Birgün Gazetesi’nden Havva Gümüşkaya, Erdoğan iktidarının devamının siyasal ve ekonomik sonuçlarını iktisatçılarla mercek alına aldı.

Erdoğan iktidarının devamında da mevcut ekonomi politikaların uygulanacağı işaret ediliyor. İktisatçılar, kötü ekonomiye, istikrarsız kurlara, artan hayat pahalılığına, azalan alım gücüne karşın AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin sonuçlarına ilişkin öngörülerini anlattı.

Değerlendirmelerin ortak noktası, hem siyasal hem de ekonomik açıdan çok sert sonuçların ortaya çıkacağı oldu.

En büyük beklenti ise döviz krizinin kaçınılmaz olacağında yoğunlaşıyor.

YAPISAL ÇÜRÜME ENGELLENEMEYECEK

Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Serdal Bahçe’ye göre kimlik, istikrar, rejim sorunları Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarının ve bu sorunların yarattığı toplumsal ve ekonomik çöküntünün önüne geçecek gibi duruyor.

Bu noktada tarihsel bir eğilimi hatırlatan Bahçe, “Burada hemen bir tarihsel eğilimi belirteyim. Burjuva demokrasisini bile işçi sınıfı kurmuştur. Bugün işçi sınıfı moral ve fiziksel olarak kuşatılmış ve teslim alınmış durumdadır. Gelişmeler yaşadığımız sorunların en altında bunun yattığını gösteriyor; işçi sınıfı geriledikçe gericiliğe daha çok teslim oluyoruz” diyor.

SİNYALLER YENİ DEĞİL

Ekonomideki olumsuzlukların son birkaç ayda ortaya çıkmadığına dikkati çeken Bahçe, şu ifadeleri kullanıyor: “Bütçe açığından, MB rezervlerine, risk göstergelerinden cari açığa, enflasyonist dinamiklerden bölüşüm göstergelerine, şirket kârları hariç, tüm göstergeler oldukça olumsuz bir tablo çiziyor. Türkiye kapitalizmi çok uzunca bir süredir anlık çöküş anlamında kriz dinamiklerini bir şekilde ertelerken kendisi bir yapısal krize dönüşme eğilimindeydi. Dışa bağımlı, dünya kapitalizminin ritmine ve performansına endeksli, içerde ancak emekçileri, kamu kaynaklarını ve doğal kaynakları daha çok sömürerek ayakta kalabilen bir yapı idi uzun bir zamandır. Bu yapı bir taraftan bir şekilde günü kurtarırken diğer taraftan sadece malum olanı erteliyordu. Doğrusu ani bir çöküş bir şekilde ertelenebilir ancak yapısal çürümeyi engelleyebilecek hiçbir araç kalmadı.”

KISA VADEDE DURDURULAMAZ

Bahçe, “Kamu maliyesi krizi, bankacılık krizi, finansal krizi, kur şokunun tetiklediği kriz; kısacası bunlardan herhangi biri olabilir” ifadelerini kullanıyor.

“Türkiye kapitalizmi otonomisini kaybetmiş bir yapıdır” diyen Bahçe, Türkiye’nin küresel kapitalizmin genişleme ya da daralma eğilimlerine bütünüyle teslim olduğunu belirterek “İşin kötüsü dünya kapitalizmi de en azından ana merkezleri itibarıyla çöküntü sinyalleri veriyor. Eğer küresel krizi bir anda okyanusta ortaya çıkacak bir girdap olarak farz edersek Türkiye bu girdaptan kaçabilecek bir gemi değil” ifadelerini kullanıyor.

Enflasyonist sürecin kendisini yaratan etmenleri aştığını kaydeden Bahçe’ye göre bugün sermaye ve mülk sahipleri enflasyonist süreci emekçilerden ve çalışanlardan değer aktarımı mekanizması olarak kullanılıyor. Bahçe’ye göre sermaye yapısal krizini kamu kaynaklarını, emek gücünü ve doğal kaynakları aşırı sömürerek aşmak istiyor.

Bahçe, enflasyon canavarının yeniden ortaya çıktığına dikkati çekerek “Bir zamanlar enflasyon gazete manşetlerinde yarı komodo ejderi, yarı ejderha bir canavar gibi resmedilirdi. Böylece toplumsal/ekonomik sistemden kaynaklanan bir sorun sanki sistemin dışından gelen bir melanet gibi gösterilirdi. Bu canavar yeniden ortaya çıktı, ancak dışarıdan gelmedi. Sermaye ve mülk sahiplerinin krizi fırsata çevirme ve kayıplarını giderme isteğinden türedi. Kısa vadede durdurulabilecek gibi de görünmüyor” değerlendirmesinde bulundu.

