Çin Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi, Türkiye ile Çin arasında imzalanan ‘’Suçluların İadesi Anlaşması’’nı  Türkiye’nin kabul ettiğini açıklamış. Haber tabi ki Türkiye’de yaşayan vatandaşlık hakkı alamamış Uygur Türklerinin endişe duymasına sebep olmuş.

Önce büyüklerimiz bu kararı neden aldı, onu anlatayım. Son üç dört yıldır hesapsızlık, ekonomide deneme yanılma metotları, hukukun askıya alınması ve israf yüzünden içine düştüğümüz ekonomik buhranı aşmak için çalmadığımız kapı kalmadı. Maalesef tefeci İngiliz finans kuruluşları, Katar ve Çin dışında tüm kapılar yüzümüze kapandı. Diğer saygın kredi kuruluşlarıyla olan ilişkilerimizi ne yazık ki iç siyaset malzemesi yaptığımız için kaybettik.

‘’Biz niye sağdan soldan kredi ya da yatırım bulmak zorundayız’’? Sorusunu lütfen ülkeyi yönetenlere ve ekonomistlere sorun cevabı onlar söylesin.

Aslında suçluların iadesi anlaşmasının hedefi, Türkiye’de yaşayan Uygurlardır. Bizim için ulusal tehdit oluşturan Çin’de yaşayan herhangi bir suçlu olacağını sanmıyorum. Bu anlaşmayı bize imzalatmaya zorlayan tabi ki Çin Hükümeti. Ülkeler arası bu tür anlaşmalar gayet normal ancak Çin hükümeti denilince akla ilk gelenin zulüm olduğunu tüm dünya dile getiriyor. Geri iade edilen Uygurların akıbetlerine sessiz kalmak bizi kurtarmaz. İnsan hakları savunucuları ya da diğer sivil toplum örgütlerinin hayat şansı bulamadığı ve tarih boyunca kendi halkını değirmen misali öğütmekle meşhur bir devletin eline uygurları bırakmak ne yazık ki çok acı.

‘’Bunca başımızda dert varken bir de Uygur Türkleriyle uğraşamayız. Başımıza iş açma!’’ diyeceksiniz.

Size bir hikaye anlatıp dertlerinize dert katayım.

Yıl 1914. Doğu Türkistan hac kafilesi adet üzere Hicaz yolculuğunda önemli bir durak olan Osmanlı başkenti  İstanbul’a uğrar. Halife Sultan Reşat’ın huzuruna çıkarlar. Halife’den İtilaf Devletleri’nin Çanakkale’ye çıkarma yaptıklarını vaziyetin çok ciddi olduğunu dinlerler. Bu haberin Halife tarafından yapılmış bir cihat çağrısı olduğunu anladıklarında kafilenin imamlarına, hac yolculuğuna devam etmenin mi yoksa kalıp cihada katılmanın mı daha doğru olduğunu sorarlar. İmamlarından Halife’nin cihat çağrısının farz olduğunu belirten fetvayı aldıklarında tereddüt etmeden Çanakkale’nin yoluna düşerler. Çanakkale muharebesi sonuçlandığında Doğu Türkistan kafilesinin tüm erkeklerinin Çanakkale’de şehit olduğu haberi gelir. Kafilenin kadınları Doğu Türkistan’a sessiz sedasız dönerler.

Sessiz sedasız ama bu sessizlik bizim sessizliğimize benzemeyen bir sessizlik.

Yıllar geçer, bir büyük fırtına İkinci Dünya Savaşı’nda Doğu Türkistan’ın üstünde kopar. Doğu Türkistan, Çin işgaline uğrar. Kanlar ve kalpler bir olsa da gözlerden ve gönüllerden uzak yıllar geçer.

2015 yılına geldiğimizde Çin Hükümeti ‘’Yeniden Eğitim Kampları’’ adı altında insafsız bir asimilasyon ve sindirme programına başlar. Halen batının tüm uyarılarına rağmen Çin Hükümeti Doğu Türkistan üstündeki baskıyı her geçen gün arttırmaktadır. Pamuk tarlalarında ve güneş enerjisi şirketlerinde tahmini bir milyon Uygur zorla çalıştırılmaktadır. Son üç yılda tutuklanan Uygur sayısı 6 milyona yaklaşmıştır. Birkaç ay önce ABD Senatosu’nda bir grup senatör, Çin’in Uygur Türk’lerine uyguladığı baskıların ‘’Soykırım’’ olarak tanınmasına yönelik yasa tasarısı hazırladıklarını belirttiler. Bizde de bazı sivil örgütlerin protestolarını duymaktayız az da olsa.

Fotoğraflara bakarak hissetmek zordur bu bağı, anca hacda, umrede ya da büyükşehirlerin kenar mahalle mülteci sokaklarında rastlarsınız Uygur Türklerine. İsteseniz de istemeseniz de mazlum, safi halleri ve her daim gülümseyen çekik gözleriyle mıknatıs gibi çekerler sizleri. Sebebi kan bağı mı yoksa din kardeşliği mi sorgulamazsınız. Sever, ilgi duyar ve sarılmak istersiniz.

Ülke olarak sessizliğimizin sebebi Çin’in Türkiye’deki yatırımları ve muhtaç olduğumuz krediler.

Size daha da utanacağımız bir haber vereyim: Türk Hükümeti, Çin’in istediği Uygurları doğrudan değil de üçüncü bir ülke üstünden teslim edecekmiş.

 ‘’Sessizce’’…

Çanakkale Savaşı sonrası Doğu Türkistan’a dönen Uygur kadınlarına nasıl açıklayacaksınız bu sessizliğinizi merak ediyorum.

Zulme karşı sessiz şeytan olmamak ümidiyle.

Yalçın CAN

[email protected]