DÜĞÜMÜ ÇÖZMEK

İpimize baktım, işte gördüğüm;

İskendersiz çözülmeli kördüğüm!

Ekrem Şama