Deprem felaketinin hemen ardından Ahbap Derneği'ne çadır satmasıyla tepki toplayan Kızılay'a bir tepki de Cumhur İttifakı ortağı olan BBP lideri Mustafa Destici'den geldi. Kızılay Başkanı Kerem Kınıkistifaya çağıran Destici, "Mutlaka, sorumluluklarının gereği neyse, görevini daha ehil, daha güzel şekilde yapabilecek kadrolara bırakmaları gerekir" dedi.

Cumhur İttifakı ortaklarından Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Kızılay'ın, Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinden üç gün sonra Ahbap Derneği'ne 2050 adet çadır satmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu.

Habertürk'ün dünkü yayınında, afet bölgesinde en büyük ihtiyacın çadır olduğunu belirten Destici, Kızılay'ın böyle bir tartışmanın içinde olmasını kabul etmediğini belirterek, "Kızılay'ın itibarına büyük bir darbe vuruldu. Bunu kimsenin yapmaya hakkı yok" dedi. Kızılay Başkanı Kerem Kınık ve yönetim kurulunu istifaya çağıran Destici, "Sorumluluklarını, gereğini yerine getirmelerini söyledim, herhalde anlarlar artık. Çok net anlaşılan bir cümle" ifadelerine yer verdi.

'İLK KEZ DUYDUM ÇOK RAHATSIZ OLDUM'

Destici'nin açıklamaları şöyle:

"Öncelikle Kızılay bizim 154 yıllık gözbebeğimiz olan bir kurumumuz. Kızılay sadece Türkiye'de değil kurulduğunda bu yana pek çok coğrafyamızda depremlerde, afetlerde inanılmaz görevler yaptı. Kızılay dediğimiz zaman aklımıza gelen kan veren, yemek veren, çadır kuran, insanları giydiren bir kurum olarak aklımıza geliyor. Kızılay'ın bir şey sattığını, çadır sattığını, depremlerde kullanılacak bir mamül sattığını ilk defa duydum ve çok rahatsız oldum. Özellikle bir de depremin ikinci gününden beri kendim de sahada olduğum için en büyük ihtiyacın çadır olduğunu da orda gördüğüm için... Çünkü bize gelenlerin çoğu çadır istiyordu. Biz de AFAD'a, bakanlarımıza iletiryorduk onlar da ellerinden geldiği kadar kurmaya, kurdurmaya, dağıtmaya gayret ediyordu.

'KIZILAY'IN BU TARTIŞMANIN İÇERİSİNDE OLMASINI ASLA KABUL ETMEM'

Şimdi Kızılay'ın burada yapması gereken deposunda, elinde, ürettiği, hatta dışardan alarak bütün çadırlarını hiç bekletmeden ilk günden itibaren bölgeye koordineli bir şekilde AFAD ile de koordinasyon merkeziyle de göndermesi gerekiyordu. Ama duyduk ki çadır satılmış, hem de depremin 3'üncü günü. Ben bunu doğru bulmuyorum ve Kızılay'ı böyle bir tartışmanın içine bırakanların da beceremediklerini, burada bir beceriksizlik var. Akıl dışı bir şey yapıldığı çok açık ve net bir şekilde gözüküyor, düşünülememiş. Önce savunuluyor sonra 'efendim işte yanlış oldu' itiraf ediliyor. Bütün bunların bir sorumlusu var, ben de dedim ki sorumluluğu olanlar Kızılay'ın daha fazla yıpratılmasına müsaade etmeden, sebebi ne olursa olsun... Kızılay'ın böyle bir tartışmanın içerisinde bulunuyor olmasını, asla ben kabul etmiş değilim.

'KIZILAY'IN İTİBARINA BÜYÜK BİR DARBE VURULDU'

Türkiye'de siyaset öyle bir kutuplaştı ki, devlet kurumları ya da hükümetin iktidarın kontrol ettiği kurumlarla ilgili zaten belli bir kesimin inanılmaz bir açık arama ya da kötüleme ya da işte hizmetlerini bile görmeyerek yapmadıkları üzerinden inanılmaz bir saldırı var. Şimdi bunu söylerken, Kızılay'ın on binlerce çalışanı, yüz binlerce gönüllüsüne diğer AFAD gönüllülerimiz gibi UMKE gibi, askerlerimiz, polislerimiz gibi, diğer sivil toplum örgtülerimizdeki çalışanlar gibi... Hepsine teşekkür ediyoruz ama işte dediğim gibi bu çadır satma hikayesi maalesef Kızılay'ın her gün 2,5 milyon ön yemek verdiğini, çadır kurduğunu, insanları giydirdiğini, kan temin ettiğini, gıda verdiğini bütün bunları ortadan kaldırdı ve Kızılay depremde bu kadar büyük afette çadır satan, bir sanki ticari kuruluşmuş gibi algı oluşmasına sebep olundu. Kızılay'ın itibarına büyük bir darbe vuruldu. Bunu kimsenin yapmaya hakkı yok, özellikle de Kızılay'ın başında bulunan yönetiminde bulunan kimselerin, tam tersine öncelikleri vatandaşlara yardım etmek ve Kızılay'ın bu 154 yıllık kurumsal itibarına zarar vermemeleri gerekiyordu. Dolayısıyla bunun sorumluluğu kime aitse, daha doğrusu sorumlusu belli, Kızılay Başkanı, yönetim kurulu sorumluluklarının gereğini yapmaları gerektiğini ifade ettim. Herkes biliyor gereğinin ne olduğunu. Mutlaka, sorumluluklarının gereği neyse, görevini daha ehil, daha güzel şekilde yapabilecek kadrolara bırakmaları gerekir. Söyledim, herhalde anlarlar artık. Çok net anlaşılan bir cümle."