Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Cezaevi Hak İhlallerini ve Gündemi TBMM’de düzenlediği basın toplantısında değerlendirmiştir.

Ülkede her gün büyük acılarla karşılaşıyoruz. Dudu Yıldız ağustos ayında tutuklandı, babanın da maalesef dün tutuklandığı haberini aldım. İkisi ikiz 1. Sınıfa giden çocuklar, diğer kız çocuğu 3. Sınıfa gidiyor, yapayalnız kaldılar, anne baba cezaevinde. Bunlara yasal bir önlem getirilebilirdi, anne veya babadan birisinin cezası ertelenebilirdi, yapmadılar, çocuklar perişan hasta yaşlı babaannede kalıyorlar, çok zor anlar yaşıyor çocuklar. Bu zalimlik devam ediyor. Binlerce aile bu zulmü yaşıyor, binlerce çocuk bu zulmü yaşıyor. 2 milyona yakın terör soruşturmasının yapıldığı bir ülkeden bahsediyoruz, herkesin terörist ilan edildiği bir ülkeden bahsediyoruz, olacak bir şey değil. Eğer Türkseniz FETÖ’cü ilan ediliyorsunuz, eğer Kürtseniz PKK’ci ilan ediliyorsunuz, her şekilde eğer muhalifseniz terörist ilan ediliyorsunuz, bu anne babanın yaptıkları da hemen terörizm olarak nitelenmiş, ağır cezalar verilmiş. Terör örgütü üyeliği denilmiş, çoluk çocuk ortada kalmış. Bunların yaptığı bir bankaya para yatırmak, çocuğunu bir okula göndermek gibi faaliyetler. Bir okulda öğretmenlik yapmak gibi faaliyetlerden dolayı insanlar çok rahat bir şekilde terörist olarak ilan edilebiliyorlar. Bunlar kabul edilecek şeyler değil, toplumun vicdanını sızlatan unsurlar, biz bunları kesinlikle kabul edemiyoruz değerli arkadaşlar.

Savaş halindeki iki ülkenin enflasyonu: Rusya’da %16, Ukrayna’da %13. Biz de %160! Allah korusun savaş olsa ne hale düşecek bu ülke gerçekten inanılmaz bir durum.

Özellikle şu anda tüm toplumun konuştuğu bir büyük ekonomik felakete dikkat çekerek başlamak istiyorum. Dolar yeni bir rekor kırdı 17.20 TL oldu, belki akşama doğru 17.50 TL olur bilemiyoruz. Bir günde 1 TL değer kaybetti Türk Lirası, inanılmaz büyük bir şey, adeta kapalı bir devalüasyon yaşıyoruz, iktidar bu sonucu kendi elleriyle getirdi, sağladı. Biz bunları hep söylüyorduk, çok yanlış politikalar sonucunda tek adamın ekonomik açıdan kitap yazdığını iddia etmesi ve faizi düşürerek enflasyonun düşürüleceği söylemleri, faiz neden enflasyon sonuç söylemleri iflas etti ve halen işin acı tarafı; bu kadar büyük bir ekonomik felaket tablosu olmasına rağmen Erdoğan hala ısrar ediyor! Bu yanlış görüşlerinde ısrar ediyor ve bunun sonucunda kendisine tek bir kişi laf edemiyor vekilleri, ekonomi danışmanları tek kelime edemiyor, ekonomiyi çok iyi bildiğini söylüyor ve aynı görüşlerinde ısrar ediyor, ekonomik felakette artıyor! Dolar aldı başını gidiyor, ev fiyatları, araba fiyatları aldı başını gidiyor. Asgari ücretin hiçbir anlamı kalmadı, enflasyon aldı başını gidiyor. Bakın enflasyon ile ilgili veriler konusunda ben size net, somut örnekler vereceğim, biz afaki konuşmuyoruz, kafadan konuşmuyoruz. Türkiye ENAG verilerine göre; %160 enflasyon açıklıyor. Peki savaş halindeki iki ülkenin enflasyonu nedir? Rusya’da %16, Ukrayna’da %13. Düşünün, savaş halindeki iki ülkedeki enflasyon bu, bizdeki enflasyon bu! Demek ki ekonomi savaşsız bile bu kadar kötü bir halde Allah korusun savaş olsa ne hale düşecek bu ülke gerçekten inanılmaz bir durum. Hollanda %9, Amerika %8, İspanya %8, Almanya %7, İngiltere %7, İrlanda, %6, İtalya %6, İsveç %6, Fransa %4, İsviçre %2. Ekonomik sıkıntılar brent petrol artışı, tüm dünyada var deniliyor ve bundan dolayı enflasyon, doların artışı izah edilmeye çalışılıyor, iktidar tarafından. Kardeşim işte bakın savaşta bile olsa Rusya ve Ukrayna’da enflasyon %16,%13, diğer ülkelerde %3,5 civarında. Ülkeyi içine düşürdüğünüz hal bu! Bir büyük felaketi yaşıyoruz hala daha bu konuda inat ediyorsunuz!

Gazetecilik suç değildir! Gazeteci arkadaşlarımızı serbest bırakın!

Ekonomik felaketin en büyük nedeni insan hakları ihlalleridir. Biz topluma da bunu söyledik, yıllardır sustular, OHAL döneminde toplum sustu ve şu anda ekonomik felaketi görerek insan hakları ihlalleri gerçeği ile tanışıyor! En azından bu noktada tüm toplum insan hakları ihlallerine duyarlı olsun, ayrımsız, bana, sana, ona, buna yapılıyor demeden kime yapılırsa yapılsın, kimden gelirse gelsin tüm insan hakları ihlallerine karşı duralım ki bu topraklarda normal bir yaşamın, doğru bir yaşama, adil bir yaşamı kuralım öbür türlü felaketleri her alanda yaşamaya devam edeceğiz, insan hakları alanındaki, ekonomi alanındaki felaketler, çatışmalar alanındaki felaketler vb. birçok alanda yaşayacağız. Bakın dün Diyarbakır orjinli gazetecilere yönelik gözaltı furyasında 21 Kürt gazeteci gözaltına alındı. Suçları; Kürtlerin hakları, kimlikleri ile ilgili haberlere ağırlık vermesi. Arkadaşlarımızın yaptığı Kürt kimliği ile, Kürtçeye yönelik baskılarla ilgili haberler yapmak, başka ne yapıyor bu arkadaşlar? Gazetecilik yapmaya çalışıyorlar ve son derece ağır baskılar altında gazeteciliği yapmaya çalışırken başlarına gelen bu! Kabul etmiyoruz! Resmen Kürt meselesinde A’dan Z’ye her türlü ağır baskı uygulanmaya çalışılıyor, zaten mesele çatışmacı yöntemlerle çözülmeye çalışırken demokrasinin en önemli özelliği olan medya özgürlüğü alanında çalışan gazeteci arkadaşlarımız zulmen gözaltına alınıyorlar. Hürriyetleri tahdit ediliyor, özgürlükleri kısıtlanıyor. Abdurahman Öncü, Aziz Oruç, Elif Üngür, Esmer Tunç, Feynaz Koşuk, Gülşen Koçuk, İbrahim Koyuncu, Kadir Bayram, Lezgin Akdeniz, Mazlum D. Güler, Mehmet Ali Ertaş, Mehmet Şahin, Mehmet Yalçın, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Remziye Temel, Safiye Alagaş, Serdar Altan, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut. Gazetecilik suç değildir! Gazeteci arkadaşlarımızı serbest bırakın, gazetecilik topluma ayna tutmaktır, baskıcı iktidarların izlemeye çalıştıklarını topluma göstermeye çalışmaktır, başka bir şey yapmaz gazeteciler.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmıyor

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmadığı için biz insan hakları eksenli bir siyaset üretmeye çalışan bir milletvekili olarak bu komisyonun görevini üstleniyor ve hak ihlallerini buradan gündem etmeye çalışıyoruz. Yoğun hak ihlalleri var. Bu hak ihlalleri karşısında tek bir suç duyurusu bile yapmayan ve komisyon gibi geçinen bir insan haklarını inceleme komisyonu karşısında biz burada halkımızın uğradığı ihlalleri dile getirmeye çalışıyoruz.

