İstanbul Politikalar Merkezi 'Türkiye'de Dindarlık Algısı' araştırması, din-siyaset ilişkisi, siyasi partilerin dini söylem kullanması başta olmak üzere pek çok konuda nabız tuttu. Katılımcıların yüzde 41’i dindar insanların devlet yönetiminde yer almasını memnuniyet verici bulurken, yüzde 37’si buna katılmadı. Sonuçlar, Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı yüksek bir güvensizlik olduğunu da gösterdi.

İstanbul Politikalar Merkezi 'Türkiye'de Dindarlık Algısı' araştırmasını yayımladı. Araştırma, 22-25 Temmuz 2022 tarihleri arasında PANORAMATR tarafından bin 358 kişi ile telefonda rastgele yapıldı.

Araştırmanın yönetici özetinde yapılan paylaşımda “Çalışmamız, inanç dağılımı, Allah’tan yardım dileme, dini pratiklere yönelik tutumlar, din-siyaset ilişkisi, toplumsal değişim ve din, dini eğitim, dini kurumlar, dini liderlere güven ve dini hoşgörü gibi din ve dinle ilişkili birçok konuyu içeren kapsamlı bir analiz ortaya koymaktadır. Araştırma, Türkiye'de dinin 'kimlik' oluşturmada hala en önemli aidiyet unsuru olduğunu teyit etmekte ancak geleneksel dindarlık biçimlerinin yerini daha bireysel maneviyat biçimlerine bıraktığını göstermektedir” denildi.

Araştırma sonuçları şöyle:

YÜZDE 3.2 DEİST, YÜZDE 2.7 ATEİST

Katılımcıların yüzde 92,3’ü Müslüman olduğunu ifade etmiştir. Deist olduğunu belirtenler yüzde 3,2; ateist olduğunu ifade edenler yüzde 2,7’dir. Müslümanlık aidiyeti hala son derece baskın olmasına karşın ateist ve deist nüfusundaki artış nisbi de olsa oldukça dikkat çekicidir.

Toplumun yüzde 93’ü bir sıkıntısı olduğunda dua ederek Allah’tan yardım istediğini ifade etmiştir. Bu oran dini inancını Müslümanlıkla tanımlayan toplumsal kesimlerin oranıyla uyumludur.

Katılımcıların yüzde 86’sı Allah’ın var olduğuna inandığını ve bundan hiçbir şüphe duymadığını ifade etmektedir. “Bazı şüphelerim olsa da Allah’ın varlığına inanıyorum” diyenler yüzde 7, “Allah'ın var olup olmadığından emin olamıyorum” diyenler yüzde 2,5, “Allah’ın varlığına inanmıyorum” diyenler yüzde 3’tür.

Katılımcıların yüzde 46’sı “ahlaklı olduğum sürece neye nasıl inandığım o kadar önemli değildir” kanaatine katılmadıklarını ifade ederken, yüzde 37’si bu kanaate katıldıklarını belirtmiştir.

KATILIMCILARIN YARISI KENDİSİNİ DİNDAR BULUYOR

Toplumun yarısı, dindarlığın en önemli kriterinin Allah’a inanmak olduğu kanaatindedir. Kalbi temiz tutmak ve ahlaklı olmanın en önemli kriter olduğunu düşünenler yüzde 29, ibadetleri eksiksiz yerine getirmenin en önemli kriter olduğunu düşünenler yüzde 10’dur.

Katılımcılara “dindarlık açısından kendinizi nasıl tarif edersiniz” sorusu sorulduğunda katılımcıların yüzde 62’si kendisini “dinin gereklerini yerine getirmeye çalışan biri” olarak tarif etmektedir.

Katılımcıların yarıya yakını kendisini dindar bulmaktadır. “Oldukça dindarım” diyenler yüzde 22, “hiç dindar değilim” diyenler ise yüzde 6’dır. Katılımcılardan kişisel olarak kendilerini oldukça dindar olarak görenlerin oranı yüzde 21,9, dindar olarak gören bireylerin oranı yüzde 48,2’dir. Katılımcılar arasında kendisini dindar olarak tanımlayanlar toplamda yüzde 70’tir.