AÇIK FAŞİZME YÖNELİŞ

Prof. Dr. Oğuz Oyan da Erdoğan iktidarının devamının çok sert ekonomik ve siyasi sonuçları olacağına dikkat çekiyor. En net ifadeyle açık faşizme doğru bir yönelişin gerçekleşeceğini ifade eden Oyan, “Kurmaya çalıştığı dinci-otoriter rejim doğrultusunda toplumu ve siyaseti dönüştürmeye girişmiş bir siyasi hareket siyasi münavebeye açık olmadığı için iktidarını devretme olasılığını bir kâbus gibi algılar ve “gereğini” yapmaya çalışır. Daha açık söylersek, mevcut iktidar devam ederse örtülü faşizmden açık faşizme doğru bir yöneliş içine girecektir” diyor.

Bu iktidar karşısında tek gücün toplumsal muhalefetin büyütülmesi olduğunu ifade eden Oyan, “Toplumsal muhalefeti sadece seçim anlarına sıkıştırmayan bir örgütlü mücadele şart olacaktır. Bu bağlamda hem sosyalist siyasetin hem de sendikal mücadelenin önemi artacaktır” ifadesini kullanıyor.

TÜM YAYLAR BOŞALACAK

“Ekonomide tüm göstergeler birden bozulma eğilimindedir, 14 Mayıs’a kadar bu bozulmaların gün yüzüne çıkmaması için yapılan baskılamaların, iki haftalık ikinci tur arasını çıkarmakta bile yetersiz kaldığı görülmektedir. Seçimden sonra tüm yaylar birden boşalacaktır” diyen Oyan, çok daha zor zamanların yaşanacağını belirterek şunları söyledi:

“Son 20 aydır sürdürülen politikaların devam ettirilmesi halinde, düşük faizleri destekleyecek rezervler tüketildiği ve dış kaynak girişleri kıt ve pahalı hale geldiği için çok daha zor zamanlar yaşanacaktır. Erdoğan, 2018 ve 2020’de yaptığı gibi faiz politikasında yeni bir U dönüşü yapmaya mecbur kalsa bile -ki bize göre buna mecbur kalacaktır-, bunun güven verici etkileri ya çok sınırlı kalacak ya da etki süresi derde deva olmayacak kadar uzun olacaktır. Döviz kurlarını tutabilecek tüm müdahale araçlarının tüketilmiş olması veya bir kriz ortamını savuşturmak için yetersiz kalabileceği düşünülürse, Erdoğanlı bir devam senaryosunda bir döviz krizini önleyebilecek koşulların oluşabilmesi çok zordur. Üstelik bugün sadece bir döviz krizi değil, Türk Parası likiditesi (dolaşımdaki nakit artı vadesiz mevduat) yetersizliği ve kredi musluklarının tıkanması bakımından da büyük bir sıkışma yaşanmaktadır.

Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda ise ekonomideki felaket tablosunun görece daha hafif atlatılması olanakları vardır. Sistem-içi çözümler dışına çıkılmayacak olsa bile, dış finans dünyasına güven verecek bir program-kadro bileşimiyle daha fazla kaynak girişinin sağlanması, dış borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi, döviz arzının artışına bağlı olarak TL’nin değerindeki aşınmanın enflasyona bağlı denge seviyesinin çok dışına çıkmaması sağlanabilecektir.”

DÖVİZ KRİZİ GARANTİ

Oyan’a göre Erdoğanlı senaryoda bir döviz krizi adeta garanti. Ekonomik durgunluğun en iyimser tahmin olduğunu kaydeden Oyan, “Her durumda, biriken sorunların kısa vadede bir çözüme kavuşturulması olanağı yoktur. Bunlardan sadece KKM’nin kamu maliyesi üzerine yıktığı yükün bile telafisi epey zaman alacaktır. Kaldı ki bu uygulamadan hemen veya kısa erimde vazgeçebilmenin koşulları da ortada bulunmamaktadır. Buna rağmen, Erdoğan iktidarının devamı demek, bugünkü ekonomik sıkıntıların katlanarak büyümesi ve halihazırdaki ekonomik/toplumsal bunalımın daha şiddetli hale gelmesi demektir” ifadelerini kullanıyor.

Ödemeler krizinin tetiklenebileceğine dikkat çeken Oyan, “Ülkenin dış borçlarının 459 milyar dolar düzeyinde olduğu ve yıllık kaynak ihtiyacının (borç ödeme/çevirme artı cari açık) bunun yarısını aştığı bir dönemde, Erdoğanlı bir seçim sonrası dönemde bir ödemeler dengesi krizinin tetiklenmesinin de işten bile olmayacaktır” diyor.