Dezenformasyon Yasası muhalefeti susturma yasasıdır.

Meclis’te komisyonda kabul edilen Dezenformasyon Yasası var. İnsan hakları alanındaki ihlallere neden karşı çıkılması gerektiği burada ortaya çıkıyor! Gazetecilerin susmasını istedikleri için bir de Dezenformasyon Yasası çıkarıyorlar. Buna ayrımsız tüm gazetecilerin karşı çıkması lazım, bakın bu işin kimliği, ideolojisi, dini, mezhebi yok, gazetecilik suç değildir! Kim olursa olsun tüm gazeteciler için bunu söylüyorum, gazetecilik zor bir meslektir, zamanında gazetecilik çalışmaları içinde yer alan bir insan olarak söylüyorum, gazetecilik faaliyeti içinde yurtiçindeki gezilere, seçim öncesi nabız yoklama gezilerine katılan birisi olarak söylüyorum; gazetecilerin halini iyi bilen birisi olarak söylüyorum ne kadar zorluklarla görev yaptıklarını iyi bilen birisi olarak söylüyorum, gazetecilik suç değildir, topluma ayna tutmaktır ve baskıcı iktidarların hedefinde olan gazetecilere sahip çıkmamız lazım. Bunun için Dezenformasyon yasasına da karşı çıkmak lazım, buna karşı çıkmazsanız her gün böyle 20 gazeteci gözaltına alınır, boş yere cezaevinde tutuklanır. Dezenformasyon Yasasına göre bakın halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak diye kast ediliyor, diyor ki: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli bir şekilde alenen yayan bir kimse.” Bu çok lastikli bir tanım! Çok soyut bir tanım, mesela siz: “Benzine zam geldi. Dolar artıyor. Enflasyon çok yüksek.” Diye bir haber yaptığınız zaman birileri size diyebilir ki: “Kardeşim halkı yanıltıcı bilgi yapan bir haber yapmışsın, gel bakalım seni gözaltına alıyoruz.” Gerçekten böyle. Dolar şu an 17.20 TL olmuş, benzin 26.35, mazot 28.00 TL olmuş. Tüm ulaşım sektörü, pazarcılar, servis sektörü ve aslında tüm sektörler kan ağlıyor çünkü her şey ulaşıma dayanıyor. Nakliyeye dayanıyor, her şey bundan etkilenecek. Tüm bunları haber yaptığınız zaman birileri size diyebilir ki; “Halkı yanıltıcı alenen bilgiyi yaymaktan 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor.” Denilecek. Bunlar afaki soyut meseleler, bunlarla ilgili ağır karar içeren yasa genel kurulda kabul edilmemeli, komisyondan geçti, sosyal ağ bant genişlikleri suç barındıran içerik sahiplerinin bilgileri verilmezse %90’a kadar daraltılabilecek, erişim sağlayıcıları birliğinin görev alanı genişletiliyor, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayanların basın kartı geçersiz hale getiriliyor. Diyelim ki; doğru bir bilgiyi ama iktidarın işine gelmeyen bir bilgiyi haber yaptınız basın kartınız geçersiz! İnternet haber siteleri basın kanunu kapsamına giriyor. Çok rahat bir şekilde bir baskının gerçekleşebileceğini görüyoruz, ayrıntısı ile ilgili de genel kurulda konuşacağız.

“Ben de HDP’ye oy veriyorum.” dediği için yurttaş darp edilmiş”

Ülkede mültecilere yönelik farklı mezheplere, dinlere yönelik ayrımcılık ve saldırılar her gün artıyor! Bu kabul edilemez, kabul edilecek bir husus değil. Biz bunu kesinlikle reddediyoruz, bakın Ramazan Canpolat bize Bursa’dan başvurmuş. İşyerinde bir parti tartışması olmuş. Bir kişi: “HDP’ye oy verenler PKK’li ve terörist.” Demesi üzerine demiş ki: “Ben de HDP’ye oy veriyorum.” Dediği için şahıs darp edilmiş, hakaret, küfürler havada uçuşmuş ve diyor ki: “Bu saldırının Kürt olduğum için önceden planlandığını, bunun için fırsat kullanıldığını düşünüyorum. Defalarca kez ırkçı ve cinsiyetçi küfürler edildi. Saldırı sonrasında da küfürlerin yanı sıra gece uyurken boğazını keserek öldüreceklerine dair ölüm tehdidinde bulundular ve çalıştığım ekipten usta bir işçiye beni yol kenarına bırakması merkeze bırakmamasını söyledi işveren.” İşveren kendisiyle iletişime geçmeden bunu söylemiş. Gemlik Devlet Hastanesi’ne giderek darp raporu almış ve burnu kırılmış, Gemlik Jandarma Karakolu’na müracaat etmiş.

Suriyeli genç dışarı çıktı, 21 yaşında ve kurşunlanarak öldürüldü. Bir nefret cinayeti daha yaşandı.

Ülkede etnik saldırılar her geçen gün artıyor maalesef. Dün de İstanbul’da Suriyeli bir genç 21 yaşında evini taciz eden kişiler geldiler, hakaret ve küfürler savurdular. Camları kırdılar, kapıyı tekmelediler, dışarıya çıkın dediler. Suriyeli genç dışarı çıktı, 21 yaşında ve kurşunlanarak öldürüldü. Bir nefret cinayeti daha yaşandı. Ülkede nefreti azdırmaya çalışan siyasetçiler var ve bir taraftan Suriyeliye öbür taraftan Kürt’e sürekli saldırılar düzenleniyor, bu kabul edilecek bir durum değil kesinlikle biz bunu reddediyoruz.

376 kişi ceza soruşturmasına, 321 kişi insan hakları alanındaki faaliyetleri gerekçe gösterilerek kişi özgürlüğü ve güvenlik hakları ihlal edilmiş.

TİHV’in yaptığı bir araştırma var. Bu konuda da bilgi vermek isterim çok önemli. Türkiye İnsan Hakları Vakfı oldukça vahim bir gelişmeyi gündem etmiş ve diyor ki: “1 Ocak 2022-30 Nisan 2022 tarihleri arasında insan hakları alanında çalışan kişilerden 1415 kişi yargısal taciz, idari taciz, tehdit ve misilleme müdahalelerinden en az biri ve birkaçına maruz bırakılmıştır. 998 kişi insan hakları alanındaki faaliyetleri gerekçe gösterilerek ceza kovuşturmasına maruz kalmış. 218 kişi de karşı kovuşturma aşamasına geçilmiş. 780 kişiye yönelik mevcut ceza kovuşturmaları bu dönemde de sürdürülerek yargısal taciz devam ettirilmiş. İnsan hakları savunucuları son dönemlerin en yoğun baskıları altında bulunuyor.” bunu da TİHV yaptığı açıklamayla göstermiş. TİHV’in raporu burada, TİHV insan hakları savunucularının karşılaştığı baskı, engel ve zorluklara ilişkin 4 aylık bir bilgi notu bu. 376 kişi ceza soruşturmasına, 321 kişi insan hakları alanındaki faaliyetleri gerekçe gösterilerek kişi özgürlüğü ve güvenlik hakları ihlal edilmiş. 2911 sayılı yasaya aykırı davranmak, görevini yaptırmamak için direnmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, suçu ve suçluyu övmek, suç işlemeye tahrik etmek, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlarının işlendiği iddia edilmiş. İnsan hakları savunucuları konuşmaya çalıştığı zaman bu suçlarla itham edilmiş, bunları da kabul etmiyoruz değerli arkadaşlar.

