Karar'da yer alan Hukukçu Mustafa Everdi “Gümüş kaşıkla doğmak'' başlıklı makalesinde şunları ifade etti: Türkiye’de doğuştan kazanılan büyük ikramiyedir. ‘Tevarüs edilmemiş asalet’ diye sizi ifsat edenler, metrolarda sürünür, halka karışmak yakışır onlara” diyor.

İŞLER ÖYLE YÜRÜMÜYOR

Turgenyev’in ünlü Babalar ve Oğullar yayınlandığında tartışmalar alıp yürümüştü. Kimi Turgenyev’i oğullardan yana kimi babaların köhne düzeninden yana diye suçluyordu.
Türkiye’de sistem babaların açtığı emniyetli yollarda yürür. Yok, bağımsız, kendine güvenen bir hayat mı istiyorsun? “Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin? Öyleyse hakkını ve bu işi becererek gücünü göster bana!” der Nietzsche. Türkiye’de bu işler öyle olmuyor tabii. Turgenyev bilmiyor ki Türkiye’de oğullar babaların mirası ile geçinir. Köhne düzen oğullarla da sürer.

‘Anne ve babalarının akılları ekmeğe, oduna, kömüre kilitlenmişken, o çocuklar, soruların ve sorgulamaların peşinde bu toprakların ahvalini dert edip soluk alanlardı. Bu onlara ve önlerinden gidenlere çok pahalıya mal oldu. Toprakların asil sahipleri, has kurtarıcıları, beyaz efendileri, bu güzel, sümüklü, çatlamış elleriyle her daim iş tutan sırım gibi delikanlıların defterlerini höst deyip bir çırpıda dürdüler.” (Ayten Kaya Görgün, Arıza Babaların Çatlak Kızları. s.13)

“Kadirşinas itaatsizlik ve tevarüs edilmemiş asalet.” Sizi sadece şair eyleyebilir. Ya da filozof. Öyleyken Nietzsche bile kinayeli konuşur: “Emin bir hayat mı istiyorsun, atalarının yolundan git!”

BAŞARI, ANNE BABANI İSABETLE SEÇMEKTİR

N. Machiavelli’nin hukuk doktoru olan babası, yoksul düşmüştü ve borçlarını ödeyemediği için devlet görevlisi olamıyordu. N. Machiavelli imkânsızlıklar içerisinde büyüdü ve iyi bir eğitim göremedi. Bu onun önemli görevler almasını ve siyasetin kitabını yazmasını engellemedi. Bizler sonunda Machiavelli tilmizi olacak kadar yoldan çıkmak üzereyiz. Siyaset yine de bağrına basmaz bizi.

Sabancıların Ali, başarılı işadamı olarak her yerde inovasyon konuşmaları yapıyor. Zenginlerin çocuklarının yetenekli olması gerekmez. Ali de konuşmalarında, “ben doğarken büyük bir başarı gösterdim, anne babamı isabetle seçmişim” diyor. Annesi Türkiye’nin ikinci, babası üçüncü zengin ailesine mensupmuş. Böyle dünyalık derdi olmayan, çalışmasa, yeteneği olmasa da lüks içinde yaşama imkânı bulabilenlere ‘ağzında gümüş kaşıkla doğanlar’ deniyor. Gümüş, bizlerin boğuştuğu mikropları, virüsleri, salgınları, yoksullukları defediyor onlardan çünkü.

Türkiye’de ancak yerel veya merkezi iktidara ulaşan siyasetle yapabilirsin böyle bir atılımı. Bu nedenle siyaset daha çok geçimini güvenle sağlayacak bir mesleğe sahip olmayanların alanıdır. “Siyasi ahlak yasası” partilerde yönetici bulamayız korkusu doğuruyor.

LİSTELERDE ŞİNANAY

Seçimler için milletvekili aday listeleri sunuldu, yakında kesinleşecek. Demokrasinin bütün açmazlarından ayrı olarak bu listelerde demokrasi-saltanat flörtüne ima eden temelli bir sorun öne çıkar. Bu nepotik bir sorundur ve Türkiye’de demokrasi bireylerden zeki ve yetenekli olanın yükseldiği bir sistemi kuramadı hâlâ.

Siyasette isim yapan babaların çocuklarının kurduğu partiler, başarısız olsa bile onlara bir imkân yine de doğabilir. İbn Haldun bunun teorisini yazmıştı yüzyıllar öncesinden. Çevreden gelen bıçkın, atılgan ve başarılı babaların beyaz-besili-hantal çocukları olur. Ayrıca halk bir evden bir kurbanın yeterli olduğunu ferasetle sezer. Denize düşen yılana sarılır gibi teveccüh eder siyasi babaların oğullarına partiler. Ve kızlarına. Saltanat çağrışımlarını öne çıkaran bu ayrıntı partilerde iç demokrasinin neden işlemediğini ve demokratik bir sistemin neden içselleştirilmediğini de gösterir. Türkiye siyasetinde “milletvekili” seçimi yoktur, genel başkan ve genel merkez adayını onaylamak söz konusudur.

