İktidar yıpranırken, oyu düşerken ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisinin oyunun yerinde sayması göstermektedir ki “biz Atatürk’ün partisiyiz, cumhuriyeti kuran partiyiz” söylemleriyle bir yere varılması mümkün değildir. Muhalefetin 2023 seçimlerinden önce kendini yenilemesi ve değiştirmesi yani iktidar için bir alternatif olması Cumhuriyetn geleceği ve geleceğimiz için hayati önemi haizdir.

Malum olduğu üzere siyasi partiler, anayasanın deyimiyle, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Ancak siyasi partileri vazgeçilmez kılan sırf var olmaları değil iktidar için alternatif oluşturabilmeleridir. Bu açıdan bakıldığında, etrafımızdaki birçok ülkede siyasi partiler var olsa da iktidar için bir alternatif oluşturmamakta ülkeye hâkim bir parti yapılan her seçimi yüksek oy oranlarıyla kazanmakta ve iktidarını devam ettirmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi de 9 Eylül 1923’te Atatürk’ün kurduğu, cumhuriyeti kuran parti olarak, arada küçük kesintiler olsa da, varlığını bugüne kadar devam ettirme başarısı göstermiştir. Ancak, o dönem devrim ve dönüşüm henüz ülkeye yayılmadığından ve dahi Amerika’da Avrupa’da bile demokrasi havariliği yokken, hiç gereği yokken çok partili hayata geçiş yapılmasıyla 14 Mayıs 1950’den sonra tek başına hiç iktidar olamadı. O günden bugüne geçen 70 yıllık sürede sadece 10 yıla yakın koalisyon ortaklıklarında yer alabildi.

Türkiye 2002 yılından bu yana yani 18 yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yönetiliyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki; uzun süreli iktidar nedeniyle yıpranma, ucube cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş, hatalı dış politikalar, covid-19 pandemi sürecinde her geçen gün kötüleşen ekonomik gidişattan kaynaklı olarak iktidarın oyları düşüyor. Ancak gelin görün ki iktidarın oyları düşerken uzun süredir ana muhalefet partisi konumundaki Chp’nin oyları yükselmiyor yerinde sayıyor.  

Bunun anlamı açık ve nettir; vatandaşlar Chp’yi iktidar için bir alternatif olarak görmüyor. Ancak kanaatimce asıl sorun bu değil asıl sorun ana muhalefet partisi yönetimi de kendisini iktidar için seçenek görmüyor ve böyle bir düşüncesi de yoktur.

Diğer bir sorun, parti yönetiminin de katkılarıyla, Chp bugün özellikle Akp-Mhp tabanında halka ve dine karşı bir parti, terörü destekleyen parti, chp’liler terörist cenazelerine gidenler düşüncesi yoğun olarak mevcuttur. Ben bu durumu şahsi olarak da yaşadım. Partiye üye olduğumda birçok kişi bana gerek yüz yüze görüşmede gerekse sosyal medyadan “bir şehit kardeşi olarak, teröristlerin cenazesine giden parti de ne işin var, artık … ile beraber terörist cenazelerine gidersin” şeklinde tepki gösterdiler. 18 Haziran 2020 tarihinde mevcut yönetime tepki olarak istifa etmeme ve bu metni tüm hesaplarımdan yayımlamama rağmen hala aynı tepkileri almaya devam ediyorum. Elbette, ana muhalefet partisi üyeliğini teröre destekle eş tutan kendini bilmezlere, haddini bilmezlere karşı hukuki yollardan mücadele ediyorum.