Türkiye’de cezaevlerinde hamile kadınlar var.

Bir başka üzücü hususta Ayşe Karaduran 6 aya yaklaşıyor, hamileliği Şanlıurfa cezaevinde çok zor durumda, sancıları olan, ameliyat olması gerektiği halde hamile ve cezaevinde olduğu için ameliyat edilemeyen, safra kesesi sancıları çeken hastaneye sık sık tabutluk denen araçlarla kelepçeyle götürülen ve su verilmeyen çok zor bir hali yaşayan bir anne adayı ve maalesef ki o da şu anda cezaevinde. Türkiye’de cezaevlerinde hamile kadınlar var.

Edirne Cezaevi’nde Ceyda Nur Eroğlu ise 9 aylık hamile ve belki yarın öbür gün cezaevinde doğuracak. Yanlış duymuyorsunuz cezaevinde doğuracak! Böyle bir ülke! Bebeklerin cezaevinde doğma tehdidi ile karşı karşıya olduğu, yaşam hakkı ihlalleri ile dolu olan bir ülke maalesef Türkiye. Anne baba tutukluluk, ailenin çocukları, psikolojileri ne olacak kimse bunu düşünmüyor. Dudu Yıldız ve Metin Yıldız çiftinin durumu ne olacak kimse düşünmüyor. Ayşe Karaduran, Ceyda Nur Eroğlu gibi hamile kadınların durumu ne olacak diye kimse düşünmüyor ama biz bir insan hakları savunucusu olarak buna Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bir çözüm bulmak istemese de bunu net bir şekilde gündeme getirmek zorundayız vicdanımız başka türlüsüne müsaade etmez değerli arkadaşlar.

İktidar kendisiyle muhasebe yapmalıdır ama gidip suçu gençlerin üzerine yıkmaya çalışıyor bu da kabul edilecek bir durum değil

Dün bir haber duyduk, Antalya Serik ilçesinde üzücü bir haberdi, ben bu habere çok üzüldüm. Bir okulda çocuklar teneffüste buldukları Kuran-ı Kerim’i top gibi sanıp tekme atıyorlar. Bu çok üzücü bir görüntüydü çünkü Müslümanların kutsal kitabı Kuran- Kerim’in havaya tekme atılması kabul edilebilecek bir şey değil. Başka dinin kitabına da bu yapılamaz ne İncil’e ne Tevrat’a yapılamaz. Bunu üzüntüyle karşıladık. İktidarın içi boş söylemlerle maalesef gençleri içine düşürdüğü hal bu. Maalesef boş bir gençlik yetiştirmiş durumdalar, içi boş söylemlerle ellerinde Kuran dillerinde ayetler ama gençlerin içine düştüğü hal bu! Kendi çürük kalpleri ile icra ettikleri oluşturdukları eğitim sonucunda ortaya çıkan gençler bunlar fakat biz bunu üzüntüyle izledikten sonra ve bu gençler gündem olduktan sonra bu gençlere yönelik ağır bir ceza verilmiş, örgün eğitimden atıyoruz denilmiş. Gençlere bir dön sor bakalım, hangi kitaba tekme attığını ne yaptığını biliyor mu? Zaten çocuklar açıklama yapmış, “Biz Kuran-ı Kerim olduğunu bilmiyorduk yanlışlık olmuş özür dileriz.” Diye bu hatanın cezası örgün eğitimden atmak mı olur olacak iş değil gerçekten çok ağır bir ceza kabul edilecek bir şey değil. Ben islami hassasiyetlere sahip birisi olarak hem bu kutsal kitaba yönelik çirkin saldırıyı eleştiriyorum, üzülüyorum ama aynı zamanda da bu gençlere verilen cezanın da çok absürt, anlamsız ve çok aşırı olduğunu düşünüyorum. Bu cezadan vazgeçilsin, gençler zaten özür diliyor, bu mesele aslında iktidarın içi boş söylemlerle gençleri içine düşürdüğü halin resmidir. İktidar kendisiyle muhasebe yapmalıdır ama gidip suçu gençlerin üzerine yıkmaya çalışıyor bu da kabul edilecek bir durum değil değerli arkadaşlar.

Sayfalarca not almışız, olacak bir şey değil! İstanbul Ataşehir Mustafa Kemal Mahallesi Polis Kalekolunda bir polis işkencesi yaşandı, Yaşar Bayır, Resul Bayır, Hüseyin Bayır isimli kişilere yönelik ağır darplar yaşandı. Bu kişiler bir düğün esnasında polis geliyor, gürültü yapıyorsunuz deniliyor, tartışma yaşanıyor ve sonrasında ağır bir şekilde polis tarafından darp ediliyorlar. Polisin kendisini çok güçlü zannederek ağır bir şekilde vatandaşları darp ettiği binlerce vaka ile karşı karşıyayız. Bunlar olacak işler değil! Her gün bunlarla uğraşıyoruz. Ülke iyice bir hukuk devleti olmaktan çıkmış polis devleti haline gelmiş. Polis istediği şiddeti rahatça uyguluyor, polis bir güç sahibidir, silah kullanma yetkisi vardır, güç kullanma yetkisi vardır ama orantısız ve keyfi bir güç kullanamaz. Vatandaş etkisiz bir hale düştükten sonra ona işkence edemez ama burada bunu görüyoruz. Bu vatandaşlar bize başvurdular. Onların bu sorunlarını gündem ediyoruz. Ağır bir şekilde darp edilmişler, yüzlerinde kızarıklıklar, morluklar, gözlerinde morarmalar, kaşları yarılmış, kanatılmış, bize birçok fotoğraf ile başvurdular. Bunlar kabul edilecek şeyler değil. Karşında sessiz güçsüz sesiniz çıkaramayan insanlar var. Roman vatandaşlar var. “Canlarını çıkarayım, nasıl olsa benden hesap sormazlar. Karşımdaki gariban romanlar kim bunların hakkını savunacak?” diye düşünen polis memurları var maalesef. Bu kişiler Kenan ismindeki polis memurundan bahsediyorlar, darpların hemen hemen hepsini Kenan isimli polis memuru yapmış. Neden bu Kenan bu kadar ağır bir şekilde insanları darp etmiş kolunu kırmış gözünü morartmış? Bize dilekçelerle başvurdular. Biz de bütün bunları gündem ediyoruz, kabul edilecek hadise değil. Bunu da net bir şekilde söylemiş olalım.

