Bu yazının başlığını ilk önce “Uygurlar Terörist, Ukraynalılar haksız öyle mi” diye koymuştum. Sonra aynı anlama gelen yukardaki başlık ile değiştirdim.

Soğuk savaş döneminde iki kutuplu bir dünyada, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde takip etmesi gereken politikayı kamuoyuna enjekte etmek için yürüyüş miting ve toplantılarda “ne ABD, ne Rus, ne Çin her şey Türk için..” diye slogan atılırdı. Daha çok ABD eksenli bağımlı politikalara karşı bir reaksiyonu, aynı zamanda bağımsız bir ulusal duruşun gerekliliğini ifade etmek için söylenen, elbette çok doğru ve gerçeklik payı da çok fazla olan, geçmişte kalmış bir söz olarak hatırlanmaktadır.

Slogan geçmişte kalmış ve bugünlerde söylenmiyor olsa da, bu sloganın ifade ettiği gerçeklik tüm ağırlığıyla devam etmektedir. Yeniden hatırlanmasının nedeni ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması üzerine, Türk kamuoyunda bugünlerde Rusya taraftarı olarak ortaya çıkan sayısal olarak az ancak kayda değer önemli bir kesimin, soğuk savaş döneminde SSCB taraftarlığı yapanlarla aynı kimseler veya onların eski bağlantıları üzerinden günümüzde ortaya çıkan kişi ve grupların sergilediği tutumlarıdır. O zamanki taraftarlıklarını sosyalizm, komünizm gibi düşünce ve ideolojiler üzerinden ifade etmeleri, o zamanki SSCB’nin de tüm hak tanımazlığına rağmen, fikir hareketleri bağlamında bir yere kadar makul de görülebiliyordu.

Ancak, bugün dünyada ve ülkemizde ne sosyalizm, ne kominizim ne de halkların kardeşliği gibi SSCB merkezli bir algı ve olgu kalmıştır. SSCB’nin bakiyesi olarak ortaya çıkan bugünkü Rusya, eski Çarlık dönemi Rusya’sı bayrak, sembol, kod ve anlayışıyla yeniden teşekkül etmiştir. Yeni şekli ve eski emperyalist anlayışıyla 1990 yılından itibaren, Çeçenistan, Gürcistan, Kırım ve nihayet Ukrayna’da, uluslararası hukukla ve insani değerlerle hiçbir şekilde açıklanamayacak, çok sayıda can ve mal kayıplarına neden olan hoyrat ve kaba bir tutum sergilemiştir. Rusya’nın bu tutumuna paralel olarak Türkiye’deki söz konusu grubun, ABD, AB ve diğer dünya kamuoyunun Ukrayna’yı desteklemesini, Rusya ve Putin’in haklı görmek için yeterli neden olarak saymaları, normal şartlarda anlaşılması çok zor bir durumdur.

Söz konusu kesimin anlaşılması çok zor bu tutumunun anlaşılmasını biraz kolaylaştırdığı diğer bir tutumu ise, Çin’in Doğu Türkistan’ın kadim milleti Uygurlara uyguladığı baskı, zulüm, asimilasyon ve insanlık dışı politika ve projelerini de hararetle destekliyor olmasıdır. Çin’i desteklemelerinin nedeni olarak, dünya kamuoyunun Ukrayna’da olduğu gibi, Uygurları destekliyor olmasını, Uygur lider Rabia Kadir’in ABD’de ikamet etmesini, Uygur’ların haksız ve suçlu olarak nitelemeleri için yeterli neden görmeleridir.

Türkiye’deki Türkçü ve milliyetçi anlayış ve bilinç, diğer Türk coğrafyalarında yaşayan Türk halklarına daha gelişmiş ve Türk halkının genel bir ortak paydası haline gelmiştir. Anadolu coğrafyasında yüzyılı aşkın bir zaman dilimi içinde Pan Türkizim ve Pan Turanizim anlayışında STK’lar, Siyasi Parti’ler kurulmuş, zaman zamanda da hükümetlerde yer almış ve halende öyledir. Türkiye’de Türk dünyası ile ilgili realite, hassasiyet ve duyarlılık bu haldeyken, Çin’in Uygurlarla ilgili resmi söylemini, Çin severlerin, sanki Çin’in Türkiye’deki diasporası ve misyonerleriymiş gibi, Türk halkına ve devlet ricaline karşı pervasızca bir söylem ve propaganda haline getirdikleri görülmektedir. Bu durum karşısında, Türkiye kamuoyunun ve Milliyetçi, Türkçü ve Turancı kurum ve kuruluşların tepkisizliği, bir itiraz bir karşı söylem sesinin çıkmaması, Devlet ve hükümet ricalinin Çin’le olan siyasi ve ekonomik ilişkiler zarar görür bahanesiyle yine aynı tepkisiz durumu, hayret ve ibretle izlenmektedir.

Türkiye devlet olarak ABD ve Avrupa veya Ortadoğu ülkeleri gibi, elbette Rusya ve Çin veya uzak doğu Asya ülkeleri ile de menfaatine dayalı faydalı ilişkiler geliştirmelidir. Ancak bu ilişkiler her ne pahasına olursa olsun veya Uluslararası ilişkilerde “devletlerin sadece menfaati vardır” gibi, kaynağı bizim değerlerimizle çelişen, tartışmalı bir anlayışı tek kriter kabul etme yanlışlığına düşülmeden, genel evrensel değerler ile mazlum ve masum Türk dünyasının hakları gözetilerek, Tarihi ve ahlaki sorumluluklar gözetilerek geliştirilmelidir.

Bir insanın, bir toplumun veya bir milletin bir zorbaya, zorluğa veya zulme karşı verdiği meşru ve haklı mücadelesinde, başka güçlerden taktik, hatta stratejik seviyede yardım alması veya sizin dışınızdaki başka güçlerin kendi hesapları gereği, o zorbaya o zulme karşı olması, sizin mücadelenizi neden gayri meşru yapsın veya sizi haksız duruma düşürsün ki?. Bu çerçevede Ukrayna’yı ABD ve AB’nin desteklemesi, yine aynı şekilde Doğu Türkistan’ı desteklemesi, zaman zaman Çin’i kınayan açıklamalar yapması, Rabia Kadir’in –Türkiye’de ikameti kabul edilmediği için- ABD’de ikamet etmeye mecbur kalması, Uygurları ve Ukraynalıları haksız duruma düşürür mü? haklı mücadelelerini gölgeler mi? Böyle bir mantık kurgusu olur mu? Böyle bir anlayışla masum insanlar veya milletler suçlanabilir mi? haksız olarak nitelenebilir mi?

Bilindiği gibi Türkiye’nin dışında, Türk milletine mensup halklar ve topluluklar çok geniş Avrasya coğrafyasının dört bir tarafında, büyük bölümü Rus ve Çin egemenliği altında yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin “hangi şart ve ortamda olursa olsun” bu geniş coğrafyadaki kardeş halkları gözetme ve kollama gibi değişmeyen tarihi misyonu ve stratejik bir hedefi vardır. Bu hedef elbette hükümetler üstü ve “derin” devlet stratejisi seviyesinde olmalıdır. Türkiye’nin bu vazgeçilemez hedefinin gerçekleştirilmesi mücadelesini, Türk milletinin mazide yaşanmış parlak tarihine yakışır, günümüzden geleceğe doğru bir ufuk tahayyülü içinde, büyük Turan ülküsü yolunda, vazgeçilemez büyük ülküsü olarak görmek gerekir. 09 Mayıs 2022

Haşim EFE