Ama chp yönetimi benim yaptığım mücadelenin onda birini yapmıyor. Özellikle, halk tabakasının daha çok kullandığı facebookta sabah akşam Chp’ye, Kılıçdaroğlu’na, İmamoğlu’na ve diğerlerine günde üç öğün hakaret içeren paylaşımlar yapan, Chp hakkında yalan yanlış bilgiler yayan binlerce iftiracı var. Bu müfteriler yetmiş yıldır tek başına iktidar olmayan partiyi ülkede olmuş, olan ve dahi olacak her türlü kötülüğün sebebi olarak gösteriyor. Bunlar iktidar tarafından desteklenen belirli merkezlerden yönlendirilen, paylaşmaları için hazır belgeler sunulan akıldan fikirden yoksun aklını fikrini namusunu satmış trol ordusudur. Ancak Chp bir ekip oluşturarak bu kişileri tespit etme ve avukatları aracılığıyla hukuki yollara başvurmayı akıl etmekten aciz bir görüntü içindedir. Onlar da her geçen gün işi azıtmaya ve azmaya devam ediyorlar, beyinleri iğfale dip zehir akıtıyorlar. Erdoğan, Kılıçdaroğlu ağzını her açtığında mahkemeye verirken bu müptezel sürüsünün bir cezai ve hukuki müeyyideye maruz kalmadan iftiralarına, kara propagandalarına devam etmesi kabul edilebilir bir husus değildir.

Sorun nerede derseniz sorun en baştadır. Üyelik sürecimde birkaç defa görüşme fırsatı bulduğum genel başkan dürüst, hoşgörülü, mütevazı bir portre çizse de halkta karşılığı olmadığı, sürükleyici karizmatik bir lider olarak görülmediği aşikâr. Bunun yanında Baykal’a kurulan kaset kumpası olayından sonra genel başkanlığa gelmiş olması, on yıldır girdiği her seçimi kaybetmiş olması başta olmak üzere partiye hakim olamaması ve yanlış seçimler yapması yeterli bir lider olmadığını ortaya koyuyor. Ona sorsanız “ben buradan gidersem parti yıkılır yok olur” diyecektir. Ancak bu husus aslında kendisi tarafından icraatlarıyla ikrar edilmiş durumdadır. Zira 2018 yılındaki seçimlerde, bütün partiler genel başkanını aday göstermesine karşın, Kılıçdaroğlu kendisini cumhurbaşkanlığına yani ülkeyi yönetmeye layık görmemiş İnce’yi aday göstermiştir. Yani rakibi Erdoğan 2014’te cumhurbaşkanlığını aldıktan sonra bununla yetinmeyerek ısrarlı tutumu sonunda 2017 referandumuyla parti başkanlığını da alırken ana muhalefet liderinin tutumu bu olmuştur.

Son yerel seçimlerdeki kısmi başarı partinin değil millet ittifakının başarısı olup, kimseyi aldatmamalıdır. Adında halk olmasına karşın; işçinin, emekçinin, esnafın, köylünün partisi olamayan hatta onların düşman gördüğü, kıyılara hapsolmuş, ülke coğrafyasının büyük kesiminde esamisi okunmayan, adı terörle anılan, ülkenin içinde bulunduğu kötü hale rağmen vatandaşlar için alternatif olamayan partinin, iktidar için farklı alternatiflerin ortaya çıkmasıyla, ana muhalefet durumunu kaybetmesi de muhtemeldir. Yani “her şeye rağmen yine iyiyiz dört vatandaştan biri bize oy veriyor” durumu hep devam etmeyecektir.

Peki yapılması gerekenler nelerdir?

Genel Başkan Kılıçdaroğlu derhal yönetimi bırakmalıdır, onun istifası dahi partinin oyunu en az beş puan artıracaktır.

Kılıçdaroğlu’nun dışında, parti yönetimine adeta çöreklenip partiye hiçbir faydası olmayan hatta eylem ve söylemleriyle zararı olan bir kısım yöneticiler ve de milletvekilleri istifa etmelidir.

Parti Müfettişliği sistemine işlerlik kazandırılarak yerel yönetimlerdeki liyakatsiz yetersiz yöneticiler derhal görevden uzaklaştırılmalı, yerel yöneticiler seçimle değil atamayla işbaşına getirilmelidir.

Parti disiplin hükümleri çalıştırılarak disiplinsiz, faydasız, zararlı üye ve yöneticiler derhal partiden uzaklaştırılmalıdır.

