Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34 maddesinde yazılı olan ancak uygulamada Kabile Reisinin! Arzu ve isteklerine gören değişiklik, gösteren kanun der ki;
“Vatandaşlarımızın huzur ve güven ortamı içinde yaşamaları Devletimizin asli görev ve sorumluluklarındandır. Bu çerçevede, kamu düzeninin unsurları arasında yer alan güvenlik, esenlik ve genel sağlık ihtiyacının güvence altına alınması önem arz etmektedir. Güvenlik, esenlik ve genel sağlık ihtiyacının güvence altına alınması Devletimizin çabaları yanında vatandaşlarımızın da hukuk kurallarına uygun bir şekilde davranmaları ile sağlanacaktır. Vatandaşlarımızın günlük hayatlarının aksama ve sıkıntı olmaksızın idamesine ilişkin her türlü tedbiri alma yetki, görev ve sorumluluğu ise şüphesiz kamu idarelerine aittir”

Bu kapsamda;

“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır”.(Dikkat edin lütfen! İzne bağlı olan yabancılardır)…

Yukarıda belirttiğimiz, Anayasada yer alan Kanun maddesinde hedeflenen; Vatandaşın kendisine bir haksızlık, mahkeme veya başka şekilde uğradığı hukuksuzluktan dolayı belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu oluşturmak, yetkilileri hukuka uygun davranmaya sevk etmek suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzelkişiler tarafından, bu Kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşleri, yapılacak basın açıklamalarını yasal güvence altına almaktır…

Ancak gelin görün ki, Cumhurbaşkanının Bizzat kendi dilinden “Ya taraf olursunuz, ya da bertaraf olursunuz” söylemi ile başlayan ve devamla, İnsanların yasal hakları olmasına rağmen bir basın açıklaması bile yapamadığı, böyle bir işe teşebbüs ettikleri anda kafalarına copların indirildiği bir döneme gelindiğini hayretle izliyoruz.

Taraf olmadıkları ve “beyat” etmedikleri için devletin bertaraf etmekle tehdit ettiği ve bunu fiiliyata döktüğü, son yıllarda isminden sıkça söz ettiren gruplardan birisi de “Furkan Gönüllüleri” olarak adlandırılan Alparslan Kuytul’un talebeleri.

Dün Hatay’ın Erzin ilçesinden sosyal medyaya öyle görüntüleri düştü ki, içler acısı. Hem devlet adına, hem de müdahaleye maruz kalan grup adına gerçekten içler acısıydı.
Sabah saatlerinde “İstediğiniz yerde basın açıklaması yapabilirsiniz hiçbir sorun yoktur” diye emniyetten haber gelmesine rağmen Muhtemelen bir yerlerden gelen başka bir talimat ile, birkaç saat sonra “kesinlikle basın açıklaması yapamazsınız” diye Emniyetten ikinci bir bildiri geliyor. Grup üyelerinin buna karşı çıkması ile başlayan tartışmaya Hatay’dan ve İskenderun’dan takviye edilen kolluk kuvvetleriyle yapılan müdahale sonrasında 9’u kadın olmak üzere toplamda 80 kişi gözaltına alınıyor. Yaralananlar, biber gazına maruz kalıp bayılanlar, Kadınlar çocuklar vesaire.

Aklım almıyor; Koskoca devlet neden kendini böyle açıkça hukuksuzluk yapan taraf durumuna düşürür? Bu insanların yasal hakkı değil miydi? belki de 10-15 dakika kadar sürecek olan bir basın açıklamasını yaptırmayarak 2 gün boyunca bir ilçenin konuştuğu ve sosyal medyada yayılmasıyla ülkenin her yerine ulaşan görüntüler ile devleti kim veya kimler neden bu duruma düşürürki?
Bu mudur devlet aklı?
Böyle mi olmalı sosyal bir devletin vatandaşına yaklaşımı?

Ancak burada yapılmak istenen, Basiret sahibi her insan tarafından çok açık ve net görülüyor. Az önce dedik ya, “Ya taraf olursun ya bertaraf olursun” ilkesi ile yola çıkanların, taktik olarak bertaraf etmek istediği grubu öncelikle marjinalleştirmesi gerekiyor. Ondan dolayıdır ki bu şekilde ağır müdahale ediliyor, grubun da aynı şekilde karşılık vermesi bekleniyor ki, ortada bir suç olsun yasal işlem yapılabilsin.

