YUMUŞAMA VE KAYYUMİZM

Yumuşama mı dediniz!

Neye, nasıl ve kime karşı yumuşama?

Adalet, eşitlik, barış, demokrasi ve kardeşlik gibi kelimelerin söylem ve kağıt üzerinde kaldığı gibi yumuşamanın da sözde ve bazı kişi ve şartlara bağlı olduğunu görüyoruz. 

Evet yumuşama, iktidarın taleplerine uygun davranan, iktidara uyum sağlayan/sağlayacak, dün söylediklerini unutup iktidarın günahlarına ortak olan/olacak, ehilleşen ve ehilleşecek olanlar içindir.  

Ayrıca yumuşamanın, gerçek muhalefeti, farklı fikirleri, Kürt ve Kürt siyasetçileri kapsamadığı ortada. Aksine bunlar için sertleşen, baskıcı ve imha edici bir siyaseti görüyoruz/göreceğiz.

Kayyumizm rejimi

Hukuki terim olarak Kayyum: "Belli bir malın belli bir süre yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için resmi makamlarca yetkili olarak görevlendirilmiş kimseye" denilse de; 

Siyasi olarak; Kürt Bölgelerinde daha önce iki dönem uygulanıp üçüncü dönem olarak Lice ve Hakkari’de başlayan kayyum uygulaması bir sistem haline getirildiği için ben bunu “Kayyumizm” diye adlandırdım. 

Kayyumizmi, uygulandığı şekliye, siyasette ne anlama geldiğine bakalım;

Kayyumizm, AKP-MHP iktidarının sandıkta alamadığı Belediyeleri, devletin gücüyle almak, vatandaşın iradesini gasp etmek, vatandaşı sandığa gönderip, sandıkta istediği sonuç çıkmayınca, sonucu kabul etmemektir. 

Kayyumizm, seçimlere olan güven ve inancı yok etmek, vatandaşların eşit olmadığı mesajını vermek, Belediye Meclis üyelerini peşinen suçlu, kabul etmek, vatandaşın seçme iradesine ve ehliyetine sahip olmadığını söylemektir.

Kayyumizm, siyaset alanını daraltıp, vatandaşı yasal olmayan yollara yönlendirmek, aidiyet duygusunu yok etmek, siyasette ve sokaklarda gerginlik istemek, kanun kılıfı giydirilmiş hukuksuz, sorgusuz ve denetim kabul etmeyen bir rejimdir.

"Demokrasilerde çare tükenmez" diye bir söz vardır! İktidar için de belediyeleri almanın çeşitli ve tükenmeyen yolları vardır. Sandık/seçim bunun sadece göstermelik yoludur. Seçmen taşıma, baskı ve tehditle sandıkta istediği sonucu alamamışsa, Belediyeyi kazanmış olan Muhalefet Partisinin adayının, varsa devam eden davalarını karara bağlamak yoksa da yeni soruşturmalar açarak ki (en kolayı bu herkes için çok kolay bir şekilde soruşturma açılabilmekte) terörle ilişkilendirip, Belediyelere kayyum marifetiyle el koymasıdır.

Buraya nasıl geldik?

Ne olduysa, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başladı. Önce Erdoğan için “mevcut yasalara uymuyorsa yasaları ona uyduralım” denildi ve yasalar değiştirildi, sonrasında da “Başkanlık Sistemi” denilen, TBMM’ni işlevsiz ve etkisiz bırakıldığı, denetlenemeyen ve partili Cumhurbaşkanı olan ucube bir sisteme geçildi. Bundan sonrası devletin yönetim mekanizmasının alt üst olduğu, dengelerin bozulduğu, mevcut anayasa yerine, tek adamın hukuk anlayışına ve ağırlıklı olarak KHK’larla yönetilen bir sistem oluştu. 

Öyle ki, Anayasaya uygunluğuna bakılmadan, KHK'larla istedikleri değişiklikler, atama ve görevden almaların yapıldığı ve tabiri yerindeyse,  “Astığım astık, kestiğim kestik” bir yönetim şekli oluştu. Ki bugün KHK ile alınan birçok yetki, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Güçler ayrılığı olarak bilinen, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı, güçler birliği olarak tek kişinin eline verilmiş oldu. Bu da her gün yeni sıkıntıların ortaya çıkmasına neden oldu.

Halbuki, devletleri devlet yapan temel özellik, siyasi görüşü, fikri, ırkı, dini, mezhebi veya sosyal statüsü ne olursa olsun, herkese karşı mevcut yasa ve hukuka göre davranarak adil olmasıdır.