Katılımcılara içinde yetiştikleri aileyi dindarlık açısından değerlendirmeleri istendiğinde, çoğunluğu (yüzde 53) ailesinin dindar olduğunu söylerken, yüzde 28,3'ü çok dindar olduğunu söylemektedir. Sadece yüzde 3,6'sı ailesinin dindar olmadığını ve yüzde 1'i ailesinin hiç dindar olmadığını belirtmektedir.

Katılımcıların yüzde 76’sı çocuklarının dindar olmasını istemektedir. Çocuklarının dindar olup olmamasını önemsemeyenler yüzde 12, çocuklarının dindar olmasını istemeyenler yüzde 9’dur.

EN BÜYÜK DİNİ BİLGİ KAYNAĞI AİLE

Katılımcıların yarısı dinle ilgili temel bilgileri ailesinden öğrendiğini ifade etmiştir. Dini bilgileri kendisi araştırarak öğrenenler yüzde 20, camiden öğrenenler yüzde 15’tir.

Türkiye’de dindarlığın azaldığı yönündeki kanaatin oldukça baskın olmasının nedeni, sekülerleşme ve modernleşmenin artan ivmesi gibi çeşitli faktörlerin yanı sıra eğitim ve medyanın insanların inançları ve uygulamaları üzerindeki etkisinden kaynaklanabilir.

TOPLUMUN YARISI NAMAZLARI VAKTİNDE KILIYOR

Katılımcıların yüzde 40’ı vakit namazlarını düzenli olarak kıldığını, yüzde 25’i ise ara sıra kıldığını ifade etmiştir. Namaz kılmadığını söyleyenlerin oranı yüzde 18’dir.

Katılımcıların yaklaşık yarısı Cuma namazına düzenli olarak gittiklerini ifade etmiştir. Ara sıra gidenler yüzde 20, Cuma namazına gitmem diyenler ise yüzde 17’dir. Bu cevaplar, Cuma namazına düzenli olarak gidenlerin oranının, ara sıra gidenlere veya hiç gitmeyenlere göre daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Katılımcıların yüzde 67’si Ramazan’da düzenli olarak oruç tuttuğunu ifade etmiştir. “Eskiden tutardım ama şimdi tutamıyorum” diyenler yüzde 12, oruç tutmayanlar yüzde 11, ara sıra tutanlar ise yüzde 9’dur.

'HELAL VE HARAMIN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİNE GEREK YOK'

Katılımcıların yarıya yakını (yüzde 47,6) İslam'daki helal ve haramların yeniden değerlendirilmesi fikrine katılmadıklarını belirtmişlerdir. Bu, bu kişilerin İslam'da helal ve yasak olan ilkelerin sabit olduğuna ve değiştirilemeyeceğine inandıklarını göstermektedir.

Katılımcıların önemli bir çoğunluğu (yüzde 74,7) “Sarhoş olmayacak kadar içki içmek günah değildir.” ifadesine katılmamaktadır. Daha küçük bir yüzdeye (yüzde 14,6) sahip katılımcı bu ifadeye katıldığını, yüzde 6,6’lık bir kesim ise kısmen katıldığını belirtmiştir.

İsrail'le Ticaret Bir Haftadır Tam Gaz:Rakamlarla Ticaretin Boyutları İsrail'le Ticaret Bir Haftadır Tam Gaz:Rakamlarla Ticaretin Boyutları

Katılımcıların yüzde 62’si farklı cinsel yönelimlere hukuki statü tanınmasını doğru bulmazken, yüzde 19,3'ü doğru bulmakta, yüzde 9,5’i de kısmen doğru bulmaktadır.

Tabloya göre “evlilik öncesi cinsel ilişkiye karşı” olanlar ezici bir çoğunluğa (yüzde 72) sahiptir. Bu oran Türkiye sosyolojisinde beklenen bir sonuç olarak kabul edilebilir.

'HER MÜSLÜMAN KADININ BAŞINI ÖRTMESİNE GEREK YOK'

Katılımcıların yüzde 43’ü “her Müslüman kadının başını örtmesi gerekir” kanaatine katılmadığını belirtirken, yüzde 42’si katıldığını ifade etmektedir. Kısmen katılıyorum diyenler yüzde 11’dir.