Bir değerleme var, onu da okumak isterim çünkü bu belki 6 yıldır yaşanan bir olay ama güncelliği halen gündemden düşmemiştir. KHK ne demektir diye Nezir Dorak KHK’lı arkadaşımız düzenleme yapmış. 20 Temmuz sivil darbesi bir cadı avına dönüştürüldü, 31 KHK yayınlanarak 152 bin kamu emekçisi ihraç edildi, 5278 kurum kapatılarak bu kurumlardan da 50 bin kişi ihraç edildi, 406 barış imzacısı, 3141 üniversitesi kapatılan 7508 akademisyen ihraç edildi. Düşünün 7508 akademisyenin ihraç edildiği bir ülkeden bahsediyoruz. Bu ülkede bilim kalmadı. Bilim kalmadığı için zaten bir sürü bilim insanı, üniversite mezunu akademisyen akın akın yurt dışına gidiyor. Sadece akademisyenler değil, gençler ve düşünen insanlar da maalesef yurt dışına gitmek zorunda kalıyor. 23427 akademisyen ya kamu hakkını kaybetti ya da ihraç edildi. 31 Mart seçimlerinden sonra HDP’nin kazandığı 59 belediyeye kayyım atandı, Meclis üyelerinin üyelikleri düşürüldü, 500 bin kişi hakkında güvenlik soruşturması açıldı. 1 milyon 977 bin 699 kişi hakkında terör soruşturması açıldı. Yani 2 milyon kişi arkadaşlar. 2 milyon kişi hakkında terör soruşturması açılan bir ülkeden bahsediyoruz. 2 milyon kişinin terörist olduğu bir ülke olabilir mi? Maalesef bizim ülkede böyle bir itham ile insanlar karşı karşıya, habire “Sen teröristsin” diye hakim önüne çıkarılıyor, abuk sabuk gerekçelerle “Sen teröristsin” denilerek ceza veriliyor, cezaevlerine atılıyorlar. 300 bin gözaltına alındı, 100 bin kişi tutuklandı. Dehşet rakamlar, 227 yeni cezaevi yapıldı. İktidarın yaptığı en önemli, en büyük iş maalesef en fazla olan iş cezaevleri yapmak. 19 kişi öldükten sonra pardon denilerek görevine iade edildi. 121 kişi stresten, bunalımdan intihar etti, 38 kişi Ege ve Meriç sularında dondu, 1000 üzerinde kişi hastalıktan veya stresten yaşamını yitirdi. Bu 38 Ege, Meriç’te hayatını kaybedenin 20’ye yakını bebek ve çocuk. Bunlar hep bire bir tespit ettik, dehşet rakamlar bunlar. Suçsuz, günahsız insanlar da maalesef bundan büyük mağduriyet yaşamış durumdalar. KHK sadece rakamdan oluşan istatistik değildir, çalışma hakkının elinden alınması demekte değildir, bir soykırımdır çünkü sendika üyesi olmak, bankaya para yatırmak, muhalif, emek demokrasi ve barış mücadelesi verdiği, inancı farklı olduğu için terör örgütü üyesi olarak damgalanıp sorgusuz sualsiz işten atılmak kabul edilebilen bir şey değildir. KHK savunma hakkının masumiyet karinesinin lekelenme, adil ve evrensel hukuka göre yargılanma hakkının yok sayılması demektir. KHK siyasi iktidarın geleceğine tehlike olarak gördüğü kişi kurum, gazete, dergilerin kapatılması kısaca muhalefetin susturulması demektir, bunlar hiç durmadan devam ediyor. 6 yıldır hiç durmuyor. KHK yerelin seçilmişler yerine kayyımlarla yönetilmesi demektir. Şunu bilin ki KHK’lar 31 tane çıktı ve bitti değil halen devam ediyor. 375 sayılı KHK’nın geçici 35. Maddesine göre halen insanlar ihraç ediliyor. O yüzden bitmiş gitmiş bir olaydan bahsetmiyoruz, halen gündemdeki yerini koruyan bir meseleden bahsediyoruz. KHK iş güvencesinin kazanılmış hakların gasp edilmesi özgürlüğü ve işi elinde olanların ise işsizlik ve mahpus sopası ile susturulmasıdır, güvenlik soruşturması nesilden nesile ve ailecek fişlenmesiyle birlikte yakınlarının cezalandırılması demektir. KHK daha onlu yaşlarda darbeye teşebbüs suçlamasıyla müebbete mahkum edilen askeri öğrenciler demektir, KHK barış istediği için bu suça ortak olmam diyen binlerce akademisyenin akademiden uzaklaştırılması demektir ve daha çok anlamlara geliyor.

Birleşmiş Milletler’in çok önemli bir raporu yayınlandı ve bu raporda Türkiye’nin durumu vahim. Türkiye’de 14 Milyon 800 Bin kişi yeterli beslenemiyor! Korkunç bir durum bu! Bakın 3. Dünya ülkeleri ile aynı saflardayız, Afganistan, Somali, Nijer, Mali, Güney Sudan ligindeyiz maalesef. 84 Milyon nüfuslu Türkiye’de 5 yaş altı çocukların %1.7’si akut yetersiz beslenme, %6’sı ise kronik yetersiz beslenme yaşıyormuş ve birçok ülkede çok kötü bir durum var. Afganistan’da 40 Milyon nüfusun 37 milyonu çok zor durumda, yetersiz besleniyor ama Türkiye’de bunlar arasına girmiş. 410 bin kişi daha yetersiz beslenme yaşıyormuş. Son 3 ayda daha 410 bin kişi daha yetersiz beslenmeye başlamış, her gün fakirleşiyoruz. Her gün daha az besleniyoruz, 6 Bin TL açlık sınırının olduğu bir ülke 20 Bin TL yoksulluk sınırının olduğu bir ülkedeyiz normal yaşamaya çalışmak asgari ücretin çok üstündeki bir değere tekabül ediyor ve gerçekten insanlarımız çok zorlanıyorlar.

Mazlum Çelik katledildi, Mardin Midyat’ta onu korucular katletti fakat bu dava kasten öldürme olmasına rağmen haksız tahrik sokularak bitirilmeye çalışılıyor. Şükrü Akçay elinde kan izleri bile var ve bunların kardeşleri ile beraber, herkes suçu birbirinin üstüne atıyor, ortada kasten öldürme var ve öldürülen kişi örgüt üyesi diye itham ediliyor aslında öyle bir şeyin olmadığı da ispat edilmiş durumda. Korucular ve korucubaşları kasten bir adam öldürmüşler ve haksız tahrike sokularak bu insanlar kurtarılmaya çalışılıyor. Mağdurların yakınlarının başvuruları bize geldi, biz de bunu kabul ediyoruz. Herkes suçu birbirinin üstüne atmış ve ortada bir cinayet var, kasten bir insan yakın mesafeden öldürülmüş fakat herkes birbirinin üstüne atarak bu işten kurtulmaya çalışıyor, bu da kabul edilecek bir durum değil arkadaşlar.

Samsun Bafra Cezaevi’nde Emir Karakum öncesinde de başvurdu, infaz koruma memurlarının darpları ile mağdur edilmişti, gündem etmiştik Meclis’te de tek kişilik bir hücreye atıldı, camları olmayan, son derece kötü yaşanmayacak bir hücrede iletişim yasağı getirildi bunları protesto ettiği için, hem ihlale uğruyorsunuz, ihlale karşı geldiğiniz için bir başka ihlal içeren yasağa daha uğruyorsunuz. İletişim yasağı veriliyor, annesi onunla görüştüğünde çok zor durumda olduğunu görüyor ve en son açlık grevine başlamış, biz bu konuyu Adalet Bakanlığı’na götürüyoruz. Nedir bu Emir Karakum’un Bafra Cezaevi’nde çektikleri? Alın başka cezaevine götürün. Burada memurlarla ve idareyle husumetli bir hale gelmiş ve tek kişilik hücrede tutuluyor olacak bir şey değil. Buradan Adalet Bakanlığı yetkililerine hatırlatıyorum. Yarın öbür gün bu kişi hayati bir tehlike yaşarsa bunun hesabını kim verecek diye soruyorum!

Bir hava harp okulu öğrencisi Muhammed Kenan Türkoğlu Silivri 1 No’lu Cezaevi’nde mahpuslar çok sağlık hakkı ihlalleri yaşıyor, diş sorunu yaşıyormuş, dişlerinden tedavi olamıyor ve yemek yiyemiyor. Bunlardan dolayı doktora gidemiyor, dilekçelere cevap verilmiyor. Salgın var, ishal oluyor doğru dürüst tedavi alamıyorlar, sağlık hakkı ihlalleri yaşıyor bu mahpusta 6 yıldır cezaevinde bunları yaşıyor.

