Tahliyesi sonrasında kendisini ziyaretimizde hem dava süreci, hem cezaevi şartları, hem de Alparslan Kuytul'un son durumu gibi, birçok konu hakkında konuşma ve soru sorma imkanı bulduk.
Bizlere gösterdiği samimi ilgi ve alakadan dolayı kendisin teşekkür ediyoruz.

Hani toplumun birçok kesimden duyduğuöuz şu tarzda söylemler yükseliyor ya,
"Efendim bunlara yapılan bu kadar baskı zulüm ve yıldırma politikasından sonra bunlar hala nasıl ayakta durabiliyorlar, nasıl yollara çıkıyorlar, yürüyüşler yapıyorlar, basın açıklamaları düzenliyorlar.
Bir programda emniyetin kıyasıya baskısına rağmen, yılmadan bir başka gün, başka bir yerde yine aynı duruşu gösteriyorlar.
Yani anlayacağınız böyle bir dönemde, insanların sosyal medyadaki paylaşımlara beğeni atmaya dahi korktuğu, çekindiği böyle bir dönemde, ağzını açanın kafasına sopa ile vurulduğu, hatta gözaltına alınıp hapsedildiği böyle bir dönemde bunlar faaliyetlerine nasıl devam edebiliyorlar" diyorlar ya ?
Evet, ben de tüm bunları merak eden biri olarak bu ziyaretimde, evlerine akan insan selini, yurt içinden ve yurt dışından gelen ziyaretçileri, birbirlerini yürekten, kuçaklamalarını, bağlılıklarını, muhabbetlerini, kardeşliklerini, yani kısacası gözlerindeki ışığı ve yüzlerindeki parıltıyı, dâvâya ve kardeşlerine olan bağımlılıklarından aldıklarını ilgi ile müşahade ettim...

Evet, yakînen şahit oldum ki, onlar kardeşlerini yalnız bırakmadılar, bırakmıyorlar.

6 Eylül mahkemesinde böyle bir akıbeti, yani kendisinin tahliye olup Hocası Alparslan Kuytul'un tutukluluğun devamı kararı verilmesini hiç kimse gibi onlarda beklemiyormuş, yani herkes gibi onlarda ikisinin tahliyesi veya tutukluluğun devamı kararı çıkmasını beklediğini dinledik kendisinden.

Dedim ya, herkeste oluşan yoğun tahliye beklentisi onlarda da vardı, ancak devletin hesabı başka imiş meğer.
Tahliye kararının ardından infaz koruma memurları Ali Alagöz'ü tahliye etmek üzere gelince Hocasına "Hocam böyle olmadı, böyle bir tahliye beklemiyorduk" dediğini, Alparslan Kuytul'un ise "Rabbimiz böyle takdir etti, bizede boyun eymek düşer, inşallah benim de çıkacağım günler yakındır" dediğini sohbetimiz içerisinde ifade etti.

Sohbet esnasında cezaevi şartlarının, operasyonun ilk aylarına nazaran biraz daha iyi olduğunu, cezaevi idaresinin ve infaz koruma memurlarının kendilerine olan teveccühünün her geçen gün artığını dinledikten sonra, asıl Alparslan Kuytul hocanın cezaevindeki durumunu, günlerinin nasıl geçirdiğini, kısacası manevi ve psikolojik durumu hakkında sorular sorduk kendisine,
İlk olarak dile getirdiği şu oldu.

Yaklaşık 2 senedir hiç aksatmadan her hafta salı günü cezaevi önünde toplanan yüzlerce kişi ve atılan sloganları, korna seslerini ve dışarıda kardeşlerimizin vermiş olduğu mücadele ile alakalı haberler bizi ve özellikle de Hocamızı daha da güçlendirdi"
Bu anlamda bütün kardeşlerimizden tek tek Allah razı olsun haklarını ödeyemeyiz" dedi.