Katılımcıların yüzde 64’ü dindar olmanın ahlaklı davranmak için yeterli olmadığı görüşündedir.

“Banka seçerken, İslami banka olmasına önem veririm.” ifadesi, İslami ilke ve değerlere uygun ve ‘Katılım Bankaları’ olarak bilinen bankacılık kurumlarının tercih edilmesini ifade etmektedir. Araştırma sonuçları, yanıt verenlerin yüzde 20,3'ünün bu ifadeye katıldığını ve bu da dini inançlarıyla uyumlu bir bankaya sahip olmaya değer verdiklerini göstermektedir.

DİNDAR İNSANLARIN DEVLET İŞLERİNDE YER ALMASI

Katılımcıların yüzde 41’i dindar insanların devlet yönetiminde yer almasını memnuniyet verici bulurken, yüzde 37’si buna katılmamaktadır. Yüzde 15’i de arada durmaktadır. Bu, toplumda dindar kişilerin hükümet görevlerinde bulunmasının olumlu ve arzu edilen bir şey olduğu konusunda görüş ayrılığının varlığını göstermektedir. Katılıyorum cevabı daha yüksek olsa da katılmama oranı da oldukça yüksektir. Bu ifadeye kısmen katılan önemli bir kesim (yüzde 14,8) de bulunmaktadır.

PARTİLERİN DİNİ SÖYLEM KULLANMASI

Katılımcıların yarıdan fazlası “siyasi partilerin dini söylemler kullanmasından rahatsızlık duymuyorum” kanaatine katılmadıklarını ifade etmiştir. Başka bir deyişle, toplumun yarıdan fazlası, siyasi partilerin dini söylem kullanmasından rahatsızlık duymaktadır. Spesifik olarak, yanıt verenlerin yüzde 32,7'si ifadeye katılmakta, yüzde 53'ü katılmamakta, yüzde 9,2'si kısmen katılmakta ve yüzde 5,1'i yanıt vermek istememektedir.

"Size göre laiklik nedir?" sorusuna verilen yanıtlarda ankete katılanların ezici çoğunluğu (yüzde 61,7) laikliği din ve vicdan özgürlüğü olarak görmektedir.

DİNİ KURUM VE AKTÖRLERE GÜVEN

Diyanet İşleri Başkanlığına güven sonuçları, Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı yüksek bir güvensizlik olduğunu göstermektedir. Buna göre ankete katılanların yüzde 41'i kuruma güvenmediğini belirtirken, yüzde 35,4'ü güvendiğini belirtmiştir. Ankete katılanların yüzde 18,7'si kuruma ne güvendiğini ne de güvensizlik duyduğunu, yüzde 4,9'u ise soruyu cevaplamak istemediğini ifade etmiştir.

YÜZDE 60 DİNİ TARİKATLARA VE CEMAATLERE GÜVENMİYOR

Araştırma sonuçları, katılımcıların önemli bir çoğunluğunun dini tarikat ve cemaatlere karşı olumsuz bir görüşe sahip olduğunu, yüzde 59,5'lik bir kesimin güvenmediğini göstermektedir. Katılımcıların sadece yüzde 13,9'u dini kurum ve cemaatlere güvendiğini söylerken, yüzde 21,3'ü ne güvendiğini ne de güvensizlik duyduğunu belirtmiştir.

Rakamlara göre, katılımcıların önemli bir bölümünün (yüzde 44,5) dini kanaat önderlerine güvenmediğini, yüzde 23,1’nin ise güvendiğini göstermektedir. Katılımcıların önemli bir kısmı (yüzde 23,7) dini liderler hakkındaki görüşlerinde tarafsız kalırken küçük bir yüzdesi (yüzde 8,7) ise yanıt vermemeyi tercih etmektedir.

Katılımcıların yüzde 34,4'ü çocuğunun Müslüman olmayan biriyle evlenmesine olumlu, yüzde 52,2'sinin ise olumsuz bakmaktadır. Yüzde 13,4'ü ise soruyu fikrim yok şeklinde cevaplamıştır. Katılımcıların yarıdan fazlası (yüzde 51) çocuklarının kendi mezheplerinden olmayan biriyle evlenmesine olumlu bakmaktadır. Bu durumu olumsuz bulanlar yüzde 34’tür.