Mardin İli Derik İlçesi’ne bağlı Çağıl, Koçyiğit, Çekem, Dumanlı, Dutlu, Kocatepe, Tavşanlı köy mahallelerinde 4 aydır su yok. 21. Y.Y.’da 2022’de Mardin Derik ilçesinin birtkaım köylerinde su yok! Kerbela olmuş orası! Nasıl bir ülke nasıl bir devlet nasıl çözüm bulunmaz anlamak mümkün değil. Biz Derik köylülerinin de sesi oluyoruz.

Kadir Kurt cezaevinde aylar önce intihar ettiği söylendi, biz de konuyu takip ettik, şu an mesele biraz daha netleşti. Kadir Kurt’un cezaevinden gönderdiği mektup ortaya çıktı ve tahmin ettiğimiz gibi köşeye sıkıştırılan bir mahpusun daha girdiği depresyon sonucu intihar ettiğini anlamış durumdayım bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak. Kadir Kurt mektuplar da yazmış: “Çok zor durumdayım, ihlallere uğruyorum, her türlü hakkım kısıtlanıyor.” Demiş dinlenmemiş ve kendini çamaşır ipine asarak intihar etmiş. Bunlar cinayettir. Cezaevinden gönderdiği mektupta burada ne diyor mektubunda? “İsmim Kadir Kurt, uzun yıllardır cezaevindeyim son 3 yıldır Ereğli T Tipi’ndeyim bu hapishanede yaşadığım zorlukları bir Allah bilir bir ben bilirim.” Bakın yazdığı mektuptan 25 gün sonra intihar eden bir kişinin mektubu bu. “Bu hapishanede yaşadığım zorlukları bir Allah bilir bir ben bilirim.” Bu kişi intihar ediyor cezaevi görevlileri diyor ki: “Herhangi bir ihmalimiz yoktur. Gerekenler yapılmıştır. Dosya kapanmıştır.” İnsanları köşeye sıkıştır çaresiz bırak, hayattan ümidini bitirt, intihar etsin “Dosya kapandı bitti.” “Aileme yazdığım faxlarım çıkış yapmıyor, size yazdığım mektuplarım, dilekçelerim kurumdan çıkış yapamıyor. Öncelikle ivedi olarak sizinle iletişime geçmek istiyorum.” Demiş bu mektup bir başka kişiye yazılmış ama biz bulduk bu mektubu ve ben bu kişinin de sesi olmaya çalışıyorum. Yakınları bize başvurdu, Şafak Kurt Amcamın oğlu diyor Kadir Kurt. Madem intihar etme eğilimi vardı neden tek kişi hücrede bırakıldlı? Neden çamaşır ipi verildi? İntihar eğilimi olan bir kişiyi çaresiz bırakıp yanına çamaşır ipi veriyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki bizim suçumuz günahımız yok. Ben meseleyi vicdanınıza bırakıyorum, olacak bir şey değil. Vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Bu kişiyi bu kadar çaresiz bırakıp sonra da intihar ettikten sonra “Napalım hayatına kendisi son vermiştir.” Bu kaçıncı intihar? Garibe Gezer de böyle göz göre göre intihar etti, Vedat Çem Erkmen de böyle intihar etti. Şervan Can Güder Van Cezaevi’ndeki mahpus da böyle intihar etti. Böyle birçok intihar eden mahpusu takip ettik, hepsi daralmış, çaresizliğe düşmüş bir haldeydi ve intihar ettiler.

Bize gelen bir başka başvuruda; askeri okulda okuyan bir kişi diyor ki: “Siyasi nedenle ilişik kesilmesi kara harp okulu komutanlığının AYM’de açtığım dava nedeniyle Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’ne gönderdiği yazıda sabittir.” Disiplinsizlik demişler aslında “Siyasi düşüncelerim nedeniyle ihraç edildim.” Geçici 32. Madde gereği ihraç edilmemesi gerekiyor çünkü “Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiği kesilip, bu kararların yargı denetimine kapalı olması nedeniyle hukuken haklarını arayamayan kişilerin yoksun bırakıldığı hakların geri verilmesine ilişkin düzenleme yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan düzenlemeyle, bir yandan hukuk devletinin gerekleri yerine getirilmeye çalışılırken, diğer yandan da Devlet tarafından mağdur edildiğini düşünen kişilerin hukuk devletine olan inançlarının pekiştirilmesi amaçlanmıştır.” Diyor, böyle bir geçici 32. Madde gerekçesine rağmen kendisi ihraç edilmiş. Diyor ki: “gecikerekte olsa hukuk devletinin gereğini yerine getirmek için TBMM bir kanun çıkarıyor ama Yürütme MSB ve yargı - AYM+Ankara 8. İdare Mahkemesi, Ankara 4. Bölge İdare Mahkemesi elbirliğiyle askeri öğrencilerin yasadan yararlanmasını engelliyorlar. Bir gurubun -askeri öğrenciler- sırf askeri öğrenci oldukları için kanundan yararlanması engelleniyor.” Bunu da gündem edelim. Sırf askeri öğrenci olduğu için yasadan yararlanması engellenen insanlar var bu ülkede. Herkes bilsin görsün bu kabul edilecek bir durum değil değerli arkadaşlar.

Şeyda Zorlu bize Gebze Kadın Cezaevi’nden yazmış. Legal haklarını kullandığı için terör örgütü üyesi olarak cezalandırıldıktan sonra bir defa daha hakkında mahkeme açılmış yine bir ceza verilmiş. Aynı suçtan iki ceza verilmiş Şeyda Zorlu Gebze Cezaevi’nde bu da bir zulümdür. Anayasa Mahkemesi’nin Yargıtay’da onanan bu kararları bozması gerektiğini söylüyorum. Anayasa Mahkemesi’nden adalet bekliyoruz.

Adana 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nden başvuran mahpuslar koğuş değiştirme ve elbise vermeme şikayetlerinden mağdur durumda olduklarını söylemişler.

Bursa Yıldırım ilçesinden bir başvuru aldık. Vatandaşlar hastaneden diş muayenesi randevusu alamıyor. 5 ay içinde ancak iki kez randevu alabilmiş, insanlar diş ağrısı çekiyor, özel hastanelere gidemiyor paraları yok, devlete müracaat ediyorlar sıra alamıyorlar perişan durumdalar. Sağlık Bakanlığı nerede? Niye duymuyor? “Bulunduğum yer ile randevu aldığım hastane arası 25 km. Ve benim arabam olmadığı için aktarma ile toplu taşıma araçlarını kullanıyorum. Çocukla perişan oluyoruz.” Diyor bu vatandaşımız.

Furkan Durak Maltepe Cezaevi’nde kalıyor, askeri okulda okurken ankesör ile aranmadan dolayı suçlanmış, bir ankesörlü arandı diye gencecik bir insan 9 aydır cezaevinde 6 yıl 3 ay ceza verilmiş 25 yaşında psikolojisi bozulmuş perişan bir kişi. 18 yaşındayken biri aramış, örgütsel bir bağ olduğu söylenmiş. Diyor ki: “Yazıklar olsun sadece bugüne kadar örgüt ile bir bağı bile olmayan birinin örgütsel bir bağı nasıl olabilir? Darbeden sonra okulu kapatıldı bu gencin hayatı karardı, 2 yıl boyunca psikolojisi bozuldu. Şimdiden 25 yaşında 9 aydır cezaevinde.” Düşünün askeri okulunu kapatıyorsunuz, zaten hayatı karartılıyor bir de üstüne ankesörden arandı diye 9 aydır cezaevine atıp 6 yıl 3 ay ceza veriyorsunuz. Bu ülkenin muktedirleri, gençleri mahvetmek için ne yapacağını bilemiyorlar. “Biz cezaevinde ziyaret ettik, akıl sağlığını kaybettiğini bile düşündük. İlk cezaevine girdiğinde evıne dair her şeyi unutmuştu aylar sonra kendi geldi. Psikolojisi bozuldu ve şu an kendini düzeltmeye çalışıyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Demiş başvuran.