Adalet ve hukukun geçerli olduğu devletlerde, hukukun gücü geçerli iken, tek kişinin hüküm sürdüğü ülkelerde ise “güçlünün hukuku” geçerlidir.

Hukuk devletlerinde kanunlar herkese eşit mesafededir. Doğudan batıya güneyden kuzeye her yerde ve herkese eşit uygulanır. Türk’e - Kürd’e, Doğuya- Batıya, sana - bana ayrı kanun ve uygulama olamaz.

Elbette seçilmiş de olsa hiç kimsenin suç işleme ve terör örgütleriyle işbirliği yapma hakkı ve yetkisi yoktur. Ama buna bağımsız mahkemeler karar vermelidir. Uydurulmuş belgeler, tayin edilmiş gizli tanıklar ve baskı altındaki mahkemeler değil.

Bugün birçok siyasi kişi hakkında alınan kararların, iktidarın talep ve baskıları doğrultusunda alınmış siyasi kararlar olduğunu herkes biliyor. 

Bir Belediye Başkanı, suçu bağımsız mahkemeler tarafından tespit edilir ve mahkeme süreçleri bitip karar kesinleştikten sonra görevden alınır ve yine vatandaşın iradesiyle seçilmiş olan Belediye Meclisi’nden yeni bir Başkan seçilir. Diyelim ki, bu Mecliste Başkanlık yapabilecek “ehliyet, liyakat sahibi veya suçsuz” bir kimse yoksa o zaman, o il veya ilçede yeniden seçimlere gidilir. İşte bu yapılmayıp 5 yılı Kayyumla yönetmek, Kayyumizm rejimidir.

Unutmayalım ki; ülkeleri ayakta, vatandaşı huzur, barış birlik, beraberlik ve aidiyet içinde tutan hak, hukuk ve adalettir. 

Herkes, hak, hukuk ve adaleti savunmak ve bu konuda dayanışma içinde olmak zorundadır. Çünkü hak, hukuk ve adalet, herkese lazımdır. Bugün ona, yarın sana ve banadır. 

Herkesin hukuk ve yasalara karşı eşit olduğu, adalet, birlik, beraberlik, barış, huzur ve güven içinde yaşayacağı bir gelecek dileğiyle…   

Vesselam.

Yumuşama mı dediniz!

Neye, nasıl ve kime karşı yumuşama?

Adalet, eşitlik, barış, demokrasi ve kardeşlik gibi kelimelerin söylem ve kağıt üzerinde kaldığı gibi yumuşamanın da sözde ve bazı kişi ve şartlara bağlı olduğunu görüyoruz. 

Evet yumuşama, iktidarın taleplerine uygun davranan, iktidara uyum sağlayan/sağlayacak, dün söylediklerini unutup iktidarın günahlarına ortak olan/olacak, ehilleşen ve ehilleşecek olanlar içindir.  

Ayrıca yumuşamanın, gerçek muhalefeti, farklı fikirleri, Kürt ve Kürt siyasetçileri kapsamadığı ortada. Aksine bunlar için sertleşen, baskıcı ve imha edici bir siyaseti görüyoruz/göreceğiz.

Kayyumizm rejimi

Hukuki terim olarak Kayyum: "Belli bir malın belli bir süre yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için resmi makamlarca yetkili olarak görevlendirilmiş kimseye" denilse de; 

Siyasi olarak; Kürt Bölgelerinde daha önce iki dönem uygulanıp üçüncü dönem olarak Lice ve Hakkari’de başlayan kayyum uygulaması bir sistem haline getirildiği için ben bunu “Kayyumizm” diye adlandırdım. 

Kayyumizmi, uygulandığı şekliye, siyasette ne anlama geldiğine bakalım;

Kayyumizm, AKP-MHP iktidarının sandıkta alamadığı Belediyeleri, devletin gücüyle almak, vatandaşın iradesini gasp etmek, vatandaşı sandığa gönderip, sandıkta istediği sonuç çıkmayınca, sonucu kabul etmemektir. 

Kayyumizm, seçimlere olan güven ve inancı yok etmek, vatandaşların eşit olmadığı mesajını vermek, Belediye Meclis üyelerini peşinen suçlu, kabul etmek, vatandaşın seçme iradesine ve ehliyetine sahip olmadığını söylemektir.

Kayyumizm, siyaset alanını daraltıp, vatandaşı yasal olmayan yollara yönlendirmek, aidiyet duygusunu yok etmek, siyasette ve sokaklarda gerginlik istemek, kanun kılıfı giydirilmiş hukuksuz, sorgusuz ve denetim kabul etmeyen bir rejimdir.

