Adalet, hiç şüphesiz din dil ırk düşünce ve kanaat farkı gözetmeden tüm insanlar ile diğer varlıkların özgün hallerini koruyarak bir arada ve barış içerisinde yaşaması için gerekli, evrensel nitelikte şümullü bir kavramdır. İnsanlık tarihinde bu kutlu anlayış genelde İlahi kaynaklı ve bazen de insanlığın medeniyet birikimlerinin sonucu olarak ortaya çıktığında barış ve huzur iklimi hakim olmuş, insanlığın ufkundan ayrılmasıyla da dünyada hayat karanlığa gömülmüş despot ve zalimler ortaya çıkmış ve her türlü huzur bozucu melanet işlenmiştir.

İslam’ın, hak, hukuk, ahlak, takva, iyilik, imar, maruf, mamur… kavramlarıyla insanlığa anlatmak istediği mesajın, modern zamanlarda ise çağdaş uygarlığın temelinde adalet vardır. Bu kapsamda, İnsanın insani değer ve şahsiyetinin oluşmasında ve huzurunun temininde en temel ihtiyaç olan hak hukuk eşitlik özgürlük gibi değerler şümullü bir adalet anlayışının uygulanmasıyla hayat bulur. İnsan aklı düşüncesi ve tecrübesi bunu söylerken, İlahi mesajlarla da bu teyidin yapılmış olduğunun görülmesi adalet yolunun ne denli güvenli bir yol olduğunu göstermektedir.

İnsanlık tarihinde ve günümüzde, ideal adaletin uygulanmasına yönelik çok güzel örnekler bulunduğu gibi, yine adalet! olduğu iddia edilen, adalet veya başka kamuflajlarla ortaya sürülen, kişiye gruba dar bir kliğe ve despotik veya oligar azınlığın menfaatine göre şekillendirilen arızalı ve sakat anlayış ve uygulamalar da vardır.

Eski mısırda, İsrail oğullarından yeni doğmuş veya doğacak tüm erkek çocukların varlığını Mısır’ın olmazsa olmazı olarak görülen Firavun’un için dolayısı ile Mısır için tehdit olarak görüldüğü, bu endişeden kurtulmak için çocuk öldürme avına çıkıldığı yaygın bir bilgi olarak ibretle anlatılır.

Nemrut, Hz. İbrahim’in ilahi mesajlarını kendine ve ülkesine karşı ciddi bir tehlike gördüğünden onu ateşe atarak cezalandırmayı düşünmüş, İbrahim’in yakılması için Nemrut’un tayfası en büyük ve en güzel odunları yangın yerine canla başla taşımak için seferber olmuşlar. Bir taraftan da taşıma sırasında sergiledikleri heyecan ve çabanın İbrahim’in yakılmasında gösterdikleri samimiyetlerine hamledilmesini Nemrut ve hanedanından bekleyerek karşılığında çeşitli payeler kapmaya çalışmışlardır.

Firavunun sarayında Hz. Yusuf görev yaparken tüm masumiyetine rağmen saray eşrafından Zeliha’nın itham ve iftiralarında tüm maddi deliller Yusuf’un masum olduğunu hatta mağdur olduğunu göstermesine rağmen suçlu Zeliha değil, masum ve mağdur olan Yusuf zindana atılmıştır.

İsa Peygamberin sevgi dolu mesajlarına ilk önce din adamları karşı çıkmış, Yahudilerin şikâyet ve ihbarları sonucunda yargılanmış ve çarmıhla gerilmekle cezalandırılmıştır. Aynı şekilde arkasından gelen inananları, yüzyıllar boyunca en ağır cezalara ve işkencelere tabi tutulmuştur. Öyle ki, Romalıların organize ettiği ve büyük kalabalıkların seyrettiği arenalarda, aslanların önüne atılarak parçalanmaları uzun yıllar o günün adaletinin! muktezası ve aynı zamanda geleneksel eğlence haline getirilmiştir.

Müşrik Kureyşliler, Hz. Muhammedin Peygamberliğini ilan ve ilahi mesajların tebliğini yapmaya başlamasıyla birlikte, bu durumu yerleşik inanç ve doğrularına ve kendi otoritelerine karşı bir tehdit ve bozgunculuk hareketi saymışlar. Hz. Muhammed’i ve arkadaşlarını açlığa, susuzluğa ve çeşitli işkencelere tabi tutmuşlar. Nihayet, Hz. Muhammed, Mekke’de can ve mal güvenliği kalmayınca cemaatinin bir kısmını Hıristiyan Kral Necaşi’nin adaletinin hüküm sürdüğü Habeşistan’a göndermiş, bir kısmıyla da Medine’ye hicret etmiştir.