İktidar her daim kongre, açılış vb. etkinliklerle meydanlarda olmasına karşın seçimden üç ay önce başlayacak sokağa inme hareketi muhalefete hiçbir artı sağlamayacaktır. Bilinmelidir ki “insan bilmediğinin tanımadığının düşmanıdır.” Kaldı ki siz kendini anlatmazsanız başkası anlatır ve halkla aranızdaki duvar veya mesafe giderek artar. Bu sebeple seçimden seçime meydanlara inilmesi uygulamasından vazgeçilmeli, yöneticiler halka inmeli, her daim halkın arasında olmalıdır.

Meclis grup toplantılarındaki Salı muhalefeti ile twit atarak yapılan sosyal medya muhalefetinin yani söylem muhalefetinin yanında eylem muhalefetine geçilmelidir. Örneğin, İstanbul Valisi devletin valisi değil de Akp’nin valisi gibi davranıp Chp’li diye pandemi toplantısına belediye başkanını çağırmadığında; Anayasaya göre tarafsız olması gereken ve vatandaşların vergisiyle yayın yapan Trt iktidara 100 muhalefete 5 dakika ayırdığında; var oluş amacı halkın olan biten hakkında doğru ve zamanında haber almasını sağlamak ve iktidarı denetlemek olmasına karşın işleri güçleri muhalefeti kötülemek olan yandaş medya patronlarının makamlarına çat kapı gidip onlar o makamları terk edene ve yandaşlığı bırakmasa da iftirayı bırakana kadar yakalarından düşmeyecek eylemler yapılmalıdır.

İktidara karşı var olan toplumsal muhalefeti siyasal muhalefet olarak toparlamalı, örgütlemeli, desteklemeli ve yönlendirmelidir.

Parti tüzüğüne cinsiyet kotası konmasına rağmen bunu bilmekten ve uygulamaktan aciz adamları milletvekili, parti meclisi üyesi ve il başkanı yapan yönetim halkın yüzde ellisinin kadın olduğu gerçeğini unutmuş durumda oysa iktidarın iktidarının en büyük sebebi ve destekçisi kadınlardır. Ancak sıradan halk tabakasındaki kadınlara “boyalı, ojeli, topuklu” ziyaretlerde bulunan partinin bu konunun önemini anlamadığı seçtiği son kadın kolları başkanından belli olsa gerektir. Yani kadın konusuna özel olarak eğilecek bir sistem oluşturulmalıdır.

İşin özü olayı bir dava olarak görmek dava haline getirmek gerekir. Parti üyeliğini bir rant ve menfaat kapısı değil Atatürk, Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, modernleşme, eğitim, kültür, gelişme davası yani ülke davası olarak görecek bir zihniyet değişikliği yaratmak gerekir.

Şimdi bazıları diyebilir ki; sen kimsin de bize akıl veriyorsun? Kusura bakmayın sizin aklınızla yaptığınız ve geldiğiniz nokta ortada belli ki sizin aklınız yetmiyor ve başkasının aklına muhtaçsınız. Derler ki “bilmiyorsan taklit et” yani en ucuz tecrübe ve başarı reçetesi taklit etmektir Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Benim yukarıda söylediklerim de benim keşfim değil başarılı olanlara tarafından yapılan şeylerdir.

Netice olarak; Cehape’nin kurtuluşu yani Chp olması Halk Partisi olması halka alternatif yaratması bir yol açması Atatürk Cumhuriyetinin geleceği için, güncel deyimle, bir beka meselesidir. Chp, iktidar ve çukur medyası tarafından bilinci sistemli olarak iğfal edilen halka inmeli kendini anlatmalıdır. Toplumun sadece elit veya üst düzey kesiminin değil, Ecevit döneminde olduğu gibi, toplumun en başta dar gelirlilerinin orta direğinin umudu ve kapısı olmalıdır.  Aksi halde yani “az olsun öz olsun benim olsun” stratejisine devam ederse korkarım ki, Ortadoğu din krallığına giden yoldan önce son çıkış olan, 2023’den sonra tabela partisi olmaktan ileri gidemeyecek ve hem millete hem kendine yazık edecektir.