. Böyle düşünenlerle aynı fikirde olmadığımı ifade edeyim. Bana kalırsa böyle bir düşünceyi bırakın referanduma kadar getirmeyi, böyle bir açıklamayı duyduğu anda avuçlarını patlatırcasına alkışlayacak büyük bir kitle hâlâ mevcut. Zira bu gibi durumlarda “Devletin bekası, milletin selameti” gibi birkaç cümle kurmaları alkış tufânı için yeterli geliyor.

Malumunuz Rusya’da 1 hafta önce devlet başkanı putin’in ömür boyu başkan olması ile alakalı kanun teklifi halkoyuna sunuldu ve yüzde 73 oy ile kabul edildi. Yani Putin hayatının sonuna kadar başkan, artık seçim derdi falan yok işi garantiye aldı.

Birkaç hafta önce yazdığım ‘Ayasofya üzerine siyasi hesaplar’ isimli yazımda, yıllar öncesinden Tayyip Erdoğan’ın Ayasofya’yı mutlaka açacağını, Ayasofyayı açma şerefini kimseye bırakmayacağını, hatta bununla da kalmayıp kendi elleriyle bu kadim toplumun başına bela ettikleri İstanbul sözleşmesi rezaletini de yürürlükten kaldıracaklarını, ancak bunu hiçbir şey için değil sadece ve sadece siyasi bekâları için, yani seçime girmeleri halinde olumsuz bir sonuç alacaklarını hissettikleri zaman yapacaklarını yazmıştım.

Tabii ki ben bunları söylediğim için işler bu noktaya gelmedi, işlerin bu noktaya geleceğini gözlemlediğim için bunları söylemiştim, haklı çıktım. Hatta bu cümleleri sarf ederken bir de “ben bunların cemaziyelevvelini bilirim, işler bu noktaya gelince bu hamleleri yapacaklar” diye espirili bir dil de kullanmıştım, velhasılı kelam zaman beni haklı çıkardı. Hükümetin Ayasofya’yı açma girişiminin üzerinden uzun bir zaman geçmemiş olmasına rağmen şimdi de İstanbul sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması gerektiği gündeme ge(tiri)ldi ve hararetli bir şekilde konuşulmaya başlandı. Doğrusu İstanbul sözleşmesi çıkışını bu kadar erken de beklemiyordum.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kızı Esra Albayrak’a yönelik sosyal medyada yapılan çirkin saldırı ile alakalı yaptığı açıklamanın satır aralarında, İstanbul sözleşmesi’nin nasıl bir rezalet olduğundan, toplumumuzun ahlak yapısıyla uyuşmadığından ve dolayısıyla bu konu hakkında yasal düzenlemenin yapılabileceğiniden bahsetti. Hemen ardından Numan Kurtulmuş İstanbul Sözleşmesi’nin 9 yıl önce TBMM de kabul edilerek yürürlüğe girmesinin çok büyük bir hata olduğunu, yanlış bir iş yaptıklarını, dolayısıyla İstanbul sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılacağını net olarak ifade etti.

Bu ihanet sözleşmesinden dolayı mağduriyet yaşayan insanların, feryatları arşa ulaşmış ve sözleşmenin ‘cinsiyet eşitliği’ maddesi ile yasal güvence verdikleri LGBTİ sapkınlığı altın çağını yaşarken, bu rezaleti engellemek adına hiçbir açıklama yapmayanların şimdi böyle bir girişimde bulunmaları, seçmenin nazarında imajlarını düzeltme ve halkın algısına yönelik olduğu çok açık. Zira Cumhurbaşkanı’nın konuşması kelimesi kelimesine şöyle.
“İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları normalleştirerek özellikle de genç kuşağı zehirlemenin uğraşındalar. İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır. Halkın lanetlediği ve tavır aldığı hiçbir yanlışın bu ülkede kök salma ihtimali yoktur. Buradan milletimin tüm fertlerini Rabbimizin yasakladığı her türlü sapkınlığı sergileyenlere ve onları destekleyenlere karşı dikkatli olmaya, tavır almaya davet ediyorum ve Rabbimden ülkemize ve milletimize bu tür sapkınlıkların yol açacağı felaketlerden muhafaza eylemesini niyaz ediyorum”

Düşünebiliyormusunuz, kendi elleri ile yasal haklar verdiği sapıklara karşı halkına dikkatli olma çağrısı yapmak.
Başlı başına bir ‘Tez’ konusu olsa gerek.

Konuşmasının asıl konusunu teşkil eden kısmında ise sosyal medya ağlarının gerekirse tümüne sınırlamalar getirilebileceğini ifade etti.
Tabii ki bunun tek sebebi kızı için sosyal medyada yapılan ahlaksızca saldırı değildi. Uzun zamandan beri MHP ile beraber sosyal medyadaki ifade özgürlüğü alanında kısıtlama getirebilmek için bir çalışma yapıldığı aşikar, hatta Milliyetçi Hareket Partisi bu konu hakkındaki teklifini meclise sunmuştu.
Yani asıl mesele muhalif kanadın sosyal medyada kendine özgür hareket alanı bulmasıydı, tabii ki bu kadar özgürlük çoktu!

Şimdi insanların aklındaki soruya gelelim. Acaba bu kadar ileriye giderlermiydi, bu kadarını da yaparlarmıydı. Sosyal medyanın tamamını veya birkaç ağı kapatmaya cüret ederlermiydi acaba?

Evet bana sorulacak olursa bu kadarını ve daha fazlasını da yaparlar, yapabilirler.
Daha önce de söylediğim gibi yine söylüyorum, fikirlerimde zerre kadar sapma yok. Sırf siyasi bekaları uğruna Ayasofya’yı da açarlar, İstanbul sözleşmesini de yürürlükten kaldırırlar, sosyal medyayı da kapatırlar. Tehlike çanları çalıyor ya, hatta belki de yakın zamanda ömür boyu başkanlık gibi bir referandum bile yaparlar.

% 0.25 oy oranına sahip olmasına rağmen ne hikmetse her gün televizyonlarda tartışma programlarında söz hakkı tanınan, Türkiye tarihinin son 50 yılında bir çok derin ve karanlık olayda adı geçen Doğu Perinçek’in bir kaç gün önce ‘Milli devletin diktatörlük uygulaması gerekir” açıklamasına devletin hiçbir kademesinden tenkit ve kınama gelmemesini nereye sığdıracağız?

Tayyip erdoğan dan sonrası tufan,
Ülkeyi onun gibi yönetecek biri çıktıda biz mi oy vermedik vs vs gibi söylemlere kendilerini inandırmamış mı zaten bu seçmen?
eee, o halde bunun hazırlığı başlıyor olmasın?

Ben, adım adım diktatörlüğe doğru giden bir Türkiye görüyorum.
Ne dersiniz, gerçekleşmesi imkansız bir ütopya mı bu söylediklerim?

Sadık dost’u! Putin yaptı oldu, burada