Orta çağda Kilise, kendi doğru ve doğru kabul ettiği tabularına karşı bir söz ve düşünce duymak istememiş, bu maksatla yüzbinlerce erdemli insana adalet! adı altında engizisyon uygulamıştır.

Peygamberimiz zamanında, bir hırsızlık suçu işleyen bir kadına verilen cezanın, suçu işleyen kadının eşraftan olması gerekçesiyle cezanın kaldırılması için Peygamberimize yine eşraftan bazı kimseler ricada bulunmuş olması, peygamberlik güneşinin aydınlattığı bir ortamda bile adalet! adına ortaya konan düşünce ve fiilleri göstermektedir.

……

İnsanlık tarihi boyunca adı veya içeriği adalet! olduğu iktizasıyla çok çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Adalet adına adaletsizlikler uygulanırken, elbette bir taraftan da insanlığın yanı başında gerçek adaletin kadimden beri gelen ışığı da vardı. Ancak, kontrolden çıkmış insan nefsinin tahakküm ve menfaat arzusu ile birlikte hakim olan korku akıllarını dumura uğratmış, gözlerini kör etmiş ve kalplerini karartmıştı.

…..

Hz Süleyman’ın, bir cami yapılırken söylediği “caminin direğini yık! Adaletin direğini yıkma” sözü,

Hz. Ömer’in, hutbe vermeye hazırlanırken cemaatten birisinin “önce üzerindeki gömleğin hesabını ver” çıkışını, devlet başkanı halife sıfatına ve kişisel mizaç olarak sert ve otoriter yapısına rağmen olgunlukla karşılaması ve itinayla o kişiye cevap vermesi,

Fatih Sultan Mehmet’in bir cami yapımı planlanan arsada çıkan hukuki anlaşmazlık nedeniyle, İstanbul’u fethetmiş bir mağrur hükümdar olmasına rağmen, arsa sahibi “gayri Müslüm” birisi ile adaletin temsilcisi Yargıç’ın karşısına çıkması, yargılanması ve haksız bulunarak mahkum olması,

Gandi’nin, ülkesindeki milyonlarca fakir insanın yaşadığı hayatı kendine ölçü olarak aldıktan sonra, ömrü boyunca fakir halkıyla aynı şekilde yaşamaya devam etmesi gibi şümullü bir adalet ve eşitlik anlayışını en ideal haliyle pratik hayatında temsil etmesi gibi birçok örnek, insanlığın iyilikler kuşağındaki nirengi noktalarıdır.

Adaletin, insanlık için ne denli bir kıymet olduğunu adaletsizlikler üzerinden anlayabildiğimiz gibi, yine aynı şekilde zaman içerisinde çok güzel örnekleriyle tecessüm etmiş halinden de görebiliyoruz. Bu tecrübeden ve bilinçten hareketle, adaletin her zaman ve her durumda bir kutup yıldızı gibi insanlığın yolunu aydınlatmaya devam edeceğini, kuvvetli bir inanç ve güvenle söylerken,

Kötülüğün hile ve desiselerle iyiliğin mahallini işgal ve tehdit etmesine fırsat vermemek için, adalet terazisinin hak hukuk ölçülerini hassasiyetle ölçmesine hiçbir şekilde, hiçbir gerekçeyle müdahale edilmemesi gerektiğini. Bu amaçla ve en başta, -Hz. Ömer, Sultan Fatih ve Gandi örneklerinde olduğu gibi-, devlet başkanı ve bakanlar olmak üzere tüm amir ve memurların, eşraf hükmünde olan zengin ve seçkin kimselerin icap eden her durumda icap eden şeffaflıkta “adaletin terazisine” çıkabilmeleri yönetici olmanın gereği olarak görülmelidir. Bu anlayış ile bir ülke yönetilebiliyorsa o toplum geleceğine güvenle bakabilir ve o toplumun aydınlık geleceğinden söz edilebilir. Bu nitelikte bir adaletin işleyişine destek olan liderler de tarihtekiler gibi hak ettikleri yeri alır. Yoksa, toplum çadırının orta direği mesabesinde olan adaletin işleyişinden yöneticilerin, zenginlerin ve eşrafın istisna tutulduğu gerçeği veya bu yönde kuvvetli bir algı çadırın yıkılmasına neden olur ve altında herkes kalır.

Tarihteki hadiseleri işaret taşları mesabesinde takip ederek içinde bulunduğumuz hal’e hamledebilir ve geleceğe yönelik sağlam bir perspektif oluşturabiliriz. Bu ameliye tamamen insanın fikri ve fiziki iradesine terettüp eden bir durumdur. Sonuçta insanın emniyet ve güveni kendi fikri ve fiziki iradesine bağlıdır. insan “kendi ektiklerinin mahsulünü toplar”.

Haşim EFE

14.08.2021