Hürriyet’in manşeti ile Bahçeli’nin yüzüğünü yan yana koyduğunuzda Cumhur ittifakı içinde uzun süredir devam eden gerilimi görmek mümkün. CHP’nin de bu gerilimin bir parçası olması yönünde ciddi bir gayret var.

Erdoğan ve Özel arasında 40 gün arayla yapılan ikinci görüşme, sonrasında 20 Temmuz’da Kıbrıs’a kesilen randevu siyasetin gündemini belirledi.  Bu trafikten de anlaşılabileceği gibi Erdoğan her 40 günde bir Özel’le temas edecek. İlk görüşme sonrası emekli generaller serbest kaldı. Bu görüşmenin hemen arından ise Sinan Ateş’in eşi Saray’a kabul edildi belki de Kavala ile ilgili de bir gelişme olabilir. 20 Temmuz sonrasında ilk sırada Gezi tutukluları olması muhtemel. Önümüzdeki birkaç yıl içinde emeklinin durumu da kesin çözüm için masaya gelir.

Sosyal medyaya baktığımızda her konuda olduğu gibi ülke bu görüşmeyi destekleyen ve desteklemeyenler olarak ikiye bölünmeye hazır. Her iki tarafın da açıklamalarını okuyunca hak verecek argümanlar çıkıyor. Tenis maçı izler gibi kafa bir o tarafa bir bu tarafa gidiyor. Sanırım bunca bilgi ve açıklamadan sonra yine sakinleşip sade düşünmeye çalışmak ve bazı sorular sormak en doğrusu:

İktidar ve muhalefet partilerinin görüşmesinde hiçbir sakınca yok hatta gereklidir. Bu görüşmelere olağanüstü görüntü vermek ne kadar doğru?

Emekli askerlerden sonra Kavala’nın, Gezi tutsaklarının serbest kalması çok iyi haber olur. Bu konuda her türlü girişim anlamlı olmakla birlikte yeterli midir?

Türkiye’nin devasa sorunlarının çözümünü iki parti liderinin görüşme takvimine indirmek, beklenti yaratmak siyasetsizleşmenin başka bir versiyonu olmanın ötesine geçebilir mi?

BirGün'den Yaşar Aydın'ın haberine göre, Görüşmelere devlet sırrı muamelesi vermek anlamlı değil. Her başlık ve tarafların değerlendirmeleri şeffaf biçimde sunuluyor mu ya da neden sunulmuyor?

Liderlerden görüşme trafiğinden beklentileri ve hedefleri konusunda neden tek bir cümle duyamıyoruz?

TÜRKİYE FOTOĞRAFININ NERESİNE OTURUYOR?

CHP-AKP trafiğine sadece iki parti çerçevesinde bakmak ve iki lider üzerinden değerlendirmek eksik olacak. Meral Akşener’in Saray’a gitmesi, Sinan Ateş cinayetinde yaşanan gelişmeler, Bahçeli’nin ve Dervişoğlu’nun Meclis Grup konuşmaları, önce kayyum ataması sonra kayyum atamasına karşı protestolara yaklaşım gibi bir dizi konunun Türkiye’nin önümüzdeki günlerde içine gireceği siyasi rotaya dair fikir veriyor. Erdoğan’ın CHP’yi ziyareti bir sonrası için 20 Temmuz’a gün vermesi de bu gelişmelerin dışında değerlendirmek çok fazla saflık olur.

Hürriyet gazetesi bir hafta içinde ikinci defa CHP genel merkezinden çekilen bir fotoğrafı manşete taşıdı. Erdoğan’ın son ziyaretinden sonraki manşet sözünün “Yeni dönemin fotoğrafı” olması da tesadüf değil. Hürriyet ve onun temsilcisi, sözcüsü olduğu iktidar elitlerinin bir bölümü bu halin devamının sürdürülebilir olmadığının farkında. Hürriyet, rejimin esasına dokunulmadan restorasyon yapılmasından yana olanların duygularına tercüman oluyor. Bu değişimin bugünün Cumhur ittifakı ile gerçekleşmesinin de imkânsızlığının farkındalar. CHP bunun için kıymete bindi. İyi Parti’nin devre dışı kalmasından sonra sıra ülkenin birinci partisini de bir şekilde ikna etmeye geldi. Yanına çekemese bile en azıdan sert bir muhalefetin önüne geçilecek.

Erdoğan’ın en sıcak olduğu çözüm yolunun da bu olduğu belli. Eğer başarıya ulaşırsa iktidarda bir dönem daha kalmanın yolu açılacak. Başarılı olamaz ise en azından Bahçeli’ye ciddi anlamda hiza verilmiş olacak.

Tam da burada Bahçeli’nin yüzüğüne kısaca değinmek gerekir. Erdoğan’a çok açık biçimde “yapmak istediğinin farkındayım” mesajını verdi. Ortaklığa mecbur olanın kendisi olmadığının altını çizerek bunu yaptı. Tüm bu görüşmeleri içinde flört etmeye bir yere kadar izin verebileceğini ama onun ötesine kırmızı çizgilerinin aşılmaması gerektiği konusunda sert bir çıkış yapmış oldu.

Hürriyet’in manşeti ile Bahçeli’nin yüzüğünü yan yana koyduğunuzda Cumhur ittifakı içinde uzun süredir devam eden gerilimi görmek mümkün. CHP’nin de bu gerilimin bir parçası olması yönünde ciddi bir gayret var.

CHP’NİN KENDİ AJANDASI VAR MI?

Erdoğan’ın CHP ilgisinin arkasında büyük bir yenilgi sonrası ortaya çıkan zorunluk var. Biraz da CHP’nin acemiliği yüzünden durumun sanki böyle değil de Erdoğan’ın isteği ve inisiyatifi ile geliştiğine dair kamuoyu ilgisi yaratmayı başardı.

Burada esas mesele CHP’nin bu fotoğraf içerisinde nerede yer alacağı ya da almak istediği. Erdoğan ve iktidarın inisiyatifinde gelişen ana muhalefet partisini bir tür ricacı haline getiren bu sürecin devamına ne kadar izin verecek? İstikşafi görüşmeler, 6’li masa hikâyesinden sonra ‘40 günlük temas’  şeklinde geçen bir yeni dönem mi başlayacak?

CHP yetkilileri “mücadele ve müzakere aynı anda ilerleyecek” demenin ötesinde bu konuda net bir görüş vermedi. Ama işin mücadele tarafından çok müzakerenin gündemde kaldığını CHP yetkilileri de en az bizim kadar görüyordur.

Soru şu; Muhalefet, 31 Mart seçiminde halkın yarattığı rüzgârla yelkenini mi dolduracak yoksa bu rüzgâra rağmen yelkenleri indirip kürekle mi ilerleyecek. Yani şimdi de 20 Temmuz Kıbrıs’ı bekleyeceğiz.