Bayburt Cezaevi’nde bulunan Fecirye Benek’in Alanya Cezaevi’ne nakli isteniyor, babası da ölmüş perişan durumda aile. Alanya’dan Bayburt’a gitmek saatler alıyor, aracınız yok araç üstüne araç değiştiriyorsunuz 1.5 günde ancak cezaevine varıyorsunuz. Bu kişiyi Bayburt’tan Alanya’ya almak çok mu zor? Fecriye Benek Bayburt Cezaevi’nden Alanya Cezaevi’ne alınamaz mı? Özellikle ailesinin evinden uzak yerlere göndermeye çalışan Adalet Bakanlığı’na bunu söylüyoruz maalesef ki böyle ama biz söylemeye devam edeceğiz çünkü çok büyük mağduriyetler, insanlar çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar.

Alanya Mahmutlar Cezaevi’nde görüş günleri keyfi bir şekilde değiştiriliyor ve kimseye haber verilmiyor. Düşünün mahpus yakını gidiyor “Görüş günü değiştirildi kardeşim.” Deniliyor.

Erzurum Dumlu 2 No’lu Cezaevi’nde bize başvuran Suriye uyruklu Kürt bir mahpus Rezan Abdurrahman İbrahim. Tek kişilik hücrede ve kötü muameleye maruz kalıyorlar. Siverek’ten Erzurum’a nakledilmişler ve tekli hücrelerde çok zor durumdalar.

Denklik mağdurları bize başvurdu geçen hafta da gündem ettik. Farklı ülkelerin üniversitelerinde okuduktan sonra Türkiye’de denklik almaya çalışan on binlerce gencimiz var. Bunlara denklik verilmiyor, sınavları çok ağır tutularak denklik almamaları sağlanıyor. “Daha en baştan “Denk görüyorum gidip okuyabilirsiniz.” dediği bir üniversite için sonradan denklik vermemek için direnmek ne kadar adaletli?” diye soruyor denklik mağduru bir arkadaşımız. Onlarca başvuru alıyoruz! Ertuğrul Kar’ın YÖK Denklik Birimi’ne yazdığı dilekçelere karşılık alamadığını söylemiş. Onun başvuruları var. Diğer başvurucular var, bir başvurucu: “Ben hekimim 27-28 net yapan Türkiye mezunları uzmanlık kazanırken, ben ve benim gibi birçok mağdur doktor 39-40 net ile denklik alamadı.” diyor. Onlarca başvuru alıyoruz. Bu konuda bakanlığa tekrar baskı yapıyoruz haber veriyoruz, bakın yine bir hukuk mezunu diyor ki: “Benden önce mezun olanlara sadece fark ders ile denklik verildi. Benim hakkımda önce STS sonra daha önce okuduğum derslerden de muaf tutulmayarak birçok fark ders alma kararı verildi. Elimde YÖK tarafından verilen okul tanıma yazısı olmasına rağmen sınava girmem konusunda diretiliyor. Denkliğimi istiyorum. Ben ve benim gibi binlerce kişi vatanına hizmet edebilme sevdası ile denkliğini bekliyor. Artık ümitlerimiz tükendi hayallerimize ulaşamayacak olmanın çaresizliği içerisindeyiz.” Diyor bu gençler.

Hak ihlalleri ile ilgili farklı önemli durumlar var onları da gündem etmeye devam edeceğiz. Menemen R Tipi Cezaevi’ndeki iki ağır hasta mahpusun durumunu anmaya devam edeceğim, kabul edilecek bir durumları yok. Birisi Şerife Sulukan %89 engelli, MS sonrası geçirdiği felç hadisesi var, epilepsi nöbetleri geçiriyor, çok zor durumda bir kadın. Felç ve maalesef cezaevinde. Doğru dürüst fizik tedavi alamıyor, bize mektuplar yazıyor, yakınları bize başvuruyor çok zor durumda ve halen Menemen R Tipi Cezaevi’nde. Biz bir an evvel tekrar adli tıp kurumu başvuru işlemlerinin yapılması gerektiğini söylüyoruz.

Mehtap Şentürk %85 engelli MS ve epilepsi hastası bir mağdur mahpus. Bu da büyük bir çile çekiyor Menemen R Tipi’ne gönderildi, adli tıp kurumu infaz erteleme vermesi gerektiği halde “ 1 ay daha yatsın öyle bakalım.” Dedi ve 1 ay daha işkence çekiyor cezaevinde Mehtap Şentürk ve halen maalesef ki cezaevinde yatıyor, büyük sıkıntılar çekiyor. Fizyoterapiyi yeterli alamıyorlar ve hayatlarından kaybediyorlar, sağlık haklarından kaybediyorlar. Bunları da söylemiş olalım.

Aytaç Ünsal kendisi Avukat Edirne Cezaevi’nde bize mektuplar yazıyor, çizdiği karikatürleri gönderiyor, açlık grevinde olan Gökhan Yıldırım ve Sibel Balaç’a destek oluyor. Kendilerine yönelik halk okulu dergisinin verilmemesi ile ilgili de protestolarını içeren karikatürler gönderiyor, onları da burada göstermiş olalım. Ağır ihlallere uğradıkları açık fakat sesleri yeterli bir şekilde duyulmuyor maalesef. Diyor ki Aytaç Ünsal: “Direnmeyin diyenler aç olan bebekler için ne diyecek? Yağmalanan anadoluyu nasıl koruyacak? Direnmemek hayatta kalmanın bir biçimi değil hayatı olan borçları ödememektir. Teslimiyet suçtur.” Diyor Aytaç Ünsal Edirne Cezaevi’nden. İdeolojik beslenme gerekçeli yayın hakkı gaspını da eleştiriyor.

Bünyan Cezaevi’nden bize Hande Ayşe Dörtkol yazmış. “Kendi halinde bir mühendislik öğrencisiydim. Zulüm hep varmış. Şırnak’lı diye zulüme uğramış insanlar. "Annene babana ceza vermişim sen de onların kızısın farklı olamazsın." diyerek bana 6 yıl 3 ay ceza verildi bana. Aile bütünlüğümüz yerle bir oldu.” Böyle binlerce aileden birisi düşünün anne babasına ceza verilmiş “Sende teröristsindir.” Denilerek ceza verilmiş mahpus kızımız Hande Ayşe Dörtkol hem bu zulmü eleştiriyor hemde şu ana kadar Şırnak’lı olduğu için zulme uğrayan Kürt vatandaşların uğradığı zulmü anladığını ve eleştirdiğini söylüyor. Biz ancak birbirimizi anlayarak empati yaparak iyileşebiliriz ve ilerleyeceğiz bunu da tüm mağdurlar adına bir özeleştiri olarak söylemek durumundayım.

Hüsamettin Uğur diyor ki Afyon Cezaevi’nden. Kendisi eski bir yüksek yargıç mahpus, KHK ile ihraç edilmiş: “Tekli odada tutulma gerekçesini sorduğumuzda “Adalet Bakanlığının talimatı” denildi. Ağırlaştırılmış müebbet mahkumlarından daha ağır şartlarda tutulduk.2 ayda 3dilekçe yazdım, dilekçelerim savcılığa ulaştırılmadı.” Bunlar kuyuların dibinden gelen sesler ve biz bu seslere tercüman olmaya çalışıyoruz.

Kemal Argıç Edirne Cezaevi’nden seslenmiş mektubunda bize: “Edirne Cezaevi'nde yoğun bir tecrit var. Haklarımızın çoğu kısıtlanıyor. Elektrik fiyatları ticarethane statüsünden belirleniyor. Ceza içinde ceza uygulanıyor.”

