MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ ?

Bilindiği üzere 1 Haziran 2005 tarihinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanunlardan TCK ve CGİK’e baktığımızda yeni bir kavramın hukukumuza girdiği görülmektedir: Mükerrirlere özgü infaz rejimi.

Her ne kadar Tekerrür ile ilgili hükümler TCK’da yer almış olsa da, 1 Haziran 2005 yılında kabul edilen kanunlarla, tekerrür artık infaz hukuku kapsamında değerlendirilmektedir.  

TCK’nın 58. maddesi ile cezanın son hükümle birlikte arttırılması sistemi terkedilmiş, bunun yerine mükerrir hakkında şartla salıverme süreleri uzatılmıştır. Bu sebeple yeni bir infaz rejimi ortaya çıkmış, bu infaz rejimine mükerrirlere özgü infaz rejimi adı verilmiştir.

TCK md.58 son fıkrasında “Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir.” Der.

Dolayısıyla örgüt mensubu kişiler hakkında verilen cezalarda mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanırken UYGULAMADA YAPILAN HATALARIN BAŞINDA, örgüt üyesi olmayıp örgüte yardım suçundan hüküm alan kişilere de TCK 58 son hükmü uygulanarak yanlış  bir uygulamaya gidilmektedir.

Prof dr. Ersan ŞEN’ in dediği gibi,“Demokratik hukuk toplumu ile uyuşmadığı ve birçok durumda muhalif sese müdahale amacı için kullanıldığı söylenen “suç/terör örgütü” suç tipi, öngördüğü cezasının ağırlığından ziyade Ceza Yargılaması Hukuku ve Ceza İnfaz Hukuku yönü ile bireyin mağduriyetine neden olabilmektedir. Bu sebeple, “örgüt” kavramı, cezai konularda dikkatli kullanılmalı ve bireyin hakkaniyete aykırı şekilde mağdur edilmesine izin verilmemelidir.”

Örneğin, tüm kamuoyu vicdanını yaralayan ve haksız olduğu düşünülen Cumhuriyet davası  yazarlarını,yazılarından ya da bir tur şirketinden tatil satın aldılar diye “Terör örgütüne yardım suçundan cezalandırmak”,( Kaldı ki bu tur şirketinin sahibinin halen hükümette yer alan bir bakan olduğu söyleniyor), “ BankAsya” ‘ya , “Kimse Yok mu” Derneğine para yatırdı, ya da BARIŞ istedi diye binlerce  ülkenin yetişmiş akademisyeni, gazetecisini, öğretmenini hapis ile cezalandırmak bir hukuk devletinde olacak işlerden değildir.

Özellikle 10.7.2018 tarihli basın duyurusu ile ilan edilen AİHM in Bakır ve diğerleri kararında,( Bakır ve Diğerleri / Türkiye (Başvuru No. 46713/10) ve İmret /Türkiye (No. 2) (No. 57316/10 ) “Mahkeme, 220 § 7. maddesinin başvuranlarca erişilebilir olmasına rağmen yeterince açık olmadığını tespit etmiştir. Özellikle madde metni, gösteriler bağlamında “bilerek ve isteyerek yardım etme” kavramının anlamını açıkça tanımlayacak bir şekilde formüle edilmemiştir. Hükümet, gösteriler bağlamında 220 § 7. maddesinin kapsamını ve anlamını belirleyen hiçbir yargısal uygulama örneği gösterememiştir. Böylelikle, başvuranların fiillerinin kendileri hakkında ceza kovuşturması yapılmasına neden olup olmayacağını bilmelerine imkan bulunmamaktadır.

Daha da önemlisi, başvuranların davalarında olduğu gibi, 220 § 7. maddesi kapsamında hapis cezası için potansiyel olarak delil oluşturacak eylemler dizisi o kadar geniştir ki, yetkililerce yapılacak keyfi müdahaleye karşı herhangi bir koruma sağlamamaktadır. “

Şeklindeki önemli tespiti de dikkate alındığında, zaten sıkıntılı olan bu maddeden kurulan hükümlerde, hiç olmazsa infazın adil yapılmasında zaruret bulunmaktadır.

YARGITAY 16 CEZA DAİRESİ, “YARDIM SUÇLARINDA TEKERRÜR UYGULANMAZ” DER

Yargıtay 16 Ceza Dairesi, 22.03.2018 tarih ve 2017-4283 Esas, 2018-917 sayılı kararında bu yanlış uygulamaya vurgu yaparak, “Örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK md.58-9 fıkrası uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesini” BOZMA NEDENİ YAPMIŞTIR.

DOLAYISIYLA YARDIM SUÇLARINDA, CEZANIN 3\4 Ü  DEĞİL, 2\3 Ü İNFAZDA ESAS ALINIR.

TCK 220-7 uyarınca yardım suçundan hapis cezası alan iyi halli hükümlüler, cezalarının 2\ 3 'ünü iyi halli olarak cezaevinde geçirerek koşullu salıverme hükümlerinden yararlanabilirler. Yani 5275 sayılı yasa md.107-4 gereği değil, normal olan 107-2 uyarınca cezanın, ¾ ünü değil,  2/3 ünü iyi halli olarak geçirmesi halinde koşullu salıverme hükümlerinden yararlanabilecektir.

ÖRNEK:

Yardım  suçundan 2 YIL 1 AY CEZA ALMIŞ BİRİNİN cezasının infazı şu şekilde  olacak;

2 yıl 1 ay =  25 ay / 3= 8 AY  10 GÜN × 2 = 16 ay   20 GÜN ( 2\ 3 yatar kısmı )

16 ay 20 günden 1 yılı çıkardığımızda, geriye kalan 4 ay 20 gün lük kısmını kapalı ceza evinde iyi halli olarak geçirilmesi halinde  açık cezaevine ayrılma hakkını kazanır.

Yargıtay 16 Ceza Dairesinin yukarıda anılan içtihatlarına göre durum  bu şekilde olmasına rağmen maalesef uygulamada  cezanın 2/3 ü  yerine 3/4 ü esas alınmak suretiyle bu kişilerin  yasanın öngördüğü süreden daha çok süreyi cezaevinde geçirmeleri ve  koşullu salıvermeden daha geç yararlanmalarına neden olunmaktadır.

Eksik olan sürelerin telafisi ve infazı her zaman mümkün  iken, fazladan yatılan sürenin telafisi ise mümkün değildir. Bu nedenle  infaz uygulamasını yapanların daha titiz olmaları gerekmektedir.

Yargıtay ın açık içtihatları ve geçmiş uygulamalar ortada iken, fazla şekilde, yasaya aykırı olarak  kişileri cezaevinde tutmak, itirazlara rağmen bu uygulamada ısrar etmek, en hafifiyle görevi kötüye kullanma ve hürriyeti tahdit suçlarını oluşturur.

Fotoğraf açıklaması yok.