Meksikalı meşhur Devrimci Emiliano Zapata’nın Anthony Quinn ve Marlon Brando ile hayat bulduğu bir filmde, devrimden sonra ekonomiyi halka yeni bastığı paralarla düzelteceğine kani olan Zapata söz konusu paralar çöp muamelesi görünce suçu paralara kuş figürü ekleyen yardımcısında bulur.

Oysa ki Zapata devrim yapmadan önce bir üniversitede eğitim görse ve ekonomiye giriş dersi alıp para teorisine şöyle bir bakış atsa; karşılıksız para basmanın kötü bir şey olduğunu öğrenirdi.

Neticede; “Meksika’da Oxford vardı da Zapata gitmedi mi?”

Suyun yukarı akacağına, daldan düşen elmanın havada kalmayacağına, 220 volt elektrik teline çıplak elle dokunursak kızartma olacağımıza, 8500 feette uçağın kapısını açarsak gökyüzüne saçılacağımıza, kaynama derecesine ulaşmış suyu ellersek haşlanacağımıza, çiğ et yersek trişin olacağımıza, ameliyat bıçaklarını iyice steril yapmazsak ameliyathaneden çıktığımızda azami bir kaç gün yaşayacağımıza inanıyorsak; iktisadın kural ve kaidelerine de inanmak zorundayız.

Belki tüm bu bilimsel gerçeklerden daha da fazla inanmak zorundayız.
Nedeni basit.
Her ne kadar bilimsel devrimler neredeyse insanlık tarihinin son 150 yılına sıkışmış da olsa, insanlığın bilinen yazılı tarihinin son 5000 yıllık döneminin ana omurgasını iktisat kuralları teşkil etmiştir.

İnsanlık elektriği bulalı hadi 150 sene olmuş fakat bankacılığın keşfi 2000 yılı da aşıyor. Hem de Mezopotomya’da, hemen yanıbaşımızda başlamış hikaye.

Dünyanın ilk borsası Kütahya’da desem, belki çoğunuz şaşırır. Fakat gerçekler acıdır. Senet sepet deseniz gidiniz İstanbul Arkeoloji Müzesinin en üst kattaki biraz karanlık ve demode katındakı kil tabletleri dolaşınız.
Yetmez derseniz örnekleri çoğaltabiliriz ama lüzum var mı?
Bence yok.

Newton yerçekimini elma kafasına düştüğü için keşfetti. Ama elmanın değerinin artıp düşmesinin üretim miktarı ile mütenasip olduğunu, Anadolu topraklarını binlerce yıldır doldurup boşaltan halklar çok iyi biliyordu.

Ekonominin kurallarını KHK ile yeniden yazma girişimi naif ve iyiniyetlidir. Ama malum cehenneme giden yol iyiniyet taşları ile döşelidir.

Mesela; ekonomide sonsuz bir ranttan söz edilemez.
Azalan kârlar yasası bize şehrin tüm refüjlerine arazi muamelesi ile ev yaparsak buradaki kârların düşeceğini söyler. Biz istesek de istemesek de arz ve talep birleşmezse, ne fiyattan ne de miktardan söz edebiliriz.

Yangınla mücadelede; ateşteki oksijen ve hidrojeni azaltmaya çalışmayız, yangının türüne ve şekline nazaran uygun bir yangın söndürme aleti ve kimyasalı kullanırız. Mesela benzinin üstüne su dökersek yangın daha da artacaktır vs.

Fiyatlar yüksek ya da düşük değildir. Fiyatlar tam da olması gerektiği gibidir. Adam Smith’in görünmez eli tam da fiyatları istenilen noktaya getirendir.

Şu anda ülkenin karşılaştığı en önemli sorun müteahhitlerin elinde biriken gayrımenkul stoku ki, buna dair devletin bu stoku satın alması gibi bir proje ciddi biçimde gündeme gelmişti. Bu sorunun kökeninde özellikle İstanbul’da sonsuz bir arazi rantının mevcut olduğunu ima eden bir ekonomi politiğin etkisinin varlığı ciddi biçimde sorgulanmayı hak ediyor.

Oysa yine iktisat kitaplarının ilk sayfasında dünya ile cennet arasındaki ayrım yapılırken belirtilen en başta gelen saptama şudur: “Dünyada kaynaklar kısıtlıdır, kısıtsız kaynaklar ancak cennette mümkündür.”

Dünyada cenneti kurmak için sınırlı kaynaklara sınırsız muamelesinde bulunmak kulağa hoş sonra biraz boş gelir.
Peki durum ümitsiz mi?
Bence hayır.

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey sadece bir Ekonomiye Giriş kitabı.
Üniversite 1.sınıfta okutulanlardan.
Okumaya başlamak için zaman geçmiş değil.
Hiç bir zaman geç değil.
Yeter ki hatayı anlayanlardan olmaktan utanılmasın.

Analiz, Veysi Dündar 13.8.2020