Hüseyin Özen yine Edirne Cezaevi’nden yazmış: “Size yazdığım mektubu 'sakıncalı' diye göndermemişler. İhlallerden bahsetmek mi sakınca? Sakıncalı ilan ettiği mektubu gizli tutmak, trajikomik değil mi?” düşünün sakıncalı ilan etmiş, o mektubun ne olduğu da ortaya çıkarmak istenmiyor ki algı ortaya çıkmasın.

Yine cezaevlerinde ikinci mahkemeler var! Bunu hep söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz yapıldığı müddetçe. “Sayın hocam tokat cezaevinde tek sorun denetimli serbestlik değil samimiyet tasdiki kurulunda hükümlüler yeniden yargılanıyor itirafçı olup isim vermeye zorlanıyor sorgulayanlardan biri başmemur. Elektrik teknisyeni bile var  gözlem kurulunda!" düşünün elektrik teknisyeni sizin tahliyeniz ile ilgili karar verecek!

Recep Atan Diyarbakır Cezaevi’nde adli suçlardan mahpusluk cezası almış bir kişi, polis tarafından gözaltına alınırken ağır bir şekilde darp ediliyor. Cezaevine atılıyor, 1 hafta kıvranıyor. Niye kıvranıyor? “Beni hastaneye götürün.” Diyor götürmüyorlar, en sonunda mahpus arkadaşları “Ölecek bu adam burada.” Deniliyor, sonunda cezaevinden hastaneye götürülüyor ve dalağının yırtılmış olduğu anlaşılıyor. Diyarbakır Gaziyaşargil Hastanesi Genel Yoğun Bakım’da yatmış, şimdi taburcu edilmiş, ölümden dönmüş, polis şiddeti insanları yaralıyor ve can alma durumuna getiriyor. Kabul edilecek hadiseler değil bunlar!

Bu da olacak bir hadise değil, bir yazı bunu da hep gündem ettik. Kişileri önce as sonra yargıla mahkemesine tabi tutuyorlar. “Sen iltisaklısın kardeşim, iltisaklı olmadığını ispatla bakalım.” Deniliyor, bu yazıları da maalesef ismi ve imzası silinmiş yetkililerin hükmünde olan kağıtlarla, evraklarla gönderiyorlar. Düşünün isminizi imzanızı silmişsiniz, böyle tebliğ ediyorsunuz. “Seni açığa aldık, savunmanı ver.” Diyorsunuz. “İltisaklısın olmadığını ispatla.” Diyorsunuz. Böyle şey mi olur? “Senin suçun var ispatla.” Denir! “Biz bir şeyler tahmin ediyoruz. Bir şeyler olmadığını ispatla bakalım.” Böyle bir şey mi olur? Hukukta böyle bir şey mi var Allah aşkına?

İsveç Parlementosu şiddet suçlarıyla mücadele etmekte yeterli çabayı göstermemekle suçlanan Adalet Bakanı Morgan Johansson aleyhine gensoru oylaması yapmış, bizde ise Adalet Bakanlığı kendisi emrediyor “Mahpuslara her türlü zulmü yapın.” Diyor, iki ülke arasındaki iki demokrasi arasındaki fark burada! İki demokrasi değil, demokrasi tektir ama o ülkede olduğu söylenen demokrasi ile bizim ülkede olduğu söylenen demokrasi arasında fark bu maalesef.

Çözüm sürecinde yapılanlar şu anda terör olarak gösteriliyor. Bakın İHD Başkanı- Mazlum Der başkanı ve diğer insan hakları savunucuları çözüm sürecinde Kürt meselesinde inisiyatif almış birileri ile görüşmüş, bütün bunlar suç sayılmış ve bu insanlar şu anda tutuklanmış durumda. O dönemde İmralı ile Kandil ile görüşmeler yapılıyordu, bütün bunlar yasal çerçevede yapılıyordu, MİT aracılık ediyordu şu an bunlar teröristlik olarak itham edilip insanlar tutuklanıyor! Bu kabul edilecek bir durum değil!

Uygur Türkleri’nin sorunlarını her zaman gündem edeceğiz. Uygurlar için Türkiye’de yaşamak tehdit olmaya başladı artık. Cumhur İttifakı’nın Uygurlar üzerindeki baskısı son yılların rövanşını yaşıyor. Uygurlar susturuluyor, Çin’e iade ediliyor, sicilleri kirletiliyor. Fırsat bulan Uygurlarsa artık Türkiye’yi terk ediyorlar. Bunlar bol bol Türk milliyetçiliği hamaseti yapan AK Parti-MHP Cumhur İttifakı zamanında yaşanıyor, bunları da hep söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz.

Ordu KHK Platformu’ndan çok değerli bir arkadaşımız. “Narin Hoca Yalnız Değildir” Narin Ulutepe gözaltında şu anda günlerdir, Zoom üzerinden ders verdiği için teröristlikle itham edilerek gözaltına alınmış. Her iktidarın istemediği faaliyeti yapan kişiye terörist denildiği bir ülke de bu da oldu! Zoom üzerinden ders veren bir öğretmen Narin Ulutepe de gözaltına alındı, günlerdir özgürlüğü kısıtlanan bir insan maalesef. Çoluk çocuğu var ve maalesef bu insan da son derece mağdur durumda.

Köklü Değişim Dergisi mensupları, Hizbut Tahrir’e yönelik baskılar ağır. Düzenlemek istedikleri bir konferans, sonradan iptal edildi. Hilafet konferansı, ifade özgürlüğü çerçevesinde her türlü ifadeyi beyan edebilirsin, kimileri bunu beğenmeyebilir, kimisi beğenebilir ama Hizbut Tahrir, Köklü Değişim Dergisi Hilafet konferansı düzenlemiş ve bu konudaki isteklerini gündeme getirmek istemiş. Konferans engellendiği gibi bu konferansı düzenlemek istedikleri için 31 yıl ceza verilmiş. Bu da İstinaf Mahkemesi’nde onanmış. Düşünün iktidarın istediği kararı verdiği için  hakimlerin bakan yardımcısı ilan edildiği bir ülkeden başka bir tablo bu maalesef. İfade özgürlüğüne çok ağır bir darbe, kabul edilecek bir hal değil, bunu da net bir şekilde söyleyelim.

Gözaltındaki Sadi Özdemir dün tutuklandı. %98 engelli raporu var. Doğru dürüst nefes alamayan bir insan, kalp hastası, yakın zamanda kalp ameliyatı geçirmiş, oksijen tüpüne bağımlı ve gözaltına alınıp tutuklandı. İnsanların en basit düşünceleri bile suç olarak görülüyor ve ağır hastalık hallerine rağmen gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. Maalesef Türkiye bu halde!

Berkay Ustabaş geçtiğimiz Salı günü TEM’de ters kelepçeli halde işkence gördü ve hakkında sahte evrak düzenlendi “İlgili polisler hakkında suç duyurusunda bulunduk.” Diyor yakınları. Gezi direnişinin 9. Yılında gözaltına alınan Berkay Ustabaş Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde gördüğü işkencenin polisler tarafından tutulan ve kendisine suç uydurulan sahte bir tutanak ile örtbas edildiğine dikkat çekmiş.

Hekimler ile ilgili bir yasa teklifi de Meclis’e de gelmiş durumda fakat halen hekimler büyük zorluk çekiyor, aldıkları ücret çok azalmış durumda. İstifa yasağı kalkınca kamudan istifa eden hekim 10 bine yaklaştı, 4 aydır yurt dışına gitmek için iyi hal belgesi alan hekim 181 oldu 2020’de özel sektör sağlık harcamasının genel devlet sağlık harcamasına oranı %20. Yoksulu özel hastanelere mahkûm ettiler.