Ve gülümseyerek şunları da ekledi;

Eğer hocamız bir gün tahliye olursa, buna en çok sevinecek olan cezaevi mektup idaresi bölümü olacaktır. Çünkü,
Bolu F Tipi Kapalı Cezaevinin mektup İdaresi bölümü resmen hocamıza çalışıyor, şu ana kadar yaklaşık 2500-3000 adet mektup geldiğini, gelen mektupların öncelikle prosedür gereği okunup hocamıza teslim edildiğini, hocamızın da hepsini tek tek, değer vererek, hatta birçoğunu ikişer defa üç'er defa okuduktan sonra bütün mektupları kendi evine gönderilmek üzere mektup idaresine tekrar verdiğini, onların da bu mektupları prosedür gereği tek tek okuyup postaya gönderdiklerini gülerek, tebessüm ederek samimi bir şekilde ifade etti.

Ve şaka bir yana diyerek Şöyle devam etti.
Emin olun hocamıza içeride zaman yetmiyor, yazıyor çiziyor okuyor.
Özellikle de gelen mektupları ilgi ile okuyor.
Hocam nasıl yetişiyorsunuz dediğimde ise "Bu mektuplarda kardeşlerimin emeği var, göz nurları var, bir satırını bile okumadan geçemem" diyerek vefası ile de bizlere örnek oluyor.
Hocamız her zamankinden daha kararlı daha azimli.
Yaşadığımız bu süreç, bırakın hocamızı yıldırımayı, onun gücünü ve kararlılığını kat be kat arttırdığını söyledi.

Konuşmasının sonuna Alparslan Kuytul'un kendinine söylemiş olduğu, aralarında geçen şu kısa diyaloğu da ekledi.
"Ali, bana öyle geliyor ki hazırladıkları bütün iddianamelerin boş çıkması, açılan bütün davalardan beraat ve tahliyeler almamız ve son olarak da artık mahkemelere çıkmamıza rağmen bize söz hakkı dahi tanımadan karar vermeleri, ne derece suçlu, ezilmiş ve mağlup olduklarının göstergesidir. Bizi içeriye attılar ama nasıl çıkaracaklarını bilemez bir vaziyetteler. Beni buraya suçlu olduğum için değil, siyaseten attılar, günü geldiği zaman da adaletin gereği olarak değil, siyaseten çıkaracaklar. Ben onlara teslim olmadıkça boyun eğmedikçe üzerime daha çok geliyorlar, Ama şunu iyi bilsinler ki buradan boynum bükük çıkmayacağım. Onlar oyunlarını oynayadursunlar, muhakkak ki son sözü Allah söyleyecektir" dediğini belirterek ve artık slogan haline getirdikleri şu sözleri de söyleyerek noktaladı...

• Susmayacağız
• Korkmayacağız
• Geri adım atmayacağız
• Zalimin zulmünü, yüzüne haykırmaya ve bu dînin en temel hakikati olan tevhid davasını haykırmaya devam edeceğiz...

Evet, süreci takip eden biri olarak benimde gözlemin tam olarak şudur ki,

Bu dava öyle bir hâl aldı ve mahkemeler ve hakimler öyle bir duruma düştü ki, neredeyse bir gece vakti sessiz sedasız Alparslan Kuytul'u bırakıp, "Arkadaş çek evine git, sen bizi görmedin biz seni görmedik" diyecek duruma geldiler.

Son olarak şunu söylemeliyim ki,
Yersiz, mesnetsiz suçlamalar ve iddianamelerin sonucunda Ali Alagöz'ün tahliye olması ve özellikle de 6 eylül mahkemesinde, mahkeme başkanı'nın Alparslan Kuytul ve Ali Alagöz'e tek kelime dahi savunma yaptırmadan kararını açıklaması, mahkemenin ve bağlı olduğu kurum olan Adalet Bakanlığının utancını ve mağlubiyetini göstermektedir.

Yani bütün bunlar gösteriyor ki, bugüne bugün toplum vicdanında Alparslan Kuytul ve oluşumu aklanmıştır,
Furkan vakfı davası bitmiştir.