Her koşulda enflasyonun yükseleceğini ve yüzde 70’in üzerine çıkabileceğini belirten Oyan, “Bu koşullarda enflasyon kendi seyrine bırakılırsa en olumsuz etkisi sabit gelirliler üzerinde olacak, hayat pahalılığını daha da çekilmez hale getirecektir. Eğer bir anti-enflasyonist politika uygulanır ve ortodoks IMF politikaları çerçevesinde kalınırsa yine emekçi kesimlere kemer sıktırmaktan başka sonuç vermeyecektir. Ancak, Millet İttifakı’nın uygulayacağı bir anti-enflasyonist politikanın mevcut iktidarınkine göre topluma daha dengeli yük dağıtması ihtimali bulunmaktadır. Bunu mümkün kılacak etkenlerden başında da toplumsal/sendikal mücadelelerin önünün daha açık olması olasılığıdır. Emeğin hak mücadelesini engellemeye dönük yürütme/ yasama/yargı sopasının kısaltılması bile toplumun sömürülen sınıflarının lehine sonuçlar verebilecektir” şeklinde konuşuyor.

***

EK BÜTÇE EK VERGİ

Depremin yarattığı ekonomik yıkım nedeniyle bütçe harcamalarının 2023 bütçesinde öngörülenin üzerinde artması bekleniyor. Seçim sonrasında yeni iktidarın ilk işlerinden biri ek bütçe çıkarmak olacak. Zira yılın ilk dört ayı itibarıyla bütçe açığı yılsonu hedefinin yüzde 58’ine ulaştı.

Prof. Dr. Aziz Konukman, seçim öncesinde gizli ek bütçeler yapıldığını kaydetti. Cumhurbaşkanı kararlarıyla devamlı olarak ödenek artışlarına gidildiğini belirten Konukman, 2023 yılı bütçe başlangıç ödeneği 80,4 milyar lira artırıldığına vurgu yaparak, “57,1 milyar lira genel bütçeli idarelere, 23 milyar lira özel bütçeli idarelere ve 300 milyon lira da düzenleyici ve denetleyici kurumlara verilmiş” ifadelerini kullanıyor.

5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 19’uncu maddesine göre karşılığı gelir gösterilmek kaydıyla kanunla ek bütçe yapılabiliyor. Başka bir ifadeye göre kanuna göre ek bütçenin denk olması gerekiyor. Bu nedenle de gelir artırıcı yöntemler ortaya çıkıyor. Bütçe gelirlerinin yüzde 86’sının vergi gelirleri oluşturuyor. En kolay gelir toplama yöntemi ise dolaylı vergiler. Prof. Dr. Konukman, ek bütçe ile oluşabilecek vergi yükünü şöyle anlattı:

“Seçim sonrası sanki başlangıç ödenekleri duruyormuş gibi onun üzerinden ek bütçeye gidilecek. Ek bütçeye giderken de denklik maddesi uygulanacak. Yani 100 liralık gider yazılacaksa karşılığında 100 liralık da gelir yazılacaktır. Bu durum 5018 sayılı kanunda neoliberal saplantının yansımasıdır. Öncelikle bu denklik maddesinin kaldırılması gerekir ama Erdoğan iktidarının bunu yapacağını düşünmüyorum. Bu denklik maddesi demek ek vergi demektir. En kolay toplanan vergiler de dolaylı vergiler, tüketimden alınan vergilerdir. Bu şu demek oluyor: KDV ve ÖTV oranları artabilir. Diğer taraftansa pek çok alanda uygulanan sübvansiyonlar kalkabilir. Ek bütçe ile ödenekler artırılırken geniş halk kitleleri vergi yükünün altında ezilecektir.”

***

GELİR DAĞILIMI UÇURUMU

Son yıllarda uygulanan ekonomi politikaları gelir dağılımının emekçiler aleyhine bozulmasına neden oldu. İşgücü ödemelerinin GSYH’deki payı sadece son üç yılda yüzde 31,5’ten, yüzde 24,3’e geriledi.

Ekonomist Cem Oyvat, 7,2 puanlık düşüşün ne kadar büyük bir düşüş olduğunu göstermesi açısından şu örneği veriyor: “Erdoğan’ın iktidara gelmesinin önünü açan büyük ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılında işgücü ödemelerinin GSYH’deki payı 1,7 puan düşmüştü.”

Oyvat’a göre iktidar bölüşüm krizi nedeniyle oylarını koruyabilmek için asgari ücreti ortalama ücretlerin üzerinde artırmak zorunda kalıyor: “Diğer taraftan emek kesiminin kendi içindeki eşitsizlikler azalıyor. Bütün çalışanlarının maaşlarının asgari ücrete yakınsadığı bir “asgari ücretlileşme” yaşıyoruz. Krizin en büyük kaybedenleri ise nitelikli, görece daha eğitimli olan emekçiler.”

Erdoğan iktidarının devamında kur şoku beklediğini kaydeden Oyvat, “Olası bir kur krizi düşmekte, ama hâlâ yüksek seviyede olan enflasyonu yeniden yukarı çekecektir. Türkiye’de üretim ithal girdilere çok bağlı, bu nedenle kurdaki artış hemen her şeyin fiyatına yansıyor. Tabii enflasyondaki olası bir artış, bölüşüm krizini de derinleştirecektir” diyor.