Okmeydanı’nda kentsel dönüşüm adı altında büyük zulümler yapılıyor! Okmeydanı’nda kentsel dönüşüm adı altında insanlar yürütmeyi durdurma kararları alındığı halde suları kesiliyor, doğalgazları kesiliyor, büyük mağduriyetler yaşıyorlar. Cumartesi İstanbul’da olacağım inşallah bu konuda da bölge halkının mağduriyetini dinleyeceğim.

Şu kişi tutuklandı! Neden? Bir nefret cinayetinin faili olarak Gökmen Topal Rize’de diyor ki: “Afganlı olduklarını duyduğum için ateş açtım, 3 Afgan’a birisi öldü diğer ikisi yaralanmış.” Sırf Afgan’lı diye adamlara ateş açmış birisini öldürmüş, ülkenin içine düştüğü hal bu arkadaşlar. Nefret ve linç kültürü bu kadar yaygınlaşmış durumda maalesef.

Askeri öğrenci aileleri anne, babaları askeri öğrenci ve kursiyerlere özgürlük şiarı ile her hafta cumartesi günü basın açıklaması yapıyorlar. Onların yanındayız. Haklılar, bu gençlere çok büyük zulmediliyor, çok nitelikli gençler, kimisinin babası diyor ki: “Benim çocuğum Arapça İngilizce, Türkçe, yarım Kürtçe biliyor,  cezaevinde 2 yıllık hukuku bitirip şu anda uluslararası siyaset bilimler okuyor. 4 dil  biliyor.” Ama zulmedenler bütün bunları duymazdan gelmeye çalışıyorlar. Bu gençler zeki gençler ve şu anda mahpus oldukları dezavantajlı oldukları halde son derece önemli başarılara imza atıyorlar.

Bir başka askeri öğrenci babası diyor ki: “Sayın vekilim ailemden 8 kardeşten 7’si Sarıkamış’a Rus harbine katılıp geri dönemediler çocuğumu hava harp okuluna, devlet okuluna gönderdiğim için bizi terörist olarak gösteriyorlar, yaşım 57 bugüne kadar ne mahkemeye ne de karakola gitmedim." Diyor.

Bir önemli haber vermiştik hafta içinde onu da gündem edelim. 3 yıl önce bugünlerde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde bir işkence vakası yaşandı, Ankara Barosu da bunu raporladı, bu işkenceyi yapanlar şu anda sorgulanmaya başlandı. Onlardan birisi; Meclis’te işkencesini ifşa ettiğim ve bütün bunlardan sonra intikam saikiyle cezaevine beni götürürlerken evime gönderilen Abdulkadir Türkyılmaz isimli polis memuru. Bu kişi intikam saikiyle hareket ederek bize yönelik darp, hakaret ve küfürler yapmıştı evimizden bizi çıkarırken. Ayakkabımızın tekini giyemeden evimizden çıkararak darp, hakaret ve küfürlere maruz kalmıştık. Sırf işkenceciliğini belgelediğimiz için! Düşünün işkence yaptığını Meclis Genel Kurul’da söylediğim için bu polis memurunu evime yolluyorlar, evimde bana darp, hakaret, küfürler ile saldırıyor ve ardından şu anda hakkında işkence yönünde bir soruşturma açıldığını öğrenmiş oluyoruz. Abdulkadir Türkyılmaz ve benzeri işkenceci tüm insanlar yargılanacaktır, tüm görevliler yargılanacaktır bunu bilsinler. İşkence insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur zamanaşımı yoktur ve işkencenin herkes hesabını verecektir.

Her gün ama her gün bakın yüksek puanlarla sınav kazandıkları için mülakatta elenen insanların başvurularını alıyorum. Düşünün Maliye Bakanlığı’nda bir sınav yapılıyor, 94 almış kişi; mülakata giriyor en düşük puanı veriliyor ki yazılı ve mülakatın değeri barajın altında kalsın. Bu vicdansızlık, zalimlikten başka bir şey değil ama maalesef ki bunu yapmaya devam ediyorlar! Kabul edilecek bir durum değil bu!

Ülkede zulüm bitmiyor! Bakın size bir başka olay daha göstereceğim! Denizli Kocabaş Cezaevi’nde Hakan Kasarlıoglu 54 yaşında öldüğü açıklanmış! KHK ile kapatılan özel okulda aşçı olarak çalışmış bu kişi, “Vay sen örgüte yardım  yataklık yaptın.” Denilerek cezaevine atılmış, kahrından cezaevine atıldıktan 2 ay sonra kalp krizi geçirip vefat etmiş 54 yaşında bir insan. Evli bir çocuğu var. Eşi dul, çocukları yetim kaldı. Olacak işler değil, bu zulümler işte böyle insanları mahvediyor, kahrından öldürüyor. Aileler parçalanıyor, çocuklar perişan oluyor!

Cemal Kaşıkçı davasını unutmayacağız, büyük bir zulümdür! Resmen kasten öldürülen bir insanın dosyası katilin eline verildi ve Suudi Arabistan’a gönderildi bu dosya. Biz bu büyük haksızlığı kabul edemeyeceğiz.

Osman Kavala’nın uğradığı zulmü de kesinlikle kabul etmiyoruz, ağırlaştırılmış müebbet verildi ve tüm Türkiye’nin isyan ettiği abuk sabuk gerekçelerle bu karar verildi, Osman Kavala ve arkadaşlarına verilen cezaları kesinlikle kabul etmiyoruz!

Şerif Mesutoğlu apaçık bir şekilde faili olmadığı bir cinayetin sanığı olarak ağırlaştırılmış müebbete mahkum edildi ama katil kendisi değil! Düşünün ağırlaştırılmış müebbet cezası diyorsunuz kaymakam Muhammed Safitürk’ü öldürdü diye fakat katil kendisi değil, katil başka birileri fakat kimse bulmak istemiyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Fakat bu oluyor, yaşanıyor! Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı iptal etmesi gerektiğini çok net bir şekilde söylüyoruz. Son derece zalim hukuksuz bir kararla bu insanın da hayatı karartılmış durumda.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı zulmen tutuklu, değerli bir hukukçu maalesef ki çok büyük bir mağduriyet yaşatılan bir insan hukukçu olarak halen cezaevinde.

Şenyaşar Ailesinin dramı halen devam ediyor. Annenin büyük direnişi sonucunda tutuklanan insanlar oldu fakat gerçek adalet halen gerçekleşmediği için anne Emine Şenyaşar adalet nöbetine devam ediyor.

Yusuf Bilge Tunç 3 yıla yaklaşıyor, halen bulunmuş durumda değil. Kayıp, kaçırılmış, zorla kaçırılan bir insan, yaşıyor mu öldü mü bilinmiyor. Ailesi çok büyük bir sıkıntı yaşıyor, korkunç bir zulüm bu. Ülke 1990’lara Cumartesi İnsanları’nın protestolarının başladığı yıllara, faili meçhullerin olduğu yıllara dönmüş durumda böyle korkunç suçlar işleniyor devlet görevlileri tarafından.

Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen de yine kaçırıldıktan sonra halen cezaevinde olmalarına rağmen kaçırıldıklarını ve işkence gördüklerini beyan eden kişiler. Onların bu beyanları da maalesef yargı makamları nezdinde kabul görmedi, kaçırılma ve işkence edilmek ağır insan hakları suçu fakat bunlar örtbas edildi!

Gülistan Doku halen bulunamayan Dersim’li bir kardeşimiz, büyük bir acı yaşıyor, ailesi ve kesinlikle kabul etmiyor. 2 yılı aştı bu büyük acı halen devam ediyor.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in cesedi bulunmasına rağmen halen bulunamayan bir kişi büyük bir mağduriyet yaşıyor ailesi, büyük bir acı yaşıyor biz de bıkmadan usanmadan bu mağduriyeti dile getirmeye devam ediyoruz edeceğiz.