Osmanlı imparatorluğunun yıkılışından sonra petrol bölgesi olması sebebiyle İngilizlerin sömürüsüne giren Irak, 1933 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. Lozan konferansıyla İngiltere’nin öncülüğünde Irak –Türkiye sınırının çizilmesi Türkiye Cumhuriyetini memnun etmemiştir.

İngiliz diplomasisi 3’üncü maddenin 2’nci fıkrası ile Musul-Kerkük konusuna girmemiş ve sınır hattını çizerek konferansı bitirmek istemiştir.

Bu yazımda Türkiye – Irak ilişkilerinde daima çalkantılı bir diplomasi ve askeri strateji faaliyetlerinin ön planda tutulduğunun farkına varacaksınız.

Türkiye - Irak ilişkileri;

Türkiye ırak ilişkilerinin sıkıntılı dönemi Halepçe katliamı ile başlamıştır. Ölümden ve kimyasal silahlardan kaçan halk Türkiye sınırına doğru ilerlemekten başka çaresi kalmamışken siyasi stratejiye göre Türkiye, Saddam rejiminden kaçan Irak halkını Türkiye sahiplenerek sınır kapılarını açmıştır.

Tam da o dönemde Türkiye bir sınır operasyonuyla Kuzey Irak bölgesinde yer alan Musul ve Kerkük’ü Türk topraklarına dâhil edememesinin sıkıntısını bugün yaşamaktadır. Bu toprakların ele geçirilmemesi sonucu bölgeye bir terör örgütü olan PKK yerleştirilmiştir. Askeri ve siyasi öngörüsüzlük sonucunda Türkiye milyon dolarlar harcayacağı ve 10 binlerce insanını bir terör örgütüne kurban edeceğinin farkına varamamıştır.

Dönemin başbakanı ÖZAL, Musul ve Kerkük bölgelerine girmek istese de Kuzey Irak’a girmek istememişti.

Türkiye her zaman için Musul ve Kerkük konusunda kendi topraklarına ait olduğunu düşünerek bölgenin huzuru ve güvenliği için gerekli adımları atmaya çalışmıştır. Türkiye, ÖZAL öncülüğünde Körfez savaşı sonrasında Kuzey Irak’a girmiş olsaydı bugün PKK denilen bir terör örgütü Türkiye gündeminde yer almayacaktı.

Siz değerli okurlarımı bir soruyla düşünmeye sevk etmek istiyorum.

Kuzey Irak’ta terörün bugüne kadar bitirilememesinin temelinde yatan en önemli beş siyasi sebep nedir?

HAMZA GÜR (Güvenlik Politikaları Uzmanı)