Fakat sen öyle değilsin: Senin yana ciğerin:
   Vatan! deyip öleceksin semâda olsa yerin.
   Nasıl tahammül eder hür olan esâretine ?
   Kör olsun ağlamayan, ey Vatan, felâketine!

     Bu feryad ile başlayalım yazıya. Hemen hemen hepimizin Milli şairimiz hakkında malumatı vardır. Dertli insan , vefalı insan, emektar insan, adanmış insan, cesur insan, mütefekkir insan, gönlü hun gözü ceyhun insan ve Milletine adanmış ama vefasızlık görmüş vefakâr insan...

   Ağlarım, ağlatamam: hissederim          söyleyemem;
   Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizârım!
   Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
   Oku, zirâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.

      Ne kadar bizârım diyerek dert ortağı aramış mısralarıyla, kalemiyle, derdiyle...

      Ey nûr-i mübini Kibriyâ’nın,
      Sinem olamaz mı âsümânın?
      Gökler mi bütün karârgâhın?
      Hiç yerlere uğramaz mı râhın?

     Hak ile oturup Hak ile kalkmış mısralarıyla Hak diye yanmış bir şair Mehmet Akif....

       Susturma bu rûh-i zârı, dinle!
       Hep velvele-i hayât dinse,
       Düşmez bu zavallı rûh, ye’se.

    Bazen de bu mısralar ile ye’se baş kaldırmış umudunu aşılamış çorak gönüllere...

   Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen, 
   Muhakkar bir vücudum! dersin ey insan, fakat bilsen...
   Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden ulvidir:
   Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvidir.

      İnsana kendi içini, içinde barındırdığı alemleri hatırlatmış kendi mahiyetinin farkında olması için uyarmıştır.

     Sönmez yanan ihtimâli yoktur,
     Sönmek sözünün meâli yoktur...

   Söz ustası olan şairimiz acının en güzel tabiri ile tarifini yapmış ve sanatını en güzel şekilde icra etmiştir.

  Yurdumun gülmeyen evladını güldür...               
  Ağladım sonra çocuklar gibi hüngür hüngür.

   Memleketinin ahvalinden dolayı içi buhurdanlık gibi kaynayan şairimiz bu Milletin evladını  değişmeyen kaderi gülmeyen yüzünü dile getirmiş bu mısralar ile...

    Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez:
    Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

        Bu mısralar ile de aslında karşımızda duran en büyük tehlikeye dikkat çekmeye çalışmıştır.

Ye’se hiç düşmeyecek zerrece imânı olan,
Sâde siz derdi bulun, sonra kolaydır derman.

        Ayrıca en büyük düşmanımız olan ümitsizliği izale etmek için sık sık mısralarında özellikle vurgulamış ve çözümünü sunmuştur.
   
   His yok, hareket yok, acı yok..Leş mi kesildin?
   Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
   Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz?
   Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?

   Tekrar tekrar mısralarında ümitsizlik hastalığı için Milletini uyarmış, aksiyon insanı olan şairimiz Milletinin bu hareketsizliğini hissizliğini kabullenememiş yazarak ifade etmiştir.

Ye’s öyle bataklıktır ki: Düşersen boğulursun.
Ümmide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdanını bağlar.  

         Yine burada da iradeyi felç eden ümitsizlik üzerinde durmuştur. Bulduğu her fırsatta da bunu ifade etmiş kimi zaman sitem etmiş kimi zaman dua etmiş kalemiyle ama hiç pes etmemiş hayatı mücadele ile geçmiş Milletim demiş oturmuş Memleketim deyip durmuş. Bana ne dememiş yılmamış elinden gelenin en âlâsını yapmış hiç bir beklenti  girmemiş bir dava adamıdır Mehmet Akif Ersoy. Merhum şairimizi okumayı anlamayı zamanında gösterilen vefasızlığa karşı vefalı olmayı temenni ediyor yine onun dizeleri ile bitiriyorum....

Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.