"Demokrasilerde çare tükenmez" diye bir söz vardır! İktidar için de belediyeleri almanın çeşitli ve tükenmeyen yolları vardır. Sandık/seçim bunun sadece göstermelik yoludur. Seçmen taşıma, baskı ve tehditle sandıkta istediği sonucu alamamışsa, Belediyeyi kazanmış olan Muhalefet Partisinin adayının, varsa devam eden davalarını karara bağlamak yoksa da yeni soruşturmalar açarak ki (en kolayı bu herkes için çok kolay bir şekilde soruşturma açılabilmekte) terörle ilişkilendirip, Belediyelere kayyum marifetiyle el koymasıdır.

Buraya nasıl geldik?

Ne olduysa, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başladı. Önce Erdoğan için “mevcut yasalara uymuyorsa yasaları ona uyduralım” denildi ve yasalar değiştirildi, sonrasında da “Başkanlık Sistemi” denilen, TBMM’ni işlevsiz ve etkisiz bırakıldığı, denetlenemeyen ve partili Cumhurbaşkanı olan ucube bir sisteme geçildi. Bundan sonrası devletin yönetim mekanizmasının alt üst olduğu, dengelerin bozulduğu, mevcut anayasa yerine, tek adamın hukuk anlayışına ve ağırlıklı olarak KHK’larla yönetilen bir sistem oluştu. 

Öyle ki, Anayasaya uygunluğuna bakılmadan, KHK'larla istedikleri değişiklikler, atama ve görevden almaların yapıldığı ve tabiri yerindeyse,  “Astığım astık, kestiğim kestik” bir yönetim şekli oluştu. Ki bugün KHK ile alınan birçok yetki, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Güçler ayrılığı olarak bilinen, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı, güçler birliği olarak tek kişinin eline verilmiş oldu. Bu da her gün yeni sıkıntıların ortaya çıkmasına neden oldu.

Halbuki, devletleri devlet yapan temel özellik, siyasi görüşü, fikri, ırkı, dini, mezhebi veya sosyal statüsü ne olursa olsun, herkese karşı mevcut yasa ve hukuka göre davranarak adil olmasıdır.

Adalet ve hukukun geçerli olduğu devletlerde, hukukun gücü geçerli iken, tek kişinin hüküm sürdüğü ülkelerde ise “güçlünün hukuku” geçerlidir.

Hukuk devletlerinde kanunlar herkese eşit mesafededir. Doğudan batıya güneyden kuzeye her yerde ve herkese eşit uygulanır. Türk’e - Kürd’e, Doğuya- Batıya, sana - bana ayrı kanun ve uygulama olamaz.

Elbette seçilmiş de olsa hiç kimsenin suç işleme ve terör örgütleriyle işbirliği yapma hakkı ve yetkisi yoktur. Ama buna bağımsız mahkemeler karar vermelidir. Uydurulmuş belgeler, tayin edilmiş gizli tanıklar ve baskı altındaki mahkemeler değil.

Bugün birçok siyasi kişi hakkında alınan kararların, iktidarın talep ve baskıları doğrultusunda alınmış siyasi kararlar olduğunu herkes biliyor. 

Bir Belediye Başkanı, suçu bağımsız mahkemeler tarafından tespit edilir ve mahkeme süreçleri bitip karar kesinleştikten sonra görevden alınır ve yine vatandaşın iradesiyle seçilmiş olan Belediye Meclisi’nden yeni bir Başkan seçilir. Diyelim ki, bu Mecliste Başkanlık yapabilecek “ehliyet, liyakat sahibi veya suçsuz” bir kimse yoksa o zaman, o il veya ilçede yeniden seçimlere gidilir. İşte bu yapılmayıp 5 yılı Kayyumla yönetmek, Kayyumizm rejimidir.

Unutmayalım ki; ülkeleri ayakta, vatandaşı huzur, barış birlik, beraberlik ve aidiyet içinde tutan hak, hukuk ve adalettir. 

Herkes, hak, hukuk ve adaleti savunmak ve bu konuda dayanışma içinde olmak zorundadır. Çünkü hak, hukuk ve adalet, herkese lazımdır. Bugün ona, yarın sana ve banadır. 

Herkesin hukuk ve yasalara karşı eşit olduğu, adalet, birlik, beraberlik, barış, huzur ve güven içinde yaşayacağı bir gelecek dileğiyle…   

Vesselam.