Peki “Furkan Gönüllüleri” emniyet mensuplarının bu tahrikkâr ve ağır müdahaleleri karşısında ne yapıyorlar dersiniz?
Aslında ne yaptıklarını değilde ne yapmadıklarını size söyleyeyim.
Uzun zamandır defaatle benzer olaylarda karşılaştıkları bu ağır müdahaleyi sergileyenlerin kendilerini marjinalize etme tuzağının farkındalar ve düşmüyorlar bu tuzağa, şiddet anlamında karşılık vermiyorlar, kendilerine “Cop” sallayan polise kimi zaman gül uzatıyor, kimi zaman olay esnasında yaralanan bir polise yardım ediyorlar, yani dik duruyor boyun eymiyorlar, anayasanın kendilerine tanımış olduğu hakları biliyor ve hukuk çerçevesinde talep ediyorlar. Kendilerine parmak sallayanlara Asla boyun eymiyorlar…

Kanaatimce emniyetteki bir grubu huysuzlandıran, rahatsız eden ve günün sonunda kırmızı görmüş boğaya çeviren galiba bu;
Beyat etmemeleri, dik durmaları, başkaları gibi “dağılın ulan!” sözü karşısında hiçbir yere ayrılmayarak haklarını ısrarla aramaları.

Sonuç olarak sosyal medyaya düşen görüntüler çok acı, hem bu duruma maruz kalan vatandaşlar adına, hem de emniyet adına.
Bir daha böyle durumların yaşanmamasını temenni ediyor emniyet mensuplarını daha sağduyulu davranmaya davet ediyorum.

Yetkililere sesleniyor ve yineliyorum;
Anayasanın 34 maddesi derki; “Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü ve basın açıklaması düzenleme hakkına sahiptir. Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır”…(TCK 34)
Hal böyleyken yasal çerçevede haklarını aramak, toplumda bir farkındalık oluşturmak, yetkilileri daha doğru kararlar alabilmeye yönlendirmek adına yapılabilecek yapıcı ve gayet masum bir basın açıklamasına bu şekilde müdahale etmek zorbalıktır barbarlıktır.

Anayasal hak olan bir basın açıklaması yapmak isteyen üç beş kişiyi devlete düşman olarak görür, bu şekilde saldırırsanız, sistem için tehlike olarak gördüğü için ve Din düşmanlığından ötürü yıllarca başörtüsüne düşmanlık eden CHP den ne farkınız kalır.

Asla unutulmamalıdır ki,

Devlet Hak’ka riayet ediyorsa güçlüdür

Devlet hukuk ile güçlüdür

Devlet zorbalık ile değil adaletle güçlüdür

Devlet insanlara yakın ise güçlüdür, Merhametli ise güçlüdür, halkı hür ise güçlüdür.

Devlet aklı halkına kıymet vermeyi gerektirir, zira kendine kıymet verilmediğini hisseden bir halkın devlete katabileceği hiçbir güç ve değer yoktur.

Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye söylediği söz güncelliğini ne kadarda canlı tutmakta.

“Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Devlet millet için vardır. Millet güçlü olursa devlet güçlü olur. Nasıl ki bir canlının yaşayabilmesi için nefese ihtiyacı vardır, aynen öyle devletin de dimdik ayakta durabilmesi ve güçlü olabilmesi için, sağlıklı ve güçlü bir millete ihtiyacı vardır.

Millet, devletin bekası ve huzuru için haklı veya haksız bazı sebeplerden ötürü zaman zaman, devletin sert yüzünü görebilir.
Ancak ve ancak her ne sebeple olursa olsun millet her daim devletin şefkatli ve merhametli yüzünü görmek ister.

Gerçekten de Şeyh Edebali’nin evladına hitaben yaptığı ve günümüze ışık tutan öğütleri ne kadar da kıymetlidir.

“Ey oğul! Güç hayvanda bile mevcut’tur.
Öfke ateş, Öfke afet, Öfke şeytandır oğul.”

Selametle Kardeşlerim.