TAHTA KAŞIKLA DOĞUP GÜMÜŞ KAŞIKLA ÖLENLER

Asil aileler ‘gümüş kaşıkla’ doğsalar da çocuklarına bir meslek öğretirler. Dünyanın her yerinde karnını doyuracak bir meslek. Osmanlı şehzadelerine öğretildiği gibi. Ola ki başına taç yerine balta inme ihtimali doğarsa kellesini kaçıp kurtardığı beldeler de aç-açık kalmasın diye. Mehmet Çelebi yay ve kiriş ustası, Yavuz Selim ve oğlu Kanuni kuyumcu mesela. Şair, hattat, bahçıvan, ressam ve bestekâr olanları pek çok. II. Abdülhamit’in tahta geçme ihtimali yoktu. Marangozluk öğrenmişti. Nasipmiş tahta geçince de amatör olarak usta işi, sanatsal mobilyalar üretmiş, eserleri Amerika’da birincilik kazanmıştır.

Züğürt Ağa filmini hatırlarsınız. Zengin iken kader ağlarını örmüş, bütün bir Türkiye gibi şehre göç sonunda her türlü ihtişamı sona ermiş, elindekileri sata sata tüketmiş, fakir düşmüştü. Filmin sonunda kahraman, gizli mesleği olan çiğ köfte satarak geçimini sağlar. Elinden gelen tek işle. Bildiği tek meslekle.

MESLEK YOKSA SİYASET VAR

Sizler mi? Mesleğinizle büyük zengin olabilmeniz nadirdir. Onun için ya Amerika’ya-batıya-Avrupa’ya kapağı atmaya bakınız. Oralarda herkese yükselme imkânı vardır. Londra’da Müslüman Belediye Başkanı, Hintli iken Başbakan, İskoçya’da dindar Müslüman Pakistanlı olsanız bile başbakan olabilirsiniz. Türkiye’de böyle bir “Turkish dreams” ne gezer?

Türkiye’de babanızın adı ile bir yere gelebilirsiniz ancak. Menderes’in, İnönü’nün, Türkeş’in, Özal’ın, Erbakan’ın oğlu iseniz parti kurar başarısız olsanız yine de Mecliste bir koltuk sunarlar size. Ağar’ın, Arınç’ın Gökçek’in oğlu iseniz bir mesleğiniz, tanınırlığınız, ülkeye sunacak bir projeniz olmasa da listelerde garantili yerlerde adınızı okursunuz. Bir ülkede siyaset, akraba-i taallukatın birbirine ikram ettiği nöbet ise, saltanata son vermek sadece bir iddiadır.

Ağzınızda “tahta kaşıkla” doğmuşsanız, işiniz zor, hayatınız sefalettir. Zeki ve yetenekli olsanız, bir meslek edinseniz bile kıt-kanaat yaşarsınız. Babanızdan bir isim de tevarüs edemediniz. Tahta kaşıkla doğup gümüş kaşıkla ölenler de nadiren çıkar aramızdan. Meslekleri ve yetenekleri ile değil elbette. Doğumda ana babanızı Ali Sabancı gibi ‘isabetle’ seçmek elinizde değil. Kayınbabanızı seçmek mümkün, hayatınızın tercihidir. Bakan, milletvekili olursunuz, kayınbaba isterse istikbaliniz göklerden yere bile inebilir.

Batıya gidemediniz o halde gece gündüz parti kapılarında yatınız. Kovsalar bile gitmeyiniz. Gün olur, size de bir kapı açılır belki. Hayatta bir yere gelemeyenler, ‘Başkan’larını doğru seçmelidir. Başkanlar da (yerel ya da merkezi) avanesini gözetmek zorunda. Yoksa “iktidarı” uzun ömürlü olamaz. Doğu işbölümünü bilmez. Ne iş olsa yaparım ülkesidir. Bu nedenle meslek sahibi olmak itibarlı, onurlu, teşvik edilen bir statü değildir. Bütün bir eğitim sistemi anaokulundan üniversiteye, meslek edinmeye imkân vermeyen oyalama sürecidir.

O halde gümüş kaşıkla bal sunacak mekânları mesken edininiz. Mesleğiniz olmasa da sorun değil. Hayatınız makamların ihtişamında seyreder. Üstelik çocuklarınızın ikbal, izzet ve “iktidarı” da garanti altına alınır.

Halk olmak hem zor, hem daha kolay; kenarda beklerseniz. Gümüş kaşıkla doğmak Türkiye’de doğuştan kazanılan büyük ikramiyedir. “Tevarüs edilmemiş asalet” diye sizi ifsat edenler, metrolarda sürünür, halka karışmak yakışır onlara. Bu daha asaletli bir “duruş” diyorsanız, Türkiye’yi anlamaya başladınız demektir. Turgenyev’i de. Oğullar babalardan kalan köhne düzeni değiştirmezse, kaderi de